Yıl: 1962. Yer: ODTÜ Konferans Salonu. Kürsüde Türkiye'nin en iyi profesörlerinden birisi, Türkiye ve dünyada bilimsel çalışmalar konulu bir konuşma yapmaktadır. Konuşmasının bir bölümünde "... gelişmiş bütün ülkelerde ülkesinde bilimsel çalışmalar yapacak olan kişileri desteklemek için Ulusal Bilim Vakfı gibi vakıflar, dernekler, ar-ge merkezleri; çeşitli konularda düşünce üreten, geliştiren düşünce kuruluşları vs. kurum ve kuruluşlar bulunmaktadır ve bu kurum ve kuruluşlar devlet tarafında ciddi bir şekilde her yönden desteklenir. Ülkemizde de bunlar gibi bir kuruluşun mutlaka olması gerekir..." der.Konuşmasının devamında bu kuruluşun bir taslağını kendisinin oluşturduğunu sadece maddi desteğe ihtiyaç olduğunu belirtir. Bu kuruluşun birinci maddesi şöyledir: "Bu kuruluş Türkiye'nin bilimsel araştırmalarda hedeflerini belirleyecektir."Aradan biraz zaman geçer bizim profesör bir davete katılır. Davette bir önemli kişi de vardır. Yabancı bir vakfın Türkiye'deki temsilcisi olan bu zat bizim profesörün yanına yaklaşır ve ona ODTÜ'deki konuşmasını hatırlatarak, kurulmasını istediği bu kuruluşu kendisinin de maddeten destekleyeceğini söyler ama kuruluşun birinci maddesinden rahatsız olmuş olacak ki, bu kuruluşta hedeflerin, amaçların yer almasının doğru olmayacağını, bilimde yönlendirmenin yanlış olduğunu, bilim adamının bir tarafa yönlendirilmesinin onu köreltmek olduğu gibi serzenişlerde bulunur. Profesör her şeye rağmen bu kuruluşun kurulacağını söyler ve çeker gider.Daha sonra bu kuruluş kurulur ama iki şey eksiktir. Birincisi; bu kuruluşun araştırmacıları arasında bizim profesörün adı yoktur. İkinci eksik olan ise; kuruluşun birinci maddesi: "Bu kuruluş Türkiye'nın bilimsel araştırmalarda hedeflerini belirleyecektir."Bu kuruluşun aradan geçen 40 yılı aşkın sürede ciddi hiçbir çalışması olmamıştır. Çeşitli imkansızlıklara rağmen birtakım çalışmalar yapmaya çalışanların önüne bilinen ya da bilinmeyen kişilerce, bilerek ya da bilmeyerek çeşitli engeller çıkartılmakta en sonunda araştırmacı ya çalışmasından vazgeçmektedir, ya da çok sevdiği yurdunu, insanını terk etmek zorunda kalmaktadır. Sanki bilinen veya bilinmeyen bir elTürkiye'nin güçlenmesini istememektedir. Onlar Türkiye'yi dizleri üzerinde yürümeye çalışan bir kişiye benzetmaktedirler.Güçlenmesini istemezler çünkü: Kendisini oluşturan bütün kurumları arasında birlik beraberliği, toplumsal barışı gerçek anlamda sağlamış bir devlet; kültürel değerlerini benimseyen, koruyan, geliştiren ve Atatürk'ün milletimizi çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkarma idealini özümsemiş gerçek vatansever kişilerden oluşmuş bir millet onların yüzyıllar önce kurdukları ve kendilerinden başka hiçbir kişiye, en temel insan haklarından biri olan insanca yaşama hakkını dahi tanımayan bu kokuşmuş saltanatlarını bir gün mutlaka başlarına yıkacaklarını çok ama çok iyi bilmektedirler. Bunun için kesinlikle bu milletin uyanmasını, ayıkmasını istemezler.Tam olarak düşmesini de istemezler çünkü bu kokuşmuş saltanatlarının bu şekilde devam etmesi gerekmektedir. Onlar daha sonradan mutlaka başlarına yıkılacak olan dünyalarında şimdilik kirli ruhlarıyla sefa içinde yaşarken; hiçbirşeyden habersiz saf, masum insanlar temiz ruhlarıyla temiz dünyalarında cefa içinde yaşamaktadırlar...Kitle iletişim araçlarının yayın ve yayımlarını, bunların bilinen ya da bilinmeyen sahiplerinin bilinen ya da bilinmeyen bağlantılarını çok iyi incelerseniz; toplumsal her olayda olaylarla uzaktan yakından ilgisinin olmadığı halde demeç veren, etkinlik düzenleyen, gösteri yapan, adıyla faaliyetleri birbirini tutmayan vakıf, dernek, sözde sivil toplum kuruluşlarının görünen ya da görünmeyen, bilinen ya da bilinmeyen yönlerini araştırırsanız "onlar" diyerek kimleri kastettiğimi birazcık olsun anlarsınız.Ancak bu sadece aysbergin görünen yüzüdür. Görünmeyen ve asıl tehlikeli olan kısmına ulaşmak hiç kolay olmayacaktır. Bütün ülkenin hücrelerine kadar girmiş olan bu insanlar, ülkeyi kanser yapan bu hücreler, bilinen ya da bilinmeyen bu insanlar vücuttan çok yakında, çok iyi bilinen kişilerce atılacaktır.
Osman ÜSTÜN
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012