7 Nisan'da Trabzon'da yapılan muhteşem miting ile başlayan Kuvayı Milliye yürüyüşü sürüyor.
Önce tüm Türkiye'yi ayağa kaldıran, Trabzon, Ankara, İstanbul meydanlarını yüz binlerce eli bayraklı insanımız sayesinde gelincik tarlasına dönüştüren "milli rüzgar", şimdilerde Anadolu'da turluyor.
Tıpkı 1918'de Anadolu Rumeli Müdafa-i Hukuk gruplarını birleştiren Atatürk gibi, yeni Kuvayı Milliye hareketinin öncüsü Prof. Dr. Haydar Baş Bey de, kadrosu ile il il Türkiye'yi dolaşıyor. Anadolu'nun seçkin eşraf ve işadamlarını, bürokrat ve yöneticilerini Kuvayı Milliye çatısına davet ediyor.
Gaziantep, Kilis, Urfa, Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş, Bursa, İstanbul, Artvin, Trabzon, Rize derken önceki gün Gümüşhane'deydik. Bugün Ordu'da yarın da Samsun'dayız. Her akşam bir ildeyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın temposuna uyabilmek ne mümkün. Bir iman, bir fikir, bir aksiyon insanı olarak kabına sığmıyor.
Ümit kaynağı Prof. Dr. Haydar Baş
Gittiğimiz her ilde, moralleri bozulmuş, ümitleri kaybolmuş, medyada estirilen "yalan ve yaban" rüzgarlar ile kafası allak bullak olmuş insanımız Prof. Dr. Haydar Baş hocamızı dinleyince yeniden ümitleniyor, heyecanlanıyor, kendine güveni artıyor.
Bu gün bu gezilerin hepsini anlatamayacağım için bir seçim yapmak durumundayım. Hocamızın doğup büyüdüğü il olan Trabzon gezimizi anlatacağımı düşüneceksinizdir mutlaka.
Elbette, hocamızın doğup büyüdüğü hizmet ettiği bir şehri coşturması normal. Trabzon'da esen Kuvayı Milliye rüzgarı öylesine güçlü öylesine her yanı sarmış ki, düne kadar hocamızın çizgisini anlayamayan en mesafeli duran insanlar dahi, "yiğidin hakkını teslim etmeli" diyor.
Yerel medyadan bir alıntı ile yetinelim: "Sayın Baş, milletle devleti barıştırmak gibi bir büyük davanın öncülüğüne soyunmuş.
Prof. Dr. Baş, millici bir hareketin yeniden ayağa kaldırılması fonksiyonunu üstlenmiş. İşinin zor olduğunu, toplumun 4-5 yılda (düşürülen hayal kırıklıkları yüzünden) millici tüm hareketlerden soğuduğunu biliyor.
Belki de bu yol haritasının kendisi için "iş Baş'a düştü" çağrısı yaptığı için inanıyor. Kuvvacı bir anlayışı meydanlara taşıyarak yol haritasının temel taşların döşüyor. Dağ dağ, köy köy, ova ova dolaşıp halka anlatmak gerektiğine inanıyor. Halkla devleti barıştırmanın başka yolu kalmadığına inanıyor. (Ülkede AB lobisinin estirdiği fitne yüzünden) işinin zor olduğunu ve zamanla yarışması gerektiğini biliyor."
Bu satırların yazarı Günebakış gazetesinin sahibi Ali Öztürk.
Kuvayı Milliye Rize'de
Gelelim bizim asıl anlatacağımız geziye. Trabzon'dan sonraki gün Rize'deydik.
İki bin kişilik seçkin Rizeli işadamı Prof. Dr. Haydar Baş'ı büyük bir coşku ile bağrına bastı.
Nezih bir mekanda Karadeniz'in dalgalarının vurduğu otelin bahçesinde Karadeniz, Prof. Baş'ın estirdiği Kuvayı Milliye rüzgarı ile daha da çırpınmaya, coşmaya başladı.
Tam da "Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına" şiirini gerçekten anlamını bulduğu bir gece.
Sanatçı Ali Altun'un "Allah-ü Ekber Türkler geliyor" şarkısına Prof. Dr. Baş eşlik edince Rizeliler coştu.
Ardından Trabzon, Ankara, İstanbul mitinglerinin yer aldığı slayt gösterileri ilgiyle izlendi.
Kuvayı Milliye kadrosunun Rizeli elemanlarından M. Emin Koç ve Selim Kotil beylerin, yargıtay eski hakimi
Şefik Şengül'ün ülkemizin ekonomik, kültürel kuşatılmışlığına dikkat çeken konuşmaları büyük bir ilgiyle dinlendi.
Sadece spotlar aktarmakla yetineyim:
M. Emin Koç; "Yeni oluşum adına Apo'dan özür dileyenler milletten ve Rizelilerden özür dilesin. Yanlış kulvarda şeref arıyorlar. Yol yakınken dönsünler".
Selim Kotil: "Milletimizin medyanın şişirdiği ve değişim uğruna kendi kimliğini inkar eden, kendi hukukunu korumaktan aciz kadrolara değil, çözüm insanına ihtiyacı var. O çözüm insanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır."
Ahmet Erimhan: "Yağmurdan kaçarken millet olarak doluya tutulmayalım."
Muharrem Bayraktar: "Atlantik ötesinden estirilen ve medyanın estirdiği yalan ve yaban rüzgarına kanmayalım. Milli rüzgara kendimizi ram edelim."
Dr. A. Hamdi Kepekçi ülkenin içine düştüğü felaketleri tahlil ettikten ve Prof. Baş'ın yıllar öncesinden yaptığı ikazları hatırlattıktan sonra, ülkeyi batıranlara seslendi: "Haydar Baş doğru diyor demek için ülkenin batması mı gerekiyordu."
Ve salondan alkış tufanları kopuyordu.
Ali Altun'un güzel marşları ve şarkılarının ardından mikrofon Prof. Dr. Haydar Baş'a uzanıyor. Hocamız salondakilere "Tuna Nehri" marşını söyletiyor. Yanık ve içten sesi ile Rizeliler duygulanıyor. Ve ardından Lütfullah Bey'in takdimi ile final konuşmasını Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yapıyor.
Dış politikadan tarihe, siyasetten ekonomiye, kültürden dine tam bir ufuk turu.
Bozulan ölçüler yerli yerine oturuyor, teşhisler konuyor, çözümün şifreleri veriliyor. Devlet-millet, ordu-sivil, kültür-din, ekonomi-siyaset her şey yerli yerine oturuyor.
"Bu kol sizin kolunuzdur"
Prof. Baş'ın, Karadeniz gibi kimi zaman gözleri doluyor, duruluyor. Kimi zaman davudi sesi ile masaya yumruğunu vuruyor uyarıyor. Karadeniz gibi dalgalanıyor. Konuşmalarını gazetemizden takip ediyorsunuz. Ancak o coşkuyu, heyecanı satırlar veremez. Hiç değilse, Meltem TV'den izlemenizi öneririm. Hele konuşmasını tamamladıktan sonra Leyla Mecnun kıssasını anlatıp, Mecnun'un Leyla'sına dediği gibi, "Bu kol sizin kolunuz, Rizelilerin kolu, sizin kolunuz benim kolum" dediği an salon ayakta alkışlıyor. Bir işadamı öne atılıp, Hocam şu Rizeli kolu bir öpeyim diyor.
Salondan ayrılırken işadamlarına soruyoruz. Nasıl buldunuz diye...
Bir cevap var ki Anadolu insanının firasetini yansıtıyor:
"Kardeşim biz Hoca'yı televizyondan izlerdik... Fikirleri ilgimizi çekerdi. Özü bir sözü bir insan. Dedikleri hep doğru çıktı, uzağı gören bir insan. Ama burda tam bir şok geçirdik..."
Niçin diyorum, devam ediyor:
"Bir şarkıcıdan daha güzel şarkı okuyor. Marş söylüyor
Bir din adamından daha güzel dini anlatıyor
Bir asker gibi vatan, bayrak, sancak diyor
Bir devlet adamından daha iyi dış siyasete, tarihe yorum getiriyor
Bir ekonomi uzmanından daha iyi ekonomiyi hem de anlayacağımız şekilde izah ediyor.
Kimseyi incitmiyor, kırmıyor ama hakikatleri de haykırmaktan geri durmuyor."
Bu sözler Rizeli bir dinleyiciye ait. Demek ki milletimiz bu sefer "dalgaya dümene" gelmeyecek.
Ve Ali Altun'un "yollara çıkılsın bayrakla tuğla" marşıyla Kuvayı Milliyeciler yeni durakları için harekete geçiyorlar.
Önce tüm Türkiye'yi ayağa kaldıran, Trabzon, Ankara, İstanbul meydanlarını yüz binlerce eli bayraklı insanımız sayesinde gelincik tarlasına dönüştüren "milli rüzgar", şimdilerde Anadolu'da turluyor.
Tıpkı 1918'de Anadolu Rumeli Müdafa-i Hukuk gruplarını birleştiren Atatürk gibi, yeni Kuvayı Milliye hareketinin öncüsü Prof. Dr. Haydar Baş Bey de, kadrosu ile il il Türkiye'yi dolaşıyor. Anadolu'nun seçkin eşraf ve işadamlarını, bürokrat ve yöneticilerini Kuvayı Milliye çatısına davet ediyor.
Gaziantep, Kilis, Urfa, Malatya, Elazığ, Kahramanmaraş, Bursa, İstanbul, Artvin, Trabzon, Rize derken önceki gün Gümüşhane'deydik. Bugün Ordu'da yarın da Samsun'dayız. Her akşam bir ildeyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın temposuna uyabilmek ne mümkün. Bir iman, bir fikir, bir aksiyon insanı olarak kabına sığmıyor.
Ümit kaynağı Prof. Dr. Haydar Baş
Gittiğimiz her ilde, moralleri bozulmuş, ümitleri kaybolmuş, medyada estirilen "yalan ve yaban" rüzgarlar ile kafası allak bullak olmuş insanımız Prof. Dr. Haydar Baş hocamızı dinleyince yeniden ümitleniyor, heyecanlanıyor, kendine güveni artıyor.
Bu gün bu gezilerin hepsini anlatamayacağım için bir seçim yapmak durumundayım. Hocamızın doğup büyüdüğü il olan Trabzon gezimizi anlatacağımı düşüneceksinizdir mutlaka.
Elbette, hocamızın doğup büyüdüğü hizmet ettiği bir şehri coşturması normal. Trabzon'da esen Kuvayı Milliye rüzgarı öylesine güçlü öylesine her yanı sarmış ki, düne kadar hocamızın çizgisini anlayamayan en mesafeli duran insanlar dahi, "yiğidin hakkını teslim etmeli" diyor.
Yerel medyadan bir alıntı ile yetinelim: "Sayın Baş, milletle devleti barıştırmak gibi bir büyük davanın öncülüğüne soyunmuş.
Prof. Dr. Baş, millici bir hareketin yeniden ayağa kaldırılması fonksiyonunu üstlenmiş. İşinin zor olduğunu, toplumun 4-5 yılda (düşürülen hayal kırıklıkları yüzünden) millici tüm hareketlerden soğuduğunu biliyor.
Belki de bu yol haritasının kendisi için "iş Baş'a düştü" çağrısı yaptığı için inanıyor. Kuvvacı bir anlayışı meydanlara taşıyarak yol haritasının temel taşların döşüyor. Dağ dağ, köy köy, ova ova dolaşıp halka anlatmak gerektiğine inanıyor. Halkla devleti barıştırmanın başka yolu kalmadığına inanıyor. (Ülkede AB lobisinin estirdiği fitne yüzünden) işinin zor olduğunu ve zamanla yarışması gerektiğini biliyor."
Bu satırların yazarı Günebakış gazetesinin sahibi Ali Öztürk.
Kuvayı Milliye Rize'de
Gelelim bizim asıl anlatacağımız geziye. Trabzon'dan sonraki gün Rize'deydik.
İki bin kişilik seçkin Rizeli işadamı Prof. Dr. Haydar Baş'ı büyük bir coşku ile bağrına bastı.
Nezih bir mekanda Karadeniz'in dalgalarının vurduğu otelin bahçesinde Karadeniz, Prof. Baş'ın estirdiği Kuvayı Milliye rüzgarı ile daha da çırpınmaya, coşmaya başladı.
Tam da "Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına" şiirini gerçekten anlamını bulduğu bir gece.
Sanatçı Ali Altun'un "Allah-ü Ekber Türkler geliyor" şarkısına Prof. Dr. Baş eşlik edince Rizeliler coştu.
Ardından Trabzon, Ankara, İstanbul mitinglerinin yer aldığı slayt gösterileri ilgiyle izlendi.
Kuvayı Milliye kadrosunun Rizeli elemanlarından M. Emin Koç ve Selim Kotil beylerin, yargıtay eski hakimi
Şefik Şengül'ün ülkemizin ekonomik, kültürel kuşatılmışlığına dikkat çeken konuşmaları büyük bir ilgiyle dinlendi.
Sadece spotlar aktarmakla yetineyim:
M. Emin Koç; "Yeni oluşum adına Apo'dan özür dileyenler milletten ve Rizelilerden özür dilesin. Yanlış kulvarda şeref arıyorlar. Yol yakınken dönsünler".
Selim Kotil: "Milletimizin medyanın şişirdiği ve değişim uğruna kendi kimliğini inkar eden, kendi hukukunu korumaktan aciz kadrolara değil, çözüm insanına ihtiyacı var. O çözüm insanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır."
Ahmet Erimhan: "Yağmurdan kaçarken millet olarak doluya tutulmayalım."
Muharrem Bayraktar: "Atlantik ötesinden estirilen ve medyanın estirdiği yalan ve yaban rüzgarına kanmayalım. Milli rüzgara kendimizi ram edelim."
Dr. A. Hamdi Kepekçi ülkenin içine düştüğü felaketleri tahlil ettikten ve Prof. Baş'ın yıllar öncesinden yaptığı ikazları hatırlattıktan sonra, ülkeyi batıranlara seslendi: "Haydar Baş doğru diyor demek için ülkenin batması mı gerekiyordu."
Ve salondan alkış tufanları kopuyordu.
Ali Altun'un güzel marşları ve şarkılarının ardından mikrofon Prof. Dr. Haydar Baş'a uzanıyor. Hocamız salondakilere "Tuna Nehri" marşını söyletiyor. Yanık ve içten sesi ile Rizeliler duygulanıyor. Ve ardından Lütfullah Bey'in takdimi ile final konuşmasını Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yapıyor.
Dış politikadan tarihe, siyasetten ekonomiye, kültürden dine tam bir ufuk turu.
Bozulan ölçüler yerli yerine oturuyor, teşhisler konuyor, çözümün şifreleri veriliyor. Devlet-millet, ordu-sivil, kültür-din, ekonomi-siyaset her şey yerli yerine oturuyor.
"Bu kol sizin kolunuzdur"
Prof. Baş'ın, Karadeniz gibi kimi zaman gözleri doluyor, duruluyor. Kimi zaman davudi sesi ile masaya yumruğunu vuruyor uyarıyor. Karadeniz gibi dalgalanıyor. Konuşmalarını gazetemizden takip ediyorsunuz. Ancak o coşkuyu, heyecanı satırlar veremez. Hiç değilse, Meltem TV'den izlemenizi öneririm. Hele konuşmasını tamamladıktan sonra Leyla Mecnun kıssasını anlatıp, Mecnun'un Leyla'sına dediği gibi, "Bu kol sizin kolunuz, Rizelilerin kolu, sizin kolunuz benim kolum" dediği an salon ayakta alkışlıyor. Bir işadamı öne atılıp, Hocam şu Rizeli kolu bir öpeyim diyor.
Salondan ayrılırken işadamlarına soruyoruz. Nasıl buldunuz diye...
Bir cevap var ki Anadolu insanının firasetini yansıtıyor:
"Kardeşim biz Hoca'yı televizyondan izlerdik... Fikirleri ilgimizi çekerdi. Özü bir sözü bir insan. Dedikleri hep doğru çıktı, uzağı gören bir insan. Ama burda tam bir şok geçirdik..."
Niçin diyorum, devam ediyor:
"Bir şarkıcıdan daha güzel şarkı okuyor. Marş söylüyor
Bir din adamından daha güzel dini anlatıyor
Bir asker gibi vatan, bayrak, sancak diyor
Bir devlet adamından daha iyi dış siyasete, tarihe yorum getiriyor
Bir ekonomi uzmanından daha iyi ekonomiyi hem de anlayacağımız şekilde izah ediyor.
Kimseyi incitmiyor, kırmıyor ama hakikatleri de haykırmaktan geri durmuyor."
Bu sözler Rizeli bir dinleyiciye ait. Demek ki milletimiz bu sefer "dalgaya dümene" gelmeyecek.
Ve Ali Altun'un "yollara çıkılsın bayrakla tuğla" marşıyla Kuvayı Milliyeciler yeni durakları için harekete geçiyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014