Tercüman'dan Nazlı Ilıcak, önceki gün Aydın Doğan'ın dış ve iç mihraklara tahsis ettiği gazetesi Hürriyet, Aydın Doğan'ın işbirliği yaptığı hükümeti bile eleştiren tetikçi gazetesi Gözcü ve Uzanlar'ın Star gazetelerine özel servis yapılan bir fotoğrafın hikayesini irdeliyor. Sözkonusu fotoğrafta, Suriye'den Türkiye'ye getirilen 16 başörtüsü mağduru öğrenci teşhir ediliyor. İşin ilginç yanı, burada Jandarma'nın işgüzarlığı da dikkat çekiyor. Bir bakıma polisin yürüttüğü operasyon da baltalanmış... Fotoğrafın gazetelerde yer almasını sağlayan gazetecinin kimliği de ilginç: Saygı Öztürk. Daha önce Gözcü'de çalışan, sonra Star'a geçen, şimdi de Hürriyet adına çalışan Saygı Öztürk, karanlık mahfillere girip çıkabilen bir gazeteci olarak biliniyor...
Nazlı Ilıcak'ın satırlarını okuyalım: "3 Aralık 2003 tarihli Hürriyet, Gözcü ve Star gazeteleri "kendilerine servis yapılan" bir fotoğrafı yayınladılar. Aslında servis, gazeteci Saygı Öztürk'e yapılmış ve onun aracılığıyla üç gazeteye ulaştırılmıştı.
Gözcü, her zamanki gibi acımasızdı: "Din eğitimi almak için Suriye'ye gittikleri belirtilen, ancak terör eğitimi de gören kişilerin arasında, çok sayıda kadının olduğu ortaya çıktı. Yetkililer, El Kaide ve diğer aşırı dinci terör örgütlerinin kamplarında eğitim gören bayanların genç yaşlarda bu ülkeye getirildiğini belirtiyor." (Gözcü - 3 Aralık 2003)
Star gazetesi de, suçlu görülmedikleri için serbest bırakılan genç kızları ve hanımları teşhir etmeyi sakıncalı bulmadı; bu kişilerin "Şam'daki El Fetih Enstitüsü'nde ve medreselerde dinî eğitimle beyinlerinin yıkandığını" açıkladı.
Hürriyet ise, "Şam'da din eğitimi alanlar üzerindeki sır perdesini aralıyoruz" cümlesiyle, çarşaflı hanımları takdim etti. Hürriyet'e göre, El Fetih Üniversitesi'ne bağlı çalışan Şam'daki medresede okuyanlar, daha sonra Mısır'daki El Ezher Üniversitesi'ne gönderiliyordu. Talebelerin ücretleri bazı vakıflar tarafından karşılanıyordu.
Fotoğrafın mesajı
Saygı Öztürk'e bu fotoğrafı verenlerin kitlelere ulaştırmak istedikleri bir mesaj var: "Çarşaflı, tesettürlü kadınlar, müstakbel teröristlerdir."
Acaba bu iddia gerçeği yansıtıyor mu?
Yansıtmıyor. Çünkü bu kişiler, bombalı saldırılarla ilişkili görülen Hilmi Tuğluoğlu ekibinden olsalardı, herhalde sorgulanır sorgulanmaz serbest bırakılmayacaklardı. Kaldı ki, genç kızların bazıları, başörtüsü sebebiyle Türkiye'de okuyamadıkları için oralara gönderilmişti.
Demek, bir "beyin yıkama" söz konusu ise, bunun sorumlusu, Türkiye'de başörtüsü dolayısıyla eğitimin önüne set çekenlerdir. Başı örtülü hanımları sadece eğitimden değil, sosyal hayattan da dışlamaya çalışanlardır.
Jandarma'nın işgüzarlığı!
Türkiye, 6 kaçak ismi Suriye'den talep etti. Bunlar, Azad Ekinci, Gürcan Baç, Abdülkadir Karakuş, Hilmi Tuğluoğlu, Burhan Kuş ve Habib Aktaş idi.
Hilmi Tuğluoğlu'nun aranan bazı isimlerle buluşacağı biliniyordu. Suriye makamlarına, Tuğluoğlu apar topar yakalansın diye değil, temasları izlensin ve sanıklar iyice teşhis edildikten sonra Türkiye'ye gönderilsin diye talepte bulunulmuştu. Ama jandarma yetkilileri müdahil oldu; Tuğluoğlu'nun, arananlarla buluşmasına imkân bırakılmadan, üstelik hiç ismi geçmeyen öğrencilerle birlikte Türkiye'ye teslim edilmesi sağlandı.
Hanımları çarşaflı, başörtülü diye "potansiyel suçlu" ilân edenler, işin biraz bu yönünü kurcalasalar ya!"
Nazlı Ilıcak'ın satırlarını okuyalım: "3 Aralık 2003 tarihli Hürriyet, Gözcü ve Star gazeteleri "kendilerine servis yapılan" bir fotoğrafı yayınladılar. Aslında servis, gazeteci Saygı Öztürk'e yapılmış ve onun aracılığıyla üç gazeteye ulaştırılmıştı.
Gözcü, her zamanki gibi acımasızdı: "Din eğitimi almak için Suriye'ye gittikleri belirtilen, ancak terör eğitimi de gören kişilerin arasında, çok sayıda kadının olduğu ortaya çıktı. Yetkililer, El Kaide ve diğer aşırı dinci terör örgütlerinin kamplarında eğitim gören bayanların genç yaşlarda bu ülkeye getirildiğini belirtiyor." (Gözcü - 3 Aralık 2003)
Star gazetesi de, suçlu görülmedikleri için serbest bırakılan genç kızları ve hanımları teşhir etmeyi sakıncalı bulmadı; bu kişilerin "Şam'daki El Fetih Enstitüsü'nde ve medreselerde dinî eğitimle beyinlerinin yıkandığını" açıkladı.
Hürriyet ise, "Şam'da din eğitimi alanlar üzerindeki sır perdesini aralıyoruz" cümlesiyle, çarşaflı hanımları takdim etti. Hürriyet'e göre, El Fetih Üniversitesi'ne bağlı çalışan Şam'daki medresede okuyanlar, daha sonra Mısır'daki El Ezher Üniversitesi'ne gönderiliyordu. Talebelerin ücretleri bazı vakıflar tarafından karşılanıyordu.
Fotoğrafın mesajı
Saygı Öztürk'e bu fotoğrafı verenlerin kitlelere ulaştırmak istedikleri bir mesaj var: "Çarşaflı, tesettürlü kadınlar, müstakbel teröristlerdir."
Acaba bu iddia gerçeği yansıtıyor mu?
Yansıtmıyor. Çünkü bu kişiler, bombalı saldırılarla ilişkili görülen Hilmi Tuğluoğlu ekibinden olsalardı, herhalde sorgulanır sorgulanmaz serbest bırakılmayacaklardı. Kaldı ki, genç kızların bazıları, başörtüsü sebebiyle Türkiye'de okuyamadıkları için oralara gönderilmişti.
Demek, bir "beyin yıkama" söz konusu ise, bunun sorumlusu, Türkiye'de başörtüsü dolayısıyla eğitimin önüne set çekenlerdir. Başı örtülü hanımları sadece eğitimden değil, sosyal hayattan da dışlamaya çalışanlardır.
Jandarma'nın işgüzarlığı!
Türkiye, 6 kaçak ismi Suriye'den talep etti. Bunlar, Azad Ekinci, Gürcan Baç, Abdülkadir Karakuş, Hilmi Tuğluoğlu, Burhan Kuş ve Habib Aktaş idi.
Hilmi Tuğluoğlu'nun aranan bazı isimlerle buluşacağı biliniyordu. Suriye makamlarına, Tuğluoğlu apar topar yakalansın diye değil, temasları izlensin ve sanıklar iyice teşhis edildikten sonra Türkiye'ye gönderilsin diye talepte bulunulmuştu. Ama jandarma yetkilileri müdahil oldu; Tuğluoğlu'nun, arananlarla buluşmasına imkân bırakılmadan, üstelik hiç ismi geçmeyen öğrencilerle birlikte Türkiye'ye teslim edilmesi sağlandı.
Hanımları çarşaflı, başörtülü diye "potansiyel suçlu" ilân edenler, işin biraz bu yönünü kurcalasalar ya!"