Meşhur hikâyedir.
Anadolu köylerinden birinde komşunun oğlu okur doktor olur ve izine geldiği sırada komşu Fadime abla sorar; "oğlum yıllardır okudun ne çıktın?"
Doktor olduğunu öğrenince Fadime abla o tarihi cümlesini kondurur; "oğlum, keşke biraz daha okusaydın da Jandarma olsaydın."
Jandarmanın, köylünün gözünde kudretli devletin temsilcisi olduğu yıllar tabii.
Büyük ihmalleri ve derin gafleti sebebi ile ülkeyi 15 Temmuz felaketine getirmiş olan mevcut iktidar kadroları, koltuğu oturdukları günden beri "doğal müttefik, stratejik ortak" dedikleri ABD tarafından bunca tavizlerine rağmen "muhatap" bile kabul edilmiyor.
Daha öncekileri olduğu gibi ülkemizde yaşanan son darbe teşebbüsünü de planlayanlar arasında olduklarını açık eden ifadeleri artık sır değil.
En yetkili ve etkili ağızları aracılığı ile bize yaşattıkları felaket gecesinin ardından ne diyorlar;
"Türkiye'deki muhataplarımız bir bir tutuklanıyorlar."
Adamların Türkiye'deki muhatapları darbecilermiş meğer.
Mesele, "darbecinin muhatabı darbeci olur" deyip geçecek kadar basit değil elbette.
On beş seneden beri ülkeyi yönetenler, adamların bir dediğini iki etmemiş, yüzde yüz ülkenin zararına olduğu halde Ortadoğu politikalarında onların sözünden bir milim ayrılmamış, neredeyse tüm komşularını kaybetme pahasına "doğal müttefik, stratejik ortak" demekten asla vaz geçmemiş ama işin sonunda "muhatap" bile olamamışlar.
Hikayemizdeki Fadime ablanın dediği gibi diyoruz ki keşke biraz daha çalışsaydınız belki "muhatap" olurdunuz.
Muhatap olmanın yolu elbette taviz vermek değildir, ülkenin ve milletin mutlak zararına da olsa küresel güçlerin arzuları peşine koşmak değildir.
2004 yılında Kuzey Irak'ta Türk subaylarının başına çuval geçirdiklerinde, gazetecilerin "özür bekliyor musunuz?" sorusuna; "büyük devletler özür dilemez" demek değildir. Yine gazetecilerin; "Nota verecek misiniz?" sorularına; "ne notası, müzik notası mı?" demek değildir.
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ın hemen her fırsatta hatırlattığı gibi, bizim topraklarımızda, bizim coğrafyamızda gözü olan hesabı olan ülkelerle doğal müttefiklik olmaz, stratejik ortaklık olmaz, onlarla beraber iş tutarsanız sürekli kaybedersiniz.
İşte yaşadığımız en son örnek bir kez daha gösterdi ki, küresel işgalcileri taviz vererek doyuramazsınız, emirlerini kayıtsız-şartsız baş tacı ederek memnun edemezsiniz.
Kendinize geleceksiniz, kendiniz olacaksınız, ülkenizin çıkarlarını daima ön planda tutacaksınız ve yönetici iseniz milletinizle topyekûn kucaklaşacaksınız.
İş işten geçtikten sonra, yüz binlerce masum insan katledildikten, milyonlar yurdundan-yuvasından olduktan sonra daha yeni yeni Suriye politikasının yanlışlığı dile getiriliyor, bütün felaketlerin bu konudaki yanlışlıktan kaynaklandığı en yetkili ağızlar tarafından dillendiriliyor.
Hatırlarsanız Suriye konusunda da, bu gün sizi değil de, Meclisinize ve milletinize bomba yağdıran darbecileri "muhatap" kabul edenlerle beraber iş tutmuştunuz, onlarını aklına uyarak politikalar geliştirmiştiniz ve işte geldiğimiz acıklı nokta.
Ülkeyi yönetenlere ve milletimize, yaşanan felaketlerden ders çıkarma ve ona göre tedbirler geliştirme basireti ve feraseti niyaz ediyoruz.
Anadolu köylerinden birinde komşunun oğlu okur doktor olur ve izine geldiği sırada komşu Fadime abla sorar; "oğlum yıllardır okudun ne çıktın?"
Doktor olduğunu öğrenince Fadime abla o tarihi cümlesini kondurur; "oğlum, keşke biraz daha okusaydın da Jandarma olsaydın."
Jandarmanın, köylünün gözünde kudretli devletin temsilcisi olduğu yıllar tabii.
Büyük ihmalleri ve derin gafleti sebebi ile ülkeyi 15 Temmuz felaketine getirmiş olan mevcut iktidar kadroları, koltuğu oturdukları günden beri "doğal müttefik, stratejik ortak" dedikleri ABD tarafından bunca tavizlerine rağmen "muhatap" bile kabul edilmiyor.
Daha öncekileri olduğu gibi ülkemizde yaşanan son darbe teşebbüsünü de planlayanlar arasında olduklarını açık eden ifadeleri artık sır değil.
En yetkili ve etkili ağızları aracılığı ile bize yaşattıkları felaket gecesinin ardından ne diyorlar;
"Türkiye'deki muhataplarımız bir bir tutuklanıyorlar."
Adamların Türkiye'deki muhatapları darbecilermiş meğer.
Mesele, "darbecinin muhatabı darbeci olur" deyip geçecek kadar basit değil elbette.
On beş seneden beri ülkeyi yönetenler, adamların bir dediğini iki etmemiş, yüzde yüz ülkenin zararına olduğu halde Ortadoğu politikalarında onların sözünden bir milim ayrılmamış, neredeyse tüm komşularını kaybetme pahasına "doğal müttefik, stratejik ortak" demekten asla vaz geçmemiş ama işin sonunda "muhatap" bile olamamışlar.
Hikayemizdeki Fadime ablanın dediği gibi diyoruz ki keşke biraz daha çalışsaydınız belki "muhatap" olurdunuz.
Muhatap olmanın yolu elbette taviz vermek değildir, ülkenin ve milletin mutlak zararına da olsa küresel güçlerin arzuları peşine koşmak değildir.
2004 yılında Kuzey Irak'ta Türk subaylarının başına çuval geçirdiklerinde, gazetecilerin "özür bekliyor musunuz?" sorusuna; "büyük devletler özür dilemez" demek değildir. Yine gazetecilerin; "Nota verecek misiniz?" sorularına; "ne notası, müzik notası mı?" demek değildir.
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ın hemen her fırsatta hatırlattığı gibi, bizim topraklarımızda, bizim coğrafyamızda gözü olan hesabı olan ülkelerle doğal müttefiklik olmaz, stratejik ortaklık olmaz, onlarla beraber iş tutarsanız sürekli kaybedersiniz.
İşte yaşadığımız en son örnek bir kez daha gösterdi ki, küresel işgalcileri taviz vererek doyuramazsınız, emirlerini kayıtsız-şartsız baş tacı ederek memnun edemezsiniz.
Kendinize geleceksiniz, kendiniz olacaksınız, ülkenizin çıkarlarını daima ön planda tutacaksınız ve yönetici iseniz milletinizle topyekûn kucaklaşacaksınız.
İş işten geçtikten sonra, yüz binlerce masum insan katledildikten, milyonlar yurdundan-yuvasından olduktan sonra daha yeni yeni Suriye politikasının yanlışlığı dile getiriliyor, bütün felaketlerin bu konudaki yanlışlıktan kaynaklandığı en yetkili ağızlar tarafından dillendiriliyor.
Hatırlarsanız Suriye konusunda da, bu gün sizi değil de, Meclisinize ve milletinize bomba yağdıran darbecileri "muhatap" kabul edenlerle beraber iş tutmuştunuz, onlarını aklına uyarak politikalar geliştirmiştiniz ve işte geldiğimiz acıklı nokta.
Ülkeyi yönetenlere ve milletimize, yaşanan felaketlerden ders çıkarma ve ona göre tedbirler geliştirme basireti ve feraseti niyaz ediyoruz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024