Kainatın işleyişinde, güneş sisteminin deveranında, gezegenlerin seyrü seferinde yaratıldıkları günden beri bir değişiklik yok, her biri kendi yörüngesinden asla çıkmamak üzere dönüşlerini sürdürüyorlar.
Uzay boşluğunda dönmekte olan sayısız gezegenden sadece birisi ve bir nokta mesabesinde olan dünya gezegeninde de ufak-tefek aksamalar, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi gibi gelişmeler dışında fazla bir değişiklik yok, yani dünyamız da dönmesine devam ediyor.
Sonsuz ve sınırsız kainatın içerisinde sadece dünya gezegeninin misafirleri olan insan soyunda, insanın benliğinde, huyunda-suyunda ve mayasında ilginç değişiklikler yaşanıyor.
İnsan, kendi özünde, kendi fıtratında meydana gelen erime ve çürümeye paralel olarak ne yazık ki yaşadığı dünyayı, çevreyi, havayı ve suyu da ifsad etmeye devam ediyor.
Saymaya kalksa asla sayamayacağı kadar çoklukta ve çeşitlilikte imkan ve nimetlerle ödüllendirilmiş olan insanoğlu bu imkan ve nimetlerin paylaşımında sık sık kavgaya tutuşuyor ve bu yüzden kendi soyuna zulmediyor.
Nimetlerin paylaşımında, kaynakların kullanımında ve yönetici katmanında yer alma mücadelesinde kıyasıya kavgaya duran insanoğlu kendi eliyle, kendi diliyle soydaşlarının hayatını zehir edebiliyor.
Bu yüzdendir ki, insan tarih sahnesine çıktığı günden itibaren bu soyun hem zalimi hem de mazlumu olmuş, hem ezeni hem de ezileni olmuş, hem sömüreni hem de sömürüleni olmuş.
İşin ilginç tarafı ise zalimler hep güçlerini mazlumlardan almışlar, ezenler sürekli güçlerini ezilenlerden temin etmişler ve sömürenler de daima sömürülmeye müsait olanların emeklerini ve alın terlerini sömürmüşler.
Tarih sahnesinde bu rollere soyunanlar incelendiğinde görülmektedir ki; zalimler azınlıkta mazlumlar çoğunlukta, ezenler azınlıkta ezilenler çoğunlukta ve sömürenler azınlıkta sömürülenler ise çoğunluktadır.
Zulme maruz kalan, sürekli ezilen ve sömürülen geniş kitlelerin zihni uyanışları başladığında, bu ters gidişatın farkına vardıklarında ve "biz kimiz ve bu hal neyin nesi?" türünden sorular sormaya başladığında, onların üzerinden saltanat sürenlerin ayakları titremeye ve saltanatları sallanmaya başlamış, kitlelerin zihinsel uyuşuklukları sürdükçe de saltanatları sürgit devam etmiş.
Zalimlerin, ezenlerin ve sömürenlerin saltanatlarının aksamadan sürdüğü bu söz konusu kabus iklimini değiştirmek ancak kitlelerin uyanışı ile mümkün olacaktır.
Bu tarz bir uyanışın ilk adımı da elbette aklını kullanan kalem ve kelam erbabının; "böyle bir iklim nasıl oluştu?" tarzında sorular üretip dört bir yana yaymaları ile mümkün olacaktır.
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025