Bozkırın dilinden Kayseri Türküleri
Bugün Kayseri türkülerini sadece yaşlılardan dinlemiyoruz; genç kuşak da yeniden bu ezgilere kulak vermeye başladı. Çünkü türkü, modası geçmeyen bir aynadır. O aynada geçmişimizi görür, kim olduğumuzu hatırlarız. Ve Kayseri’nin türküleri, bize hem kim olduğumuzu hem de nereden geldiğimizi unutturmayan nadide hazinelerden biridir.
15.08.2025 18:35:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Kayseri… Erciyes'in eteklerine kurulmuş, taşına toprağına tarih sinmiş, sert havası kadar tok insanlarıyla bilinen bir Anadolu şehri. Ama bu sertliğin ardında öyle bir yürek, öyle bir duygu var ki, onu en iyi anlatan şey, Kayseri'nin türküleri olur. Çünkü türkü, bir yörenin kalbidir. Ve Kayseri'nin kalbi, yanık yanık, içli içli türkü söyler.
Kayseri türküsü dediğimizde akla ilk gelen şeylerden biri bozkırın sesidir. Sözleri yalındır, doğrudan söyler derdini. Kimi zaman bir gurbetçinin annesine özlemi olur dizelerde, kimi zaman sevdiğine kavuşamayan bir yüreğin iç döküşü. Ne abartıya kaçar ne de süslü laflara. Anadolu ne kadar sade yaşıyorsa, türkü de o kadar sade anlatır duygusunu.
"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar…" derken, gurbete gidenin iç çekişi;
"Gesin gari gesin, benim nazlı yarim gesin…" derken, nazlı bir sevdanın peşine düşülür.
Her ezgide Kayseri'nin taş evleri, dar sokakları, yokuşlu mahalleleri vardır. Her türküde bir bacının feryadı, bir yiğidin sitemi, bir annenin duası vardır.
Kayseri türkülerinin bir başka özelliği de ritimle duygu arasındaki o ustaca dengedir. Ne tamamen ağırdır ne de oynak… Bir ağırlığı, bir vakarı vardır ama bu, dinleyeni ezmez; aksine içine çeker. "Seyranı seyran eyleyen güzelim" dediğinde, sadece bir güzeli değil, tüm bir Anadolu estetiğini anlatır.
Yöreye özgü çalgılar da bu türkülerde kendine has bir yer bulur. Bağlama başroldedir elbette. Ancak kimi zaman bir cura sesiyle hüzün hafifletilir, kimi zaman davul zurnayla halaya çağrılır köylüler. Düğünlerde, bayramlarda, hasat sonlarında… Her dönemin kendine ait bir türküsü, her halin eşlikçisi bir ezgisi vardır.
Kayseri türkülerinde mizah da vardır, iğneleyici bir zekâ da. Anadolu insanının hayata karşı dimdik duruşu, acıyla başa çıkma biçimi, hep bu türkülerin alt satırlarında gizlidir. "Taş üstüne taş olmaz, Kayserili boş durmaz" denir halk arasında. İşte bu çalışkan, pratik, ince zekâlı ruh, türkülere de sirayet etmiştir.
Kayseri türküsü dediğimizde akla ilk gelen şeylerden biri bozkırın sesidir. Sözleri yalındır, doğrudan söyler derdini. Kimi zaman bir gurbetçinin annesine özlemi olur dizelerde, kimi zaman sevdiğine kavuşamayan bir yüreğin iç döküşü. Ne abartıya kaçar ne de süslü laflara. Anadolu ne kadar sade yaşıyorsa, türkü de o kadar sade anlatır duygusunu.
"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar…" derken, gurbete gidenin iç çekişi;
"Gesin gari gesin, benim nazlı yarim gesin…" derken, nazlı bir sevdanın peşine düşülür.
Her ezgide Kayseri'nin taş evleri, dar sokakları, yokuşlu mahalleleri vardır. Her türküde bir bacının feryadı, bir yiğidin sitemi, bir annenin duası vardır.
Kayseri türkülerinin bir başka özelliği de ritimle duygu arasındaki o ustaca dengedir. Ne tamamen ağırdır ne de oynak… Bir ağırlığı, bir vakarı vardır ama bu, dinleyeni ezmez; aksine içine çeker. "Seyranı seyran eyleyen güzelim" dediğinde, sadece bir güzeli değil, tüm bir Anadolu estetiğini anlatır.
Yöreye özgü çalgılar da bu türkülerde kendine has bir yer bulur. Bağlama başroldedir elbette. Ancak kimi zaman bir cura sesiyle hüzün hafifletilir, kimi zaman davul zurnayla halaya çağrılır köylüler. Düğünlerde, bayramlarda, hasat sonlarında… Her dönemin kendine ait bir türküsü, her halin eşlikçisi bir ezgisi vardır.
Kayseri türkülerinde mizah da vardır, iğneleyici bir zekâ da. Anadolu insanının hayata karşı dimdik duruşu, acıyla başa çıkma biçimi, hep bu türkülerin alt satırlarında gizlidir. "Taş üstüne taş olmaz, Kayserili boş durmaz" denir halk arasında. İşte bu çalışkan, pratik, ince zekâlı ruh, türkülere de sirayet etmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.