Dünyada kaynakları sınırlı görerek birçok savaşın, kaosun, ekonomik krizin müsebbibi olan kapitalist düşünce ve üzerine oturduğu ekonomi politikaları birçok paradoksla örülmüş sorun yumakları adeta.
Kapitalist ekonominin ve liberal teorilerin dayandığı "kaynakların sınırlı, ihtiyaçların sınırsız olduğu" yanılgısı üzerine kurulan sistemler yıllarca dünya insanlığının tümüne değil bir avuç azınlığa hizmet etmeye odaklandı.
Liberal modeller, "kaynakların sınırlı olmasından dolayı üretimi artırmak için kurumlardan daha az vergi alınmalı, toplumu oluşturan hane halklarından ise üretimi kısmak için daha fazla vergi alınmalı" görüşüne sahip olmasına rağmen istenilen üretim artışının sağlanamaması ve bunla beraber halkların tüketim kabiliyetini yitirerek ekonomik, siyasi, toplumsal vb. birçok hakkın yaşanmasından mahrum kalmaları ekonomi literatüründe Lafer paradoksu olarak ifade edildi.
Seneler geçti Lafer paradoksu ve bunun gibi bir sürü sorun yumağı, kaynakların sınırlılığı yanılgısı, küresel sermaye sahiplerinin finansı kontrol ederek dünya insanlığını perişan etmesi, açlığa, sefalete sürüklemesi alışılagelmiş, önüne geçilemez, herkesin eleştirdiği ama kimsenin çözüm bulamadığı tabular haline dönüşmüşken Hoca Atatürk Prof. Dr. Haydar Baş; 2005 yılında insanlığı karanlığı yırtıp aydınlığa çıkaran tezi, Milli Ekonomi Modeli'ni insanlığa armağan ederek Azalan Verimler Kanunu'nu, Lafer Paradoksu'nu, 250 yıllık tabuları, topyekûn kapitalist sistemi çöpe attı.
Lafer paradoksunun üzerine bütün vergi yükünü bindirdiği, lüfer balığı gibi ekonomik değeri yüksek protein deposu olarak gördüğü insanları, en az emekle en fazla kâr elde eden, ülkeleri yakıp yıkan, işgal eden homo economicus adında bir yaratık olarak değil de gerçekten insan olarak gördü ve insanı oluşturduğu sistemin merkezine oturttu.
Bu sistemi akıl sahibi, nöron sahibi, sinir sistemi makul performansla çalışan tüm ülkeler ve akademisyenler kabul etti. Bizim ülkemizde de böyle birçok aydın ve vatandaşımız olmasına rağmen maalesef siyasi iradenin iktidarıyla, muhalefetiyle yönetim anlayışı ve eğitim politikası bakımından halkımızı Lafer paradoksu ekseninde lüfer balığı gibi gören kapitalist anlayışta ısrar ettiğini gördük.
En son sınava, Boğaz'da lüfer balığı tuttuğumuz, siyah beyaz televizyonların olduğu zamanlarda giren siyasilerimiz sınava girdiği zamanlarda Commadore 64'ten oynadıkları Street Fighter oyunu gibi Z kuşağının, Türk gençliğinin geleceğiyle oynadılar. Hoş, bazıları sınava girdiğinde Turing ilk bilgisayar üzerinde çalışıyor da olabilir, o ayrı mesele.
Tabii, biz gençlerin halini en iyi anlayan kişinin Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nin uygulaması Sosyal Devlet-Milli Devlet'in öngördüğü eğitim politikasının bir parçası olan sınavsız üniversite ve eğitimde fırsat eşitliğini hayata geçirecek projeleri parti programına alan tek parti Bağımsız Türkiye Partisi'nin, Türk siyasi tarihinin en genç genel başkanı Hüseyin Baş olması da bu manada bizi şaşırtmadı.
Hüseyin Baş Bey, verdiği mesajda "Sınavı yarın yapsaydınız" diyerek gördüğümüz en orijinal tepkiyi verdi ve gençlerimizi bu sıkıntıdan kurtaracak yegâne çözüm önerilerini de Prof. Dr. Haydar Baş ve MEM hususunda yaptığı açıklamalarla vurguladı.
Artık diyebiliriz ki, Türk gençliği de kendisini sınavdan sınava Lüfer gibi sürükleyen, gereksiz yığın bilgilerle saatlerini alan, hayatlarının belki de en güzel zamanlarını onların yeterliliğini test etme adı altında harcayan siyasi iradenin tâbi olduğu kapitalist sistemin ancak ve ancak Hüseyin Baş Bey ile değişeceğini çok iyi görüyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda, Prof. Dr. Haydar Baş'ın bıraktığı meşaleyi bugün en yükseğe çıkartacak Hüseyin Baş Bey'in önderliğinde, insana insan olarak değer veren, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" adı altında, doğal seleksiyon adı altında güçlü olanın hayatta kaldığı bir sistemi değil; bir tek vatandaşının dahi burnunun kanamasına razı olmayacak Baba Devlet modelini hayata geçiren, kendi ifadesiyle "Bir tek çocuğun dahi aç kalmaması için" Prof. Dr. Haydar Baş'ın yazdığı ve yaşadığı projeleri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulama yolunda Türk gençliği olarak Hüseyin Baş'ın yanındayız.
Geleceğimizle oynayan siyasi iradeye de içinde bulunduğumuz pandemi durumunda kendi sağlıkları ve toplum sağlığı için dışarı çıkmamalarını, meclise veya herhangi bir resmi makama gitmek dahil bu dışarı çıkmama mevzusuna, evinde oturmalarını, torun sevmelerini ve koltuğu artık sadece 23 Nisan'da değil sürekli olarak gençlere bırakmalarını tavsiye ediyoruz.
- ‘Baş’ınız sağ olsun’ diyenlere… / 23.04.2020
- Uzay savaşları ve MEM / 30.12.2019
- İki büyük dâhiyle gurur duymalıyız / 13.12.2019
- Kocatepe’den Malazgirt’e / 30.08.2019
- Seçimin matematiksel bağıntılarını açıklıyorum / 30.03.2019
- Ehl-i Beyt’e tuzak kurmaya çalışan zavallılar / 17.01.2019
- Ey Türk gençliği var mısınız? / 06.01.2019
- Sahi niye soruyoruz ki… / 19.11.2018
- Peygamberimiz (s.a.v), teknik ve sosyal bilimler / 28.10.2018