Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun, faili meçhul cinayete kurban gitmesi bir çok soru işaretini doğurdu.
Çünkü, Hablemitoğlu, bugün ülkemizi köşeye sıkıştıran çok kritik konuları, hep kendine araştırma alanı olarak seçmiş.
Onun için Hablemitoğlu'nu hedef alan el, bir kurşunla bir çok kuş vurmuş gözüküyor.
Böylesine karmaşık hedefleri olan cinayeti azmettirenin kim olduğunu tespit etmek çok kolay değil.
Hele ülkemizin AB-ABD-IMF üçlü mengenesinde sıkıştırıldığı şu günlerde ülkemizi istikrarsızlaştırmak isteyenlerin Türkiye için kıyasıya dolaştıkları bir dönemde...
Daha da önemlisi Kıbrıs'ın, Güneydoğu'nun ayaklarımızın altından çekilmek istendiği bir dönemde Türkiye'yi iç kargaşaya itmek isteyen hain eli, daha çok dışarıda aramamız gerekirken; kartel medyasının daha ilk geceden "devleti" hedef göstermeleri, medyanın da, cambaza bak oyunu ile "azmettiren şer güçlere yardım ve yataklık ettiği kuşkusu uyandırıyor. Bilerek veya bilmeyerek.
Aynı patrona ait gazetelerin cinayetin işlendiği günün ertesinde attıkları manşetin "derin cinayet" cümlesinden ibaret değil bu kanaatimizin delili.
Ama bu manşetler de önemli. Çünkü Susurluk'tan bu yana "derin" dendiği zaman hangi adresin işaret edildiğini bilmeyenimiz yok.
Hele hele iki gazetenin de, satırı satırına aynı başlıkla adresi göstermesi enteresan. Çok nadir bir uygulama.
Eh, daha ileri gidip, doğrudan devleti suçlayacak değiller ya, diyecek gibi oldum. Bir de ne göreyim.
Manşet'in sahibi Hürriyet Yayın Yönetmeni dün, cinayeti işleyenlerin Hablemitoğlu'nun araştırdığı Alman Vakıfları, Ermeni Pontus iddialarını gerekçe gösterip, Türkiye'nin Almanya ve dolayısıyla Avrupa Birliği ile ilişkilerinin bozulmasının hedeflenebileceğini belirtiyor.
Yani, sakın dış güçler bu cinayeti işledi demeyin, diyor.
Özkök, şaşırtıcı bir biçimde, Hablemitoğlu'nun, polis içine sızmış İslamcı tarikatlar (Fethullah Gülen ve çevresini kastediyor) ile ilgili araştırmalara dikkat çekerek o güçlere de mal etmeyin, diyor.
"Türkiye'de o kanada yakın bir parti de iktidarda" tespitinde bulunarak onları da sahipleniyor.
Şifre gibi yazısında, "hain, planını iyi yapmış, ama "aklı başında medyayı tuzağına düşürememiş. Çünkü Türkiye'de belki de ilk defa, medya, bir cinayetin değerlendirilmesinde benzer bir tavır alıyor" diyor.
Özkök'ün yaveri Fatih Altaylı ise daha açık konuşuyor: "Hablemitoğlu, Türkiye'yi ya çok fazla seven ya da hiç sevmeyen birileri tarafından öldürüldü."
Kartelin diğer ayağı olan Sabah, Altaylı'yı biraz daha şerh eden manşet atmış: "Sivil siyasete tehdit kurşunu."
Gazetenin baş yorumcusu, "Bu işin arkasında emperyalist güçler var diye komplo teorileri üretilmemeli" uyarısında bulunarak, o da adres olarak içeriyi gösteriyor.
Çömezi bir adım öteye geçerek, "Avrupa Birliği karşıtı cephenin eline yeni kozlar geçsin diye bu cinayet işlendi" diyor.
Çok ilginç değil mi? Kartel medyasının bu şaşı yazarlarına göre bu cinayeti Hablemitoğlu'nun, nasırına bastığı Alman, AB, Amerikan istihbaratının işlemediğinden eminler.
Olsa olsa, onları AB yolundan alı koyan güçler işlemiştir.
Hiç, lafı, eveleyip gelemesinler. Demek ki, cinayeti, merhum Hablemitoğlu'nun kendisi işledi.
Öyle ya, Hablemitoğlu, antiemperyalist AB ve ABD'nin sinsi planlarına karşı bir kişi olduğuna göre, bu şaşı medyaya göre Hablemitoğlu bizzat kendi kendini öldürmüş olabilir.
AB ve ABD'nin gözlerini şaşılaştırdığı medya, adeta böyle düşünmemizi istiyor.
Medyada bu şaşılık devam ettiği müddetçe karanlık ellerin işi kolay. Ülkeyi karıştırıp sonra bu medya sayesinde faturayı da yurtseverlere çıkarabilirler.
Bize göre bu cinayete azmettiren karanlık eller, sivil-asker, devlet-millet kavgası yaratarak toz duman arasında ülkeyi bölüp parçalamak isteyen güçlerdir.
Kurt, dumanlı havayı sever. Ortalık toz duman olmazsa, Kıbrıs'ı nasıl koparacaklar? I'rak'ı nasıl ateşe verecekler?
Hiç kimse dolduruşa gelmesin. Devletin milletine, milletin devletine, sivilin askerine, askerin siviline en çok kenetlenmesi gereken günlerden geçiyoruz.
Oyunlar ancak böyle bozulabilir.