Tam bir çöküş yaşıyoruz hem de doludizgin!
Onlarca yıl önce başlayan bu çöküş son yirmi yıldır ne yazık ki insanımızı bitirme ve ülkeyi yok olma noktasına getirdi.
Eskilerde insanımız günah işlese dahi işlediği günaha ve harama helal demezdi, kalbindeki imanı buna müsaade etmediği için diyemezdi.
Bir de günümüze bakın!
Geçenlerde bir konuşmaya şahit oldum. Toplumun hâlinden şikâyet eden biri diğer arkadaşına "Şu caddeye tezgâh kurup, Hıristiyan olup boynuna haç takana 1.000 TL vereceğimi ilân etsem, millet kuyruğa girer." deyince arkadaşı ona "Ne 1.000 lirası abi 100 lira versen yine kuyruğa girerler" dedi.
Düşündüm de son derece doğru dedikleri.
İman yerini paraya, mala, makama, mevkie ve dünyevi ne varsa ona bırakmış durumda.
Ben avukatım, hemen hemen her davada birbirine zıt iddiaları dile getiren ve kendi iddiası ve davası için Allah adına yemin etmeye hazır iki taraf mevcut. Hâlbuki yalan yere yemin etmenin Allah katında cezası son derece ağırdır.
Müslüman olduğumuz halde ne yazık ki bir çeşit Hristiyanlık inancı yaşıyoruz!
Yaa olur mu öyle şey? Sen de çok abarttın olayı, demeyin ve dinleyin!
Bir Hristiyan ne kadar büyük olursa olsun günah işlediğinde ne yapar?
Kiliseye gider papazın huzurunda günah çıkartır ve sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemiz olur.
Peki, biz ne yapıyoruz?
Her günahı çekinmeden işliyoruz ve ardından namaz kılıp oruç tutunca bu günahları temizlediğimizi düşünüp yeni günahlara yelken açıyoruz. Hele bir de Umreye veya Hacca gittik mi anamızdan doğmuş gibi olduğumuza inanıyoruz ve artık boşalan günah kotasını doldurma hakkını elde ediyoruz.
İbadetlerimizin bizi günahlardan alıkoyup uzaklaştırması gerektiği halde daha çok günaha batırdığını görüyoruz bu sefer.
Çünkü dinde şekle verdiğimiz önemi işin özüne vermiyoruz.
Ahlâk neredeyse hiç önemli değil!
Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olunca Cennet'in anahtarını cebimize koymuş gibi kabul ediyoruz kendimizi.
Hâlbuki Peygamber Efendimiz ne diyor "İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz"
Yani Müslüman olmak tek başına bizi kurtarmaz bunun ispatı olan iman nurunun kalbimizde az da olsa parlaması zorunludur.
Aksi takdirde yaptığımız ibadetler bir kısım bedeni hareketlerden ve aç kalmaktan ibaret hale gelir.
Bakın Peygamber Efendimiz'in Miraç'tan döndüğünde ümmeti için getirdiği hediyelerden biri de "Kalbinde hardal tanesi kadar hatta daha az bile olsa imanı olanların Cennet'e gireceği" müjdesi.
Yani (Günahlarımız ağır basıp bir müddet Cehennem'de yandıktan sonra dahi) Cennet'e girmenin olmazsa olmaz şartı İMAN SAHİBİ olmaktır.
Bazıları diyecekler ki "Ben imanın şartlarını okudum ve kabul ettim, bu yeterli değil mi?"
Bu işin akli kısmı, ancak iman dediğimiz şey kalbi bir olaydır ve âdeta insanın kalbinde bir devrim yaparak ona bu sayılan imanın şartlarını yaşayarak kalbinde tasdik ettirir.
İman sahibinin kalbinde yaşadığı bu büyük devrim onun ahlâkını da güzelleştirmeye başlar. Günah işlemek onun için ateşe elini sokmak gibidir. Hasbelkader günah işlediğinde de büyük bir pişmanlık duyarak tövbe eder ve bir daha işlememek için çırpınır durur.
İman sahibi olan kişide vatan sevgisi de olmazsa olmaz şarttır. Çünkü Peygamber Efendimiz "Vatan sevgisi imandandır" buyurmuştur.
Vatanı olmayanın dini de olmaz. Vatan dediğimiz yer dinimizi özgürce yaşadığımız yer olduğu için kutsaldır.
Devlet de vatanı ve milleti bir arada tutan ve bunların hukukunu düzenleyen en önemli kurum olduğu için kutsaldır.
Asker ise tüm bunları koruyup kolladığı için kutsaldır.
İşte vatanı, devleti ve askeri sevmek bu sebeplerden dolayı iman gereğidir.
İşte Prof. Dr. Haydar Baş hocamda tüm bu sevgiler zirve noktasındaydı. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk'te olduğu gibi.
Bu büyük iman Atatürk'e, Türk Milleti'ni esaretten kurtarıp vatanı, devleti ve bunları koruyan askeri olan şerefli ve özgür bir millet haline getirdi.
Haydar Baş Bey de ömrünü, bir taraftan tüm bu kurumlara ve onların kurucusu olan Atatürk'e sahip çıkarak kanımız ve canımız pahasına kazandığımız özgürlüğümüzü kaybetmemek için çırpınırken diğer taraftan ise bu büyük Devleti ve bu büyük Milleti dünyanın en zengin, en saygın, en şerefli, en adaletli, en cömert devleti ve milleti haline getirecek Kâinat Devleti Türkiye Cumhuriyeti'ni hayata geçirecek planı, programı ve projeyi hazırlayıp bu büyük idealin temellerini attı.
Haydar Baş Bey'e bunu yaptıran aynı Atatürk gibi kalbinde taşıdığı sarsılmaz ve büyük imanıydı.
Haydar Baş hocamın ebedi âleme rıhletiyle birlikte bu büyük emanet artık bizlerin omuzlarındadır ve bedenen aramızda bulunmayan Hocam'ın ruhu, yetiştirdiği on binlerce Haydar Baş ile birlikte yaşamaktadır.
Türk Milleti'ne düşen de bu kutlu nesil ile birlikte olarak bu büyük davayı dünyada iktidar etmek ve böylece dünyamızı ve ahiretinizi kazanmaktan ibarettir.
Göreceksiniz o zaman madden cebimizi doldurup dünyanın en zengin milleti olmakla kalmayıp kalbimizde yeşerecek iman nuru ile birlikte dünyanın ve ahiretin en mutlu ve huzurlu insanları olacağız.
Bağımsız Türkiye Partisi olarak, genç ve dinamik Genel Başkanımız Hüseyin Baş ile birlikte tek bilek ve tek yürek olarak bu büyük ve kutsal yolculuğa devam ediyoruz.
- Cem Yılmaz ve Cilalı Güldürü Devri / 29.08.2022
- Bırakın beni milleti uyandırın / 24.08.2022
- Aramıza katılmanızı bekliyoruz / 16.08.2022
- Suriye’nin kuzeyi mi, Büyük İsrail’in kilidi mi? / 01.08.2022
- 15 Temmuz ve alınmayan dersler / 19.07.2022
- Adalet yoksa zulüm vardır / 21.06.2022
- Polemikten beslenen siyaset / 09.05.2022
- Haydar Baş ve Aşk / 14.04.2022
- AK-YÜZBİM / 12.04.2022