Evet, maalesef ülkemiz her gün şehit haberleri ile bizleri üzüntüye gark eden acıları yaşadığımız bir hale geldi. Bu kadar kolay mı yetişiyor bu genç insanlar? Bizleri yöneten, daha doğrusu yönetemeyen iradenin iki dudağı arasında mı gencecik fidanları toprağa vermek, bu kadar kolay mı olmalıydı? Öyle "biz bu vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız" gibi sahte kahramanlık türküleri söylemek kolay. Ateş elbette düştüğü yeri yakıyor. Hem de ne ateş. Ömrünün baharında gelecek hayalleri kuran; evlenme, hayat sürme daha doğrusu yaşama hakları ellerinden alınan bu gençler vatan için mi ölüyorlar? Yoksa basiretsiz, yönlendirilmiş siyasetçilerin kurbanı mı oluyorlar? Bunları söylerken vatan için mücadele edilmesin, bu uğurda canımızı feda etmeyelim demiyoruz. Şehadeti en ulvi derecede yaşayan Ehl-i Beyt yolcuları elbette şehadeti, vatan sevgisini herkesten iyi bilir. Burada anlatmak istediğimiz; yapılan yanlışların bizleri getirdiği durum. Bizler vatan için, İslam için; değil evlatlarımızı, her şeyimizi vermeye hazırız. Ancak evlatları askerlik bile yapmamış, vatan sevgisinden bihaber yöneticilerin söylemleri pek de inandırıcı değil. Neticede şehit olan evlatlarımızın ateş düşen ocaklarının halini hepimiz üzülerek ekranlardan izliyoruz. Evlatlarını vatan için feda etmeye hazır olanların evlatları ise, gemilerine gemi, paralarına para, rant kazandırma derdindeler. Ne oldu da seçimde istediği oyu alamayan 400'ü elde edemeyen, ülkeyi başkanlık sistemine geçiremeyenler birden amansız mücadeleci kesiliverdiler. Maalesef bizi yönetenler hep mağduru oynuyorlar. Hep "bilmiyorduk, kandırıldık" ifadeleri artık Müslüman Türk Milletini aldatmasın. Yıllarca paralel yapı ile kol kola "ne istediler de vermedik" diyen sonra da "aldandık, bilmiyorduk" deyip halkı aldatmaya matuf hareketler hiç inandırıcı değil. Ancak halkımız aldatılmak istiyorsa ona da yapabilecek şey azdır.Yıllar boyu "terörist başı ile görüşmüyoruz, görüşenler şöyle böyle" diyenler başkası değildir. İslam ülkelerine oyunlar oynayarak Büyük İsrail'i kurma görevi verilen Barzani'yi her platformda onore eden anlayışın aldanmışlardan olduğuna inanmak -hiç kimse kusura bakmasın- en basit ifade ile acizliktir. Bunu çoğaltabiliriz. Ancak halkımızın basiretsizliği yüzünden düştüğümüz hali dillendirmek istemiyorum. Hep suçlu mu aramak zorundayız? Bir insanın kendine yaptığı kötülüğü kimse kimseye yapamaz gerçeğinden hareketle, suçlu evet suçlu millettir. Hep birileri mi bize kötülük yapar, bizler millet olarak masum muyuz? Olmaz öyle şey. "Kişinin cezası kendi hatası" sözü bizlere ibret olmalıdır. Cenab-ı Hak verdiği hiçbir hastalığın şifasını da vermemiş olabilir mi? Eğer hasta olduğunu bilir de yanlış doktor, yanlış reçete kullanarak şifa arayan bir hasta, kimi kime şikayet ediyorsa, şu anki halimiz aynıdır. Yanlış doktor, yanlış reçete elbette hastalığın artması demektir. Şu an biz Türk Milleti, İslam coğrafyası ve de insanlığın hali hasta olmuş şifa arayan bir hastanın haline benzemektedir. Hastalığın adı emperyalizm ve siyonizmdir. Bu hastalık elimizdeki tüm imkanlarımızı bizi uyuşturarak başkasının eline geçmesi demektir. Hem kaynaklarımızı, hem de inancımızı tehlikeye atan bu hastalığın panzehiri, emperyalizm hizmetçilerinde aranabilir mi? Ya imanı, izanı, aklı olan bir millet "biz BOP'un eşbaşkanıyız" diyenlerden medet umması olabilir mi? Böyle basiretsizlik milletlerin yok edilmesiyle sonuçlanacaktır. Yanlışı yanlışla örtmek ne ise, bu fiil de aynen budur. Her derdin şifasını veren Cenab-ı Hak artık peygamberlerin dönemi bittiğinden, devamı olan Ehl-i Beyt ile bizlere rahmet etmektedir. Ehl-i Beyt'in yolundan giden insanlığı, girmiş olduğu bu girdaptan kurtaracak tek formül olan Milli Ekonomi Modeli ve bu modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey'dir. Artık insanımız bu çağrıya kulak vermezse, hazin son kaçınılmazdır. Çaresi olan başka hiçbir tez, formül, kurtarıcı yok iken bu teze kulak vermek hem iman hem insanlık vazifesidir. Elbette emperyalizmin paralı ve parasız askerleri bu panzehiri insanımızın kullanmasını şu veya bu sebeple engellemek isteyecektir. Zaten yapmaktalar, ancak "korkunun ecele faydası yoktur" gerçeğinden hareketle kimseden çekinmeden bu kurtuluş reçetesini insanlığın hizmetine sunma mücadelesinde hepimiz olmalıyız. Evet çözüm varken çözümsüzlüğü seçmek hem itikaden, hem de millet olarak çözülmek demektir. Bunun tek alternatifi Milli Ekonomi Modeli'dir. Cenab-ı Hak anlamayı, anlatmayı, yaşatmayı nasip etsin.
H. İbrahim TALAY / diğer yazıları
- Kısır politika ve milli siyaset / 31.05.2020
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018