Geceyarısı inatçı bir hırsız duvar dibinde bir çukur kazıyordu. Yarı uyanık bir hasta, onun yavaş yavaş gelen taktaklarını işitiyordu. O hasta dama çıktı ve yavaşça başını aşağıya eğdi. Ona: "Babalık ne yapıyorsun? Sen kimsin?" diye sordu. Hırsız, "Ey ölü kimse! Davulcuyum" cevabını verdi. Hasta "Ne yapıyorsun?" sualini tekrar etti. Hırsız, "Davul çalıyorum!" dedi. Hasta "Hani davulun sesi" diye sorunca, hırsız: "Davulun sesini yarın duyarsın" dedi. (Şerh-i Mesnevi Tahiru'l-Mevlevi, Şamil yy.).
Bu fıkrayı okuyana kadar belki binlerce defa "capcanlı senaryosu" diyebileceğimiz gelişen olaylardan sonra fazla hayret etmezsiniz herhalde.
"İradesini, firasetini, özünü, benliğini, kimliğini yitirmiş fertler, gün gelir, hırsızların, arsızların davul seslerini duyarlar.
Kuyu kazanları, davul çalanlardan ayırmalı. Uyanık olmalı. Gözü ve gönlü açık bulundurmalıyız.
İnsanımız, emeğimiz, uykumuz, istirahatimiz, akıllımız, delimiz, çocuğumuz, yaşlımız... topyekün memleketimizin manzarası, biçimi, hali pür melali karşısında iç ve dış hırsızlara karşı ne durumdayız?
Aklımız, idealimiz, adetimiz, sorumluluğumuz ile fert fert bu kadar olumsuzluklar karşısında şuur ve anlayışımız ne noktadadır? Şunu unutmayalım ki hadiselerden anlık ibret çıkarmayan, faydasına sahip çıkmayan şamar atanlara el olur. Suyuna sahip çıkmayan susuzluğa mahkûm olur.
Buraya kadar bahsettiğimiz uyarılar bir sahil ise zirve, en yüksek nasihat şudur:
"Hırsızları ayak izinden, bakışından, yürüşünden, geçmişinden tanıyan ehil, vatansever, meslek erbabı, vicdanı saf ve tarihi ile barışık ilim sahipleri... daha nefesleri ulaşmadan tanırlar, farkederler, uyarırlar, imdat ederler. Başarmak, bu seçkin insanları, kendi özündeki sesi duymakla mümkün olur. İşte bugün çekilen sıkıntıların derununda kendi toplumunun sesini duymayan irade vardır.
Bu fıkranın uyarı ve ibret cümlesini şöyle özetleyeyim.
Davul çaldığını söyleyip kuyumuzu kazan hırsızlara karşı ayık olalım. Bizi uyaran kendi insanımıza kulak verelim. Ardından ikinci uyarımıza geçelim.
Hemen böyle durumlarda "kurtarıcı" istismarcılarına karşı da temkinli olalım.
Meşhur yazar Mollierre, yeni yazdığı bir oyunu ilk defa olarak bir tiyatroda oynattıracağı zaman, bir broşür yayınlar. Bunda tiyatroya girenlerden para alınmayacağını yazar.
O gece tiyatro hınca hınç dolar. Oyun oynanıp, bittikten sonra Mollierre, tiyatronun kapısı önüne oturur ve her çıkandan para ister, vermeyenleri çıkartmaz.
-Canım, girenlerden para alınmayacağını ilan etmediniz miydi? derler.
Mollierre:
-Evet, girenlerden para alınmayacaktır dedik, amma çıkanlardan alınmayacak demedik, der.
İnsanların zaafa uğradığı durumlarda, uyanık geçinen bir bir şeytani hilelerle emeği, parayı, şeref ve namusu yok etmek isteyenlerin anlık sözlerine kanmamalıdır. Ayağa kalkmayalım diye sadece koltuk değneğini satıp para hırsının hesabını yapanların sakat kalmamız için çırpınışlarındaki sahte gülücüklere aldanmayalım. Bizim yürümemizi, koşmamızı, sevmemizi, kaynaşmamızı, huzurumuzu istemeyen iç ve dış düşmanlarımızdır. Bir nakarattır gidiyor: "Her şey güzel, barış, kardeşlik, hoşgörü, diyalog..." Yani düşman falan yok. Siz keyfinize bakın. Neyse bunu sonraki yazımıza bırakıyorum ve üçüncü fıkramı naklediyorum.
"Boyacı küpüne düşen bir çakal rengarenk olmuş. Diğer çakalların yanına gelerek: "Ey çakallar! Bana çakal demeyin. Bir çakalda bu kadar güzellik olur mu? dedi. Çakallar: "Sana ne diyelim?" diye sorunca "Bana tavus deyin" cevabını verir. Çakallar bunun üzerine: (Her söze kanan saf biri olmadıklarını göstererek) Madem ki, tavus olduğunu söylüyorsun. Öyle ise tavuslar gibi ötebilir misin? diye sorarlar. "Ötemem" deyince, "İşte tavus olmadığın ortaya çıktı, sen tavus değilsin" (Şerh-i Mesnevi, Şamil yy.).
Abartılı sözlerle, "Şöyleyim, böyleyim..." diyenlere, kendini methedenlere karşı "Halep ordaysa arşın burda" sözünden hareketle icraatını, hünerini görmeden, bilmeden kanmamalıdır. Aksi halde böyle tavuslara kanmak kolaylaşır.
Davulun sesini duymadan
Üç fıkradan üç nasihat alasın!..
Bu fıkrayı okuyana kadar belki binlerce defa "capcanlı senaryosu" diyebileceğimiz gelişen olaylardan sonra fazla hayret etmezsiniz herhalde.
"İradesini, firasetini, özünü, benliğini, kimliğini yitirmiş fertler, gün gelir, hırsızların, arsızların davul seslerini duyarlar.
Kuyu kazanları, davul çalanlardan ayırmalı. Uyanık olmalı. Gözü ve gönlü açık bulundurmalıyız.
İnsanımız, emeğimiz, uykumuz, istirahatimiz, akıllımız, delimiz, çocuğumuz, yaşlımız... topyekün memleketimizin manzarası, biçimi, hali pür melali karşısında iç ve dış hırsızlara karşı ne durumdayız?
Aklımız, idealimiz, adetimiz, sorumluluğumuz ile fert fert bu kadar olumsuzluklar karşısında şuur ve anlayışımız ne noktadadır? Şunu unutmayalım ki hadiselerden anlık ibret çıkarmayan, faydasına sahip çıkmayan şamar atanlara el olur. Suyuna sahip çıkmayan susuzluğa mahkûm olur.
Buraya kadar bahsettiğimiz uyarılar bir sahil ise zirve, en yüksek nasihat şudur:
"Hırsızları ayak izinden, bakışından, yürüşünden, geçmişinden tanıyan ehil, vatansever, meslek erbabı, vicdanı saf ve tarihi ile barışık ilim sahipleri... daha nefesleri ulaşmadan tanırlar, farkederler, uyarırlar, imdat ederler. Başarmak, bu seçkin insanları, kendi özündeki sesi duymakla mümkün olur. İşte bugün çekilen sıkıntıların derununda kendi toplumunun sesini duymayan irade vardır.
Bu fıkranın uyarı ve ibret cümlesini şöyle özetleyeyim.
Davul çaldığını söyleyip kuyumuzu kazan hırsızlara karşı ayık olalım. Bizi uyaran kendi insanımıza kulak verelim. Ardından ikinci uyarımıza geçelim.
Hemen böyle durumlarda "kurtarıcı" istismarcılarına karşı da temkinli olalım.
Meşhur yazar Mollierre, yeni yazdığı bir oyunu ilk defa olarak bir tiyatroda oynattıracağı zaman, bir broşür yayınlar. Bunda tiyatroya girenlerden para alınmayacağını yazar.
O gece tiyatro hınca hınç dolar. Oyun oynanıp, bittikten sonra Mollierre, tiyatronun kapısı önüne oturur ve her çıkandan para ister, vermeyenleri çıkartmaz.
-Canım, girenlerden para alınmayacağını ilan etmediniz miydi? derler.
Mollierre:
-Evet, girenlerden para alınmayacaktır dedik, amma çıkanlardan alınmayacak demedik, der.
İnsanların zaafa uğradığı durumlarda, uyanık geçinen bir bir şeytani hilelerle emeği, parayı, şeref ve namusu yok etmek isteyenlerin anlık sözlerine kanmamalıdır. Ayağa kalkmayalım diye sadece koltuk değneğini satıp para hırsının hesabını yapanların sakat kalmamız için çırpınışlarındaki sahte gülücüklere aldanmayalım. Bizim yürümemizi, koşmamızı, sevmemizi, kaynaşmamızı, huzurumuzu istemeyen iç ve dış düşmanlarımızdır. Bir nakarattır gidiyor: "Her şey güzel, barış, kardeşlik, hoşgörü, diyalog..." Yani düşman falan yok. Siz keyfinize bakın. Neyse bunu sonraki yazımıza bırakıyorum ve üçüncü fıkramı naklediyorum.
"Boyacı küpüne düşen bir çakal rengarenk olmuş. Diğer çakalların yanına gelerek: "Ey çakallar! Bana çakal demeyin. Bir çakalda bu kadar güzellik olur mu? dedi. Çakallar: "Sana ne diyelim?" diye sorunca "Bana tavus deyin" cevabını verir. Çakallar bunun üzerine: (Her söze kanan saf biri olmadıklarını göstererek) Madem ki, tavus olduğunu söylüyorsun. Öyle ise tavuslar gibi ötebilir misin? diye sorarlar. "Ötemem" deyince, "İşte tavus olmadığın ortaya çıktı, sen tavus değilsin" (Şerh-i Mesnevi, Şamil yy.).
Abartılı sözlerle, "Şöyleyim, böyleyim..." diyenlere, kendini methedenlere karşı "Halep ordaysa arşın burda" sözünden hareketle icraatını, hünerini görmeden, bilmeden kanmamalıdır. Aksi halde böyle tavuslara kanmak kolaylaşır.
Davulun sesini duymadan
Üç fıkradan üç nasihat alasın!..
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021