Değirmenler kendi kendine dönseydi eğer, ecdadımız uzun uzun arklar yaparak suyu değirmen oluğunun başına taşımak için ter dökmez, meşakkat çekmezdi.
Değirmenler kendi kendine dönmediği için ve taşıma su ile de dönemediği için değirmen taşını döndürecek kadar bir akarsuyu değirmenin bendine bağlamak gerekiyordu ve dedelerimiz de öyle yaptılar.
"Taşıma su ile değirmen dönmez" diyerek çok özlü, çok özel ve güzel bir de atasözü armağan ettiler.
"Bu değirmenin suyu nereden?" sorusunu sormak için bu gün sözü değirmenden açtık.
Gerçekten bu değirmenin suyu nereden?
On yedi seneden beri tek başına yönettiği ülke fakr u zarurat içinde, gırtlağına kadar hem devlet hem de halk borca batmış ve de batırılmışken iktidar partisinin bu seçim harcamalarının kaynağı nedir?
Bir metrekare bez ya da kâğıt afişin kaç paraya mal olduğunu bilenler, İstanbul'u bir baştan bir başa dolaşan üç-dört metre yüksekliğindeki AKP afişlerini gördükçe dudaklarını ısırıyorlar ve dönüp yanındaki yolculara soruyorlar:
"Bu değirmenin suyu nereden?"
İstanbul'da ne tarafa gitseniz, hangi güzergâhı kullansanız dev binaların yüzeylerini kaplamış dev afişlerle karşılaşıyorsunuz ve belli meydanlarda soğan, patates ve domates kuyruğunun uzunluğu ile bu dev afişlerin uzunluğunu kıyaslıyorsunuz da gayri ihtiyari söyleniyorsunuz:
"Bu değirmenin suyu nereden?"
On yedi seneden beri tek başınıza yönettiğiniz ülke insanlarının alabildiğine fakirleşmesiyle ters orantılı olarak siz yöneticiler, siz iktidar partisi mensupları hesapsız büyümüşsünüz ki parayı adeta saçıp-savuruyorsunuz.
"Bu değirmenin suyu nereden?"
İlan edilen iş başvuruları için beş yüz kişinin alınacağı yere on beş bin kişi başvururken ve işsiz ve dahi aşsız insanlar nice saatlerini bu uzun kuyruklarda harcarlarken, hemen çevrelerindeki dev afişleri acı tebessümlerle seyrederek ve iç geçirerek soruyorlar:
"Bu değirmenin suyu nereden?
Bilindiği gibi Sayın Erdoğan, sırası geldikçe İstanbul'da git gide yaygınlaşan dikey mimariyi eleştiriyor, yatay mimariye geçilmesini istiyor, hatta yaygınlaşan dikey mimariyi ve hızlı betonlaşmayı kast ederek "Biz bu şehre ihanet ettik, etmeye de devam ediyoruz" demişti, şimdi ise dikey mimarinin en kötü örneklerinden olan o dev binaların yüzeylerini "İstanbul bizim için bir aşk hikâyesi" cümlesi ile kaplamışlar.
İnsan sormadan edemiyor; siz sevdalandığınız bu şehre böyle ihanet ettiniz, ya bir de sevdanız olmasaydı bu şehrin hali nice olurdu?
Bir yanda dev binalar, bir yanda dev gökdelenlere kurban edilmiş yeşil alanlar, trafik keşmekeşi ve diğer yanda da bütün bir şehri bir baştan bir başa sarmış olan "İstanbul bizim için bir aşk hikâyesi" yazılı afişler…
Gerçekten bu değirmenin suyu nereden?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024