Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi-VI

Sonuç ve değerlendirme:

Hem dini bilgisi hem Kuva-i Milliye öncüsü bir şahsiyeti, Prof. Dr. Haydar Bey sayesinde araştırabildim.

Milli Mücadele kahramanları ile ilgili eserlere baktığımızda Atatürk ve Cumhuriyetten rahatsın olanlar kendi zaviyelerine göre, klişelere sokup okuyanların önüne getiriyorlar.

Hz. Mevlana, Mesnevi'sinde bir kıssa anlatır. Ustası çırağından raftaki şişeyi getirmesini ister. Çırak şaşıdır ve nesneleri iki tane görmektedir. Ustasına iki şişe var hangisini getireyim deyince, anlasın diye birini kır diğerini getir der.

Üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllarca şaşı olarak baktığımız ve gerçeği göremediğimiz hakikatleri bizlere gösterdi. Muhterem Hocam, 'Hoş Geldin Atatürk' eseri ile kendi öz tarihimizde çarpıtılan hakikatlerin önündeki engelleri kaldırdı.

Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi'yi ancak Hocamızın gösterdiği ışık ile görebildik. Tarihindeki büyük örnekleri bulandıranların karşısına suları berraklaştıran, arı duru ve tertemiz hale getiren bir ummandır Prof. Dr. Haydar Baş Bey. Hoca Atatürk'tür. 

Dini ve milli bütünlüğünden yana, hak rızasını gözetip, faydalı işlere, çalışkanlığa, ilme, kalkınmaya koşan vatan evlatlarını yetiştirmiştir. Hem kitabını yazan, hem Kuva-i Milliye neferlerini meydanda yetiştiren bilgedir. Ahmet Hulusi Efendi'ler kabirlerinden buna şahit olmaktadırlar.

Atatürk'ün dindarlığı hakkında şüpheler uyandırmaya çalışanlar, İngiliz ve Yunan istihbaratı adına çalışanlardır. Gaye bellidir. Dış mihraklar, Mondros şartlarında, Osmanlı, esareti, mandayı kabul etmişken, bir milletin uyanmasını ister miydi? Elbette istemezdi. Dün olduğu gibi bugün de, küçük büyük menfaatleri uğruna, iç ve dış ajanlar ile ülkemizi yabancılara peşkeş çekmeye çalışanlar elbette olacaktır.

Hak ile bâtıl mücadelesi kıyamete kadardır. 

Yıl 1999. Üstadımız, Urfa'da bir sempozyum düzenlemişti. FETÖ tehlikesini görmüş ve milletini uyandırmaya çalışmıştı. O gün bir söz söylemişti: "Köpeksiz köy bulmuşlar, değneksiz geziyorlar. Bu memleketin sahibi vardır."

Yarım asırdır hep vatanın, birliği, beraberliği, bayrağı, sancağı, polisi, ordusu, insanı için bir ömür mücadelesine şahit olduğumuz Prof. Dr. Haydar Baş Bey sayesinde milli mücadelenin ruhunu anlıyoruz. 

Derler ki, tarih bilmek, uzun atlama yapan sporcunun bir adım geriye çekilip ileriye atlamasına bezer. Geçmişini bilemeyen geleceği inşa edemez.

Yıllardır, Atatürk üzerine iftiralar atıldı. Maksat Atatürk'ü bahane edip tarihi hakikatler ile milletin arasını açmaktır. Öyle ki yıllarca, Atatürk'e dinsiz denildi. Yetmedi Deccal bile dediler.

Bir hakikat adamı çıktı ve "Atatürk, Kutbu'l-Aktab'tır" dedi. "Evliyanın büyüğüdür" dedi. Hani mehter marşında geçer:

"Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar

Delmiş Roma'nın kalbini mızrak gibi Hun'lar."

Prof. Dr. Haydar Baş tarihi gerçekleri gösteriyor. Taşlarını yerine koyuyor. Bu işi başarabilmek, deha olanlara, kendinden ilim zuhur edenlere, tefekkürü büyük olanlara, kalbi ve nefsi bütünlüğü ile bilge olanlara mahsustur.

Bizi Atatürk ile Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi'nin şahsında, hak adamları, kahramanlar, saf çocukları masum Anadolu denilen milletimizin mümtaz şahsiyetleri ile buluşturan muhterem Hocama saygı ve minnetlerimi arz ederim.

Su gelir toprak sevinir. Yeşerir. Çiçekler açar. Ağaçlar meyve verir. Arılar bal yapar. İnsanlar fayda bulur.  Ariflerin sohbeti sözleri böyledir. 

Ne büyük bir tarihimiz var. Bunların filmleri yapılmalı diyeceğim ama Prof. Dr. Haydar Baş Bey bu konuda da yıllarca şu önemli tespiti yapmıştı: "Bir genç kız veya erkek modelimiz var mı?"

Tarihi, kültürü, coğrafyası ile zengin bir millet daha nasıl bir eğitim vereceğine karar vermemiş. Biri yapar. Biri bozar. Türk Milleti'nin ahlakına, iffetine, kültürüne, gencine, yaşlısına medya ayağı ile sahip çıkmak için TV kuruyor. Gazete ve dergi çıkarıyor. İl il, köşe köşe programlar tertipliyor. Şimdi anlıyorum ki, milli mücadelede Osmanlı teslim olmuş iken, topraklar yağmalanırken, Denizli'de Ahmet Hulusi çıkıyor. Devletten maaş alan bir müftü, hükümete, "gittiğiniz yol yanlıştır" diyor. Padişah selam yolluyor. Selamı iade edip, esaretten kurtulmak için yokuşlarda susuyor. Şairin dediği gibi: "Benimse alın yazım yokuşlarda susamak."

Şerife Bacı'nın mermiler donmasın diye yorganı üzerine örtmesidir vatan, fedakârlık. Nenen Hatun gibi beşikteki çocuktan vazgeçerek nacakla dağa tırmanmaktır.

Ahmet Yesevi'nin dervişleri, ayaklarına çarık giyip Anadolu'ya geldi. Anadolu'yu o çarkların izleri, nefesleri gül bahçesine çevirdi.

Mute cenginde Cafer-i Tayyar bayrak yere düşmesin diye kesik kolları ile bayrağı göğsüne aldı. İşte bu kolar için Allah Resûlü (s.a.a), "kanatlanıp cennete uçtu" buyurdu.

Kimi zaman gelir himmet ile buğday arasında kalırsın. Himmet deyip hem kendini, hem ailesini, hem vatanını kazanan er kişiler hatırına yeryüzü çorak kalmaz.

Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ibret yüklü, anlattıklarımızın öz, iç ve cevherini yazdığı şiiri ile yazımı tamamlıyorum:

"Gel ey zamandan üstün makamları aşan genç;

Cennet senin mekânın, Hak yolunda koşan genç.

Büyük tarih dirilsin senin varlık ülkende,

Kaybolsun gitsin zaman ebediyyen gölgende.

Zaman, mekân seninle hakikate gömülsün,

Tarihine sahip çık, ağlayan yüzler gülsün.

Yokluğa mahkûm etti Allah seni Zatında,

Ezeli ahidleşme yapmıştı ya katında!

Hak davanın içinde ta ezelden berisin,

Yokluk senin gönlünde köpük köpük erisin.

Bütün insanlık sende medeniyeti bulur,

Sendeki asalete insanlık ortak olur.

Aşk sende, sabır sende, kâmil kul olmak için,

Ölüm sana vuslattır, Hakk'a kavuşmak için.

Ölüm sende dirildi, ölümsüz oldu ölüm,

Bütün çirkin tablolar kayboldu bölüm bölüm.

Haydi gel yeter artık, cihana can veren genç,

Işık sana sevdalı, hakikate eren genç,

Gel ey kara sevdalı genç, hep seni özlüyorum,

Sevdan beni diriltsin, yolunu gözlüyorum,

Sen şehit doğuracak duvak altında gelin,

Yıkılmış harabeyi kaldırsın güçlü elin.

Sen ey genç, özlediğim, beklediğim emelsin,

Bu çökük harabeyi yükseltecek tek elsin.

Sen, ezel anasından doğdun ölmemek için,

Tecellilere ermek, maddeyi delmek için.

Ebediyet yolcusu, nasıl sığarsın kaba?

Sen insanlığa örnek en mükemmel bir baba.

Ezeli ayrılıktan sadık gönlün kanasın,

Peygamberin müjdesi mübarek bir anasın.

Ayağını öpecek cennetlik olmak için,

Bir tarih dirilecek seni doğurmak için."