Son kestirimlerinin doğru çıkması üzerine basında, 'bulutlara bakarak depremi tahmin ettiği' belirtilerek tanıtılan Ronald Karel, atmosfer hareketleriyle depremler arasında bağ olduğunu öne sürüyor. Karel'in 'deprem bulutları teorisi'nin geliştirilebilmesi için Türkiye çok iyi bir çalışma alanı Son yıllarda bir Fransız-Türk, depremi bulutlara bakarak tahmin etmesiyle gündeme geldi. Adı Ronald Karel. Bazı jeofizikçilerle sismograflar bu tarz deprem tahminlerini, 'kahve fincanına bakıp geleceği tahmin etmeyle' aynı kefeye koymaya çalışsa da, o bir falcı ya da kahin değil. Karel, ciddi bir tehlike olan depremden, nasıl daha az zarar görebileceğimiz üzerine araştırmalar yapıyor. Bu yüzden eğitimini bile yarıda bırakmak zorunda kalan Karel, her an her yerinde yıkıcı depremler olabilecek bir ülkede, devletin ve halkın göstermediği duyarlılığı gösteren bir bilim insanı. Yaptığı son beş tahminin doğru çıkması üzerine basında, 'bulutlara bakarak deprem tahmininde bulunduğu' cümlesiyle isminin sıkça geçmesi, aslında araştırmalarının bilimsel yönünü gölgede bırakıyor. Yaptığı deprem tahminlerine neden olan verileri dikkate aldığımızda yapılan işe tahmin yerine kestirim demek daha doğru bir ifade olabilir. Karel, www.meteoquake.org isimli sitesinde, depremlerden önce fay kırıklarından çıkan birtakım gazların, gökyüzünde atmosferik bulutlardan farklı bulut oluşumlarına yol açtığını, bu bulutları tespit edebilmek için çok sayıda doneyi birlikte değerlendirmek gerektiğini açıklıyor. Büyük depremlerin başka sinyaller de verdiğini, ancak kolaylıkla görünebilmesi nedeniyle deprem bulutlarının ve gökyüzünde oluşan ışık toplarının depremlerden korunabilmek için çok iyi sinyaller olduğunu belirtiyor. Henüz kesinlik yok Deprem öncesinde ionosferde ve atmosferde birtakım elektromanyetik değisikliklerin oluştuğu ve bu değişimlerin özellikle elektrikli aletler üzerinde etki ettiği, karıncaların kum gibi evleri istila ettiği, bazı hayvanların huzursuz olduğu da yaptığı diğer gözlemler arasında. Ancak deprem öncesindeki bu olaylarla depremler arasındaki bağlantı kesin bir biçimde henüz ortaya konamamış durumda. Karel'in bu bağlantıyı açıklayabilmesi, çok önemli iki engeli aşmasına bağlı. Birinci engel, depremlerin, öncesinde birtakım doğa olaylarıyla sinyaller verdiğine dair iddiaları bilimsel bulmayan jeofizikçilerin ve sismografların kendisine yönelik kastrasyonu; ikincisi ise parasal sıkıntı. Gerçekten de Karel bilim camiasından gelen olumsuz tepkilerden kötü etkilenmiş. Çocuklukta ailesi tarafından ve son yıllara kadar bilim çevrelerince ciddiye alınmamaktan yakınan Karel; 'kimseyi kendine inandıramadığı ve ilişkileri negatif yönde etkilendiği' için 1987 yılında çalışmalarının büyük bir kısmını New York'ta bir köprüden aşağı attığını yazıyor sitesinde. Onun 1970'lerde bulduğu hava olayının aynısını 2003 yılında Bulgar bir bilim adamı açıklayınca çalışma motivasyonunu yeniden kazanan Karel'in bu araştırmalara adadığı hayatı filmlere konu olabilecek tarzdan. Karel, bu konudaki araştırmalarına 35 sene önce 'depremlerle atmosfer arasında ilişki yok' diye burun kıvıran bilim camiasının geldiği noktayı büyük bir gelişme olarak adlandırıyor. Gerçekten de şu an dünyanın belli başlı organizasyonları depremlerle atmosfer arasında ilişki olduğunu kabul ediyor. Hatta NASA, Bulgar Bilimler Akademisi ve Tokyo Üniversitesi faylar üzerinde deprem öncesi bulut oluşumunu incelemeye başladılar bile. Karel ve Prof. Dr. Uğur Kaynak'ın birlikte hazırladığı 'Deprem Bulutları Teorisi'nin, 2-13 Temmuz 2007'de İtalya'da dünyaca ünlü bilim adamlarının katılacağı 'Uluslararası Jeodezi ve Jeofizik Birliği' toplantısında tanıtılacak olması da başka bir gelişme. En önemli destek Karel'e gelen destekler içinde onun en çok önemsediği ise bir NASA uzmanından gelen mektup. Aynı zamanda üniversitede akademisyen olan Prof. Freund Friedemann, Karel'e yazdığı açık mektupta, belki de tarihinin en yıkıcı depreminin arifesinde olan Türkiye'de atmosfer üzerinden deprem çalışmalarının bir an önce yapılması gerektiğine ve bu çalışmaların ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor. Karel, Friedemann'ın bu mektubu yazmasını, Türkiye'deki hükümeti ve işadamlarını harekete geçirmek istemesine bağlıyor. Friedemann mektubunda, "Büyük bir depremin arifesindesiniz, artık ben inanıyorum, sen inanmıyorsun gibi konuşmaları bir kenara bırakıp, deprem öncesi anormallikleri sadece yer altında değil, yer üstünde de araştırın" diyor. Friedemann'ın yazdığı açık mektuba Wasghington'da çok sayılan bir yüksek akademisyen olan ve NASA'da çok önemli görevleri bulunan Geoffrey Briggs de tastik vermiş. Projeler Karel çalışmalarına, arkadaşlarıyla birlikte Londra'da kurduğu 'Meteoquake Research Center' adlı araştırma şirketinde devam ediyor. Şu aralar, bu merkezle, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, 'LAI' isimli bir proje hazırlıyor. Projede, litosfer, atmosfer, iyonosfer etkileşimi tüm yönleriyle incelenecek. Bu şekilde depremlerin 24 saat, hatta 36 saat önceden kestirilmesi amaçlanıyor. Ancak sudan bir sebeple, projenin üniversitenin yönetim kurulu tarafından iptal edilme olasılığı söz konusu. Eğer bu bürokratik engel aşılırsa Karel'in karşısına bu kez az önce sözünü ettiğim ikinci engel çıkacak; kaynak. Projenin maliyeti 5-6 milyon doları buluyor çünkü. Yeterli kaynak bulunamazsa depremden daha az zararla kurtulmak için belki de en önemli şansımızı kaybedeceğiz. Bu proje, yaşama geçmek için başta hükümet, işadamları ve bilimsel çalışmaları destekleyen kuruluşlar olmak üzere, hemen herkesin finansal desteğine ihtiyaç duyuyor. Yani NASA'dan gelen bu mektup hepimize yazıldı. Meltem Nizamoğlu Öztürk