Yağmur yağıyordu, içimde ısıtıraplarım ıslanıyordu ve her ıslanan ıstırabın ardından filiz vermeye hazırlanıyordu. Sabır bir kalkandı yüreğimde, acılarla yandı. Yağmur yağıyordu, yeryüzüne bir rahmet bahşedilmiş, toprak bunun farkındaydı, ya insan. Zaman ağlıyordu yıllar saatlere kanıyordu. Ve sen kendine mahkum olmuş bir zindan gibi yaşıyorsun.
Bir beyaz kağıtta hasret çeker satırlar. Ve şairin kalemindeki ahengi ararlar. Ve bir şair gecenin ayazında, ruh ikliminde kaybeder kendini, kendine ait olmayan bir alemde, eşref saatini aramaya koyulur.
Şair yorgun, içinde bin bir çeşit yığınlar yağıyor, duygularını sel basıyor. Şairin kalemi de yorgun, ama, yine de metanetli, yine de varım diyor, hala yazıyor. Biraz bitkin biçare ama ümitsiz değil, kalemsiz, kağıtsız değil, hele duyguları dipdiri, her şeye meydan okuyacak kadar pozitif yüklü.
Şair biraz ağlıyor biraz tebessüm ediyor ve hepsinden öte seviyor, şair seviyor... Kalemi sevgiyle doluyor, o yüzden de kolay kolay bitmez, sevgiyi kaleme doyurursa belki de o zaman asla bitmeyecek. Düşüncenin içinde bir dimağ saklıyorsun, zamanı bir yol edip adımlar biçiyorsun ve yollara yolcu diye yağıyorsun.
Ey şiirin şairi neredesin, geceye kaçtığın andan beri aranıyorsun. Ey şairin şiiri kayıp mısın mısralarında.
Hayaller ıslanır mı deme, ıslanırmış bir tanem, şair şiirini nazlar diyerek gül tanem. Yaktın mı bütün kıtalarını, sadece mısralarda mı yaşıyorsun. Yoksa senin de şiirlerini çaldılar mı, çalınmış şair misin? Kanatlı bir kuş yaptım kalemlerini. Bir beyaz güvercin oluverdi defterindeki sayfalar, uçmayı bekleyen. Kalemlerde saklı gizemli kanatlı kuş, işte o beyaz güvercinindi. Vasfını kalemde, ismini kağıtta unuttu, seni bekliyor şair neredesin.
Telgraf yolluyorlar gönül postasıyla, geç kalıyor bu yollarda. Şair bir bahçıvan gibi yetiştiriyor yazmaya değer her şeyi. Ağacı gözlerine estetik yapıp meyvasını yerler de, şaire bu ağacı nasıl yetiştirdin diye sormazlar nedense.
Yağmur yağıyordu kaleminde satırları ıslanıyordu, ve şair ağlıyordu. Kalemiyle gönül kabristanında bir makber kazıyor ve şiirlerini şairle birlikte o makbere gömüyor ve ardından oturup kendine ağlıyor. Şair bazan anlatamaz kendini, anlatırsa yarım kalma kavramından tedirgin. Şairin şiirlerinin saçları ağarmış, kalem ihtiyar delikanlı bazan nazenin nine...
Yağmur yağıyordu, şair yağmurla birlikte ağlıyordu ve şair bugün yazmıyordu, yazamıyordu...
ZAMAN
"Başaklar gibi bizi biçip gidiyor zaman
Su gibi ömrümüzü içip gidiyor zaman
Şimşekten atlarıyla geçip gidiyor zaman
Sessiz kanatlarıyla uçup gidiyor zaman
Bir ürkek ceylan gibi kaçıp gidiyor zaman
Çağları perde perde açıp gidiyor zaman
Sanki durduğu yerde göçüp gidiyor zaman
Silinmez izlerini saçıp gidiyor zaman
Sırası gelenleri seçip gidiyor zaman!
Gürbüz Azak
Bir beyaz kağıtta hasret çeker satırlar. Ve şairin kalemindeki ahengi ararlar. Ve bir şair gecenin ayazında, ruh ikliminde kaybeder kendini, kendine ait olmayan bir alemde, eşref saatini aramaya koyulur.
Şair yorgun, içinde bin bir çeşit yığınlar yağıyor, duygularını sel basıyor. Şairin kalemi de yorgun, ama, yine de metanetli, yine de varım diyor, hala yazıyor. Biraz bitkin biçare ama ümitsiz değil, kalemsiz, kağıtsız değil, hele duyguları dipdiri, her şeye meydan okuyacak kadar pozitif yüklü.
Şair biraz ağlıyor biraz tebessüm ediyor ve hepsinden öte seviyor, şair seviyor... Kalemi sevgiyle doluyor, o yüzden de kolay kolay bitmez, sevgiyi kaleme doyurursa belki de o zaman asla bitmeyecek. Düşüncenin içinde bir dimağ saklıyorsun, zamanı bir yol edip adımlar biçiyorsun ve yollara yolcu diye yağıyorsun.
Ey şiirin şairi neredesin, geceye kaçtığın andan beri aranıyorsun. Ey şairin şiiri kayıp mısın mısralarında.
Hayaller ıslanır mı deme, ıslanırmış bir tanem, şair şiirini nazlar diyerek gül tanem. Yaktın mı bütün kıtalarını, sadece mısralarda mı yaşıyorsun. Yoksa senin de şiirlerini çaldılar mı, çalınmış şair misin? Kanatlı bir kuş yaptım kalemlerini. Bir beyaz güvercin oluverdi defterindeki sayfalar, uçmayı bekleyen. Kalemlerde saklı gizemli kanatlı kuş, işte o beyaz güvercinindi. Vasfını kalemde, ismini kağıtta unuttu, seni bekliyor şair neredesin.
Telgraf yolluyorlar gönül postasıyla, geç kalıyor bu yollarda. Şair bir bahçıvan gibi yetiştiriyor yazmaya değer her şeyi. Ağacı gözlerine estetik yapıp meyvasını yerler de, şaire bu ağacı nasıl yetiştirdin diye sormazlar nedense.
Yağmur yağıyordu kaleminde satırları ıslanıyordu, ve şair ağlıyordu. Kalemiyle gönül kabristanında bir makber kazıyor ve şiirlerini şairle birlikte o makbere gömüyor ve ardından oturup kendine ağlıyor. Şair bazan anlatamaz kendini, anlatırsa yarım kalma kavramından tedirgin. Şairin şiirlerinin saçları ağarmış, kalem ihtiyar delikanlı bazan nazenin nine...
Yağmur yağıyordu, şair yağmurla birlikte ağlıyordu ve şair bugün yazmıyordu, yazamıyordu...
ZAMAN
"Başaklar gibi bizi biçip gidiyor zaman
Su gibi ömrümüzü içip gidiyor zaman
Şimşekten atlarıyla geçip gidiyor zaman
Sessiz kanatlarıyla uçup gidiyor zaman
Bir ürkek ceylan gibi kaçıp gidiyor zaman
Çağları perde perde açıp gidiyor zaman
Sanki durduğu yerde göçüp gidiyor zaman
Silinmez izlerini saçıp gidiyor zaman
Sırası gelenleri seçip gidiyor zaman!
Gürbüz Azak
Derya Şüheda Terzi / diğer yazıları
- Bir şairin gece serüveni / 27.06.2001
- Limanı tarumar olmuş gemiler ne yapsın / 26.06.2001
- Ömür ağacı / 20.06.2001
- Raflardaki krallar / 19.06.2001
- Evrim safsatasına bir derkenar / 16.06.2001
- Okuma sanatına dair / 11.06.2001
- Yağmura sırdaş / 09.06.2001
- Gönül sayfası / 08.06.2001
- İstanbul'da Üsküdar / 07.06.2001
- Kamuflaj tekniği / 05.06.2001
- Limanı tarumar olmuş gemiler ne yapsın / 26.06.2001
- Ömür ağacı / 20.06.2001
- Raflardaki krallar / 19.06.2001
- Evrim safsatasına bir derkenar / 16.06.2001
- Okuma sanatına dair / 11.06.2001
- Yağmura sırdaş / 09.06.2001
- Gönül sayfası / 08.06.2001
- İstanbul'da Üsküdar / 07.06.2001
- Kamuflaj tekniği / 05.06.2001