Dijital çağ yormaya başladı
Dijital teknolojiler, yaşamımıza sınırsız bir erişim kolaylığı getirdi. Akıllı telefonlar ve anlık mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla her an, her yerde erişilebilir durumda olmak artık bir norm haline geldi. Ancak, bu durumun bireyler üzerinde olumsuz etkileri de giderek daha fazla hissediliyor.
04.01.2025 22:19:00
HASAN PARLAK
HASAN PARLAK





Dijital çağın getirdiği 'sürekli erişilebilir olma' halinin bireylerin özel yaşamlarına, psikolojik durumlarına ve iş-yaşam dengelerine olan etkilerini değerlendiren Doç. Dr. Gül Esra Atalay, "Çalışanın mesai sonrası zamanlarda da işle ilgili telefon, e-posta ya da mesaj alması dinlenme hakkını kesintiye uğratabiliyor. Dinlenme zamanlarında da işe dair mesajlarla, e-postalarla ilgilenmesi gerektiğinde, bu bir süre sonra tükenmişlik sendromuna yol açıyor" dedi. Son yıllarda sorunlar nedeniyle 'irtibatı kesme hakkı'nın çokça tartışılır olduğunu ve birçok ülkenin bu hakkı teslim etmek için düzenlemeler oluşturduğunu kaydeden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, "Sırf telefon numarasını biliyoruz diye istediğimiz kişiye istediğimiz saatte ulaşmamız doğru değil" dedi.
Tükenmişlik sendromuna yol açıyor!
Doç. Dr. Gül Esra Atalay, mobil teknolojiler ve akıllı telefonların sürekli iletişime imkân tanıdığını dile getirerek, "Gerek telefon ederek gerekse e-posta ya da anlık mesajlaşma uygulamalarıyla zaman ve mekan fark etmeksizin ulaşılabilir durumdayız. Fakat bu durum her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabiliyor. Özellikle profesyonel yaşamda sürekli ulaşılabilir olmak bir baskı unsuruna dönüşebiliyor" dedi. WhatsApp ve benzeri anlık mesajlaşma uygulamalarının hem profesyonel yaşamda hem de özel yaşamda çok yoğun bir şekilde kullanıldığını ifade eden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, "Hepimiz birçok farklı gruba üyeyiz ve bu nedenle sürekli bir uyarım ve sürekli bir akış var. Bu ister istemez dikkat dağıtıcı, zaman alıcı ve bazen de rahatsız edici olabiliyor. Bildirimleri kapatarak bir nebze bu rahatsızlıktan kurtulmak mümkün olsa da bu sefer de kaçırma korkusu (FOMO: fear of missing out) oluşuyor. Bir şeyleri kaçırmaktan duyulan endişe nedeniyle çok uzun süreler bu mesajlaşma uygulamalarına bakmadan günü geçirmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu nedenle kullanıcılar sürekli olarak mesaj kontrol etme baskısı altında hissediyorlar. Gelen mesajlara cevap vermek de yine bir başka baskı unsuru olabiliyor" şeklinde konuştu. Aile üyeleri ile yakınlık derecesine bağlı olarak, uyku veya dinlenme saatlerini ihlal etmekten kaçınacak şekilde dijital iletişimi sürdürmek gerektiğine de işaret eden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, "Herkesin farklı bir günlük ritmi olabilir. Hem iş arkadaşları hem de aile üyeleri ile dijital platformlardan iletişim kurarken gönderilen mesaja hemen cevap beklememek gerekiyor. Karşı tarafın işleri olabilir; dolayısıyla sabırlı olmakta fayda var. Eğer bir konuda hızlı bir dönüş almak gerekiyorsa, bunu nazikçe belirtmek uygun olur" ifadesinde bulundu.
Acil durum olmadıkça mesai saatleri aşılmamalı
Dijital dünyada da görgü kuralları olduğunu ve bunlara 'netiket' denildiğini kaydeden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, "Her an ulaşılır olmaya imkân tanıyan dijital teknolojiler ve WhatsApp gibi uygulamaları kullanmanın da bir adabı var. Sırf telefon numarasını biliyoruz diye istediğimiz kişiye istediğimiz saatte buradan ulaşmamız doğru değil. Samimi ilişkilerde elbette bu teknolojiler her an iletişim halinde kalmamızı sağlıyor ve bu bir avantaj. Öte yandan iş ya da başka bir nedenle samimiyetimiz olmayan kişilere bu uygulamaları kullanarak mesaj atacaksak çok acil bir durum olmadıkça mesai saatlerini aşmamak daha bilinçli bir tercih olabilir" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.