Gençliğin eşsiz bir nimet olduğunu, yerini hiç bir şeyin asla tutamayacağını tecrübeli hocalarımızdan ve büyüklerimizden yıllarca dinledik ama vermek istedikleri mesajı acaba alabildik mi, gereğini yapabildik mi, elbette o tartışılır?
Tıpkı bugün altmışına merdiven dayamış olan bizlerin bu konudaki tavsiyelerimizi gençlerimize yeterince anlatıp anlatamadığımız, duyurup duyuramadığımız tartışıldığı gibi.
Bizlerin gençlik çağlarına oranla bugünün gençlerini bekleyen hile ve tuzaklar daha fazla, daha çeşitli, daha kurnazca ve elbette daha tehlikeli olduğu için, gençlerimiz yetişkinlerin tavsiyelerine kulaklarını dört açmalıdırlar.
Hiç tartışmasız, gençlik nimeti elden çıkmadan evvel kadr u kıymeti bilinmesi gereken nimetlerin başında gelmektedir.
İhtiyarlık kapıya dayandıktan sonra, şairin dediği gibi saçlar-sakallar beyaza boyandıktan sonra "gençliğim eyvah" dememek için gençlik çağlarının her anını altın değerinde bilip öylece değerlendirmek lazım.
Dillere destan gençlik nasıl olur?
Elbette Yüce Yaratıcı tarafından destanlaştırılan gençlerin izlerini takip ederek:
"Hani o genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı da, 'Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluşa ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır' demişlerdi.
Mağaranın içinde onları yıllarca uyuttuk; sonra, iki taraftan hangisinin bekledikleri sonucu iyi hesaplamış olduğunu belirtmek için onları uyandırdık.
Onların olayını sana Biz gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Onların hidayetlerini artırmış ve kalplerini pekiştirmiştik. Durup, şöyle demişlerdi: Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, bâtıl söz söylemiş oluruz. Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp O'ndan başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" (Kehf: 10-15).
Sayıları birkaç ama imanları kale gibi ve bu kale gibi imanlarından ötürü Allah tarafından "kalplerinin pekiştirilmesi" ödülünü de hak ederek rahatlıkla ve yiğitçe, içinden çıktıkları şirk toplumuna meydan okuyorlar ve Kerim Kitabın sayfalarında ve satırlarında destanlaşıyorlar:
"Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, batıl söz söylemiş oluruz."
Dillere destan gençlik olabilmek için destanlaşan bu gençlerin dediklerini demek ve yediklerini yemek lazım.
Üç yüz dokuz sene mağarada uyuduktan sonra uyanıp bir arkadaşlarını şehire yiyecek almaya gönderirken altını çizdikleri nokta elbette bugün de çok şeyler anlatıyor:
"İşte, onları nasıl uyuttuysak öylece de uyandırdık. Derken aralarında konuşmaya başladılar. Birisi, 'Ne kadar uykuda kaldınız?' diye sorunca bazıları, 'Bir gün, belki bir günden de az!' diye cevap verdiler. Diğerleri de, 'Uykuda ne kadar kaldığınızı tam tamına ancak Rabbiniz bilir' dediler. 'Siz onu bırakın da, açlığımızı gidermeye bakalım. Şu akçeyi verip içinizden birini şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha hoş ve helâl ise ondan size azık tedarik etsin. Bir de gayet nazik ve tedbirli davransın, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri sakın hiç kimseye hissettirmesin. Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşa tutar, ya da kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde de ebediyyen felah bulamazsınız." (Kehf: 19-20).
"Yiyeceklerin temiz ve helal olanından alsın" tembihi bugün dahi ne kadar hayati değil mi?
Gençlerimizin, dillere destan o gençleri iyi anlamaları ve dikkatle izlemeleri temennisiyle...
Tıpkı bugün altmışına merdiven dayamış olan bizlerin bu konudaki tavsiyelerimizi gençlerimize yeterince anlatıp anlatamadığımız, duyurup duyuramadığımız tartışıldığı gibi.
Bizlerin gençlik çağlarına oranla bugünün gençlerini bekleyen hile ve tuzaklar daha fazla, daha çeşitli, daha kurnazca ve elbette daha tehlikeli olduğu için, gençlerimiz yetişkinlerin tavsiyelerine kulaklarını dört açmalıdırlar.
Hiç tartışmasız, gençlik nimeti elden çıkmadan evvel kadr u kıymeti bilinmesi gereken nimetlerin başında gelmektedir.
İhtiyarlık kapıya dayandıktan sonra, şairin dediği gibi saçlar-sakallar beyaza boyandıktan sonra "gençliğim eyvah" dememek için gençlik çağlarının her anını altın değerinde bilip öylece değerlendirmek lazım.
Dillere destan gençlik nasıl olur?
Elbette Yüce Yaratıcı tarafından destanlaştırılan gençlerin izlerini takip ederek:
"Hani o genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı da, 'Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluşa ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır' demişlerdi.
Mağaranın içinde onları yıllarca uyuttuk; sonra, iki taraftan hangisinin bekledikleri sonucu iyi hesaplamış olduğunu belirtmek için onları uyandırdık.
Onların olayını sana Biz gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Onların hidayetlerini artırmış ve kalplerini pekiştirmiştik. Durup, şöyle demişlerdi: Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, bâtıl söz söylemiş oluruz. Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp O'ndan başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" (Kehf: 10-15).
Sayıları birkaç ama imanları kale gibi ve bu kale gibi imanlarından ötürü Allah tarafından "kalplerinin pekiştirilmesi" ödülünü de hak ederek rahatlıkla ve yiğitçe, içinden çıktıkları şirk toplumuna meydan okuyorlar ve Kerim Kitabın sayfalarında ve satırlarında destanlaşıyorlar:
"Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, batıl söz söylemiş oluruz."
Dillere destan gençlik olabilmek için destanlaşan bu gençlerin dediklerini demek ve yediklerini yemek lazım.
Üç yüz dokuz sene mağarada uyuduktan sonra uyanıp bir arkadaşlarını şehire yiyecek almaya gönderirken altını çizdikleri nokta elbette bugün de çok şeyler anlatıyor:
"İşte, onları nasıl uyuttuysak öylece de uyandırdık. Derken aralarında konuşmaya başladılar. Birisi, 'Ne kadar uykuda kaldınız?' diye sorunca bazıları, 'Bir gün, belki bir günden de az!' diye cevap verdiler. Diğerleri de, 'Uykuda ne kadar kaldığınızı tam tamına ancak Rabbiniz bilir' dediler. 'Siz onu bırakın da, açlığımızı gidermeye bakalım. Şu akçeyi verip içinizden birini şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha hoş ve helâl ise ondan size azık tedarik etsin. Bir de gayet nazik ve tedbirli davransın, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri sakın hiç kimseye hissettirmesin. Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşa tutar, ya da kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde de ebediyyen felah bulamazsınız." (Kehf: 19-20).
"Yiyeceklerin temiz ve helal olanından alsın" tembihi bugün dahi ne kadar hayati değil mi?
Gençlerimizin, dillere destan o gençleri iyi anlamaları ve dikkatle izlemeleri temennisiyle...
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Emekli ağlar yıkılır dağlar / 29.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024