Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında 2019'da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını önceki gün Birleşmiş Milletler (BM) tescil etti.
Bu anlaşmadan sonra Doğu Akdeniz'de yeni gelişmeleri tetikledi ve
Yunanistan'ı Mısır'la, yıllardır seslendirdiği adaların ana karalar kadar deniz yetki alanı olduğu varsayımından feragat ettiği bir anlaşma imzalamak zorunda bıraktı.
Mavi Vatan doktrininin mimarlarından Emekli Tümamiral Cihat Yaycı'ya göre BM'nin bu tescili bir 'onay' değil.
Yaycı, "Üye ülkeler yaptıkları anlaşmaları bildiriyorlar, BM de bu anlaşmaları kayıt altına alıyor. Yani bu gelişme, söz konusu anlaşmanın kayıt altına alınması anlamına geliyor. Dolayısıyla burada onay mekanizması diye bir şey söz konusu değil" diyor.
BM'nin tescil kararıyla ilgili önemli açıklamalar yapan Yaycı'nın açıklamalarından dikkatimi çeken bazı noktalar şöyle:
• Libya'yla anlaşan Türkiye MEB'inin (münhasır ekonomik bölge) batı sınırlarını belirleyerek toplam yüzölçümünü 4'te 1 düzeyinde artırdı.
• Anlaşmayla Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırı belirlenmiş oldu.
• Bundan sonra, münhasır ekonomik bölgenin zaman geçirilmeden ilan edilmesi gerekiyor. Sınırları ortaya koyarken bunun eksik yapılmaması da çok önemli.
• Türkiye'nin Libya'nın yanı sıra Mısır'la da karşılıklı kıyıları var. Dolayısıyla Mısır'la ilişki kurulması ve bu konuların görüşülmesi lazım. Mısır'la da bir anlaşma yapılmalı.
• İsrail'le anlaşma yapılmazsa bile anlaşma yapılmış gibi deniz sınırı belirlenmeli.
• Türkiye hâlihazırda kıta sahanlığı sınırlarını İsrail ile anlaşma yapılmışçasına ilan etmediği için Kıbrıs Adası büyüklüğünde bir deniz alanı kaybetti, bu hata düzeltilmeli.
• Yunanistan'la yaşanan ihtilafı, Yunanistan'ın hakkı varmış gibi Uluslararası Adalet Divanı'na götürmek yanlış bir hamle olur. Bu mahkemeler siyasi etki altında karar vermektedir.
Emekli Tümamiral Cihat Yaycı'nın altını çizdiği noktalar da gösteriyor ki ülkemizin Doğu Akdeniz'deki, yani Mavi Vatan'daki çıkarları için uzun yıllar sürebilecek çetin bir diplomatik savaş dönemine girmiş durumdayız.
Yunanistan ya da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Avrupa Birliği demek olduğu, 2 Ekim'de sona eren Avrupa Birliği (AB) liderler zirvesinde uluslararası hukuka ters taleplerde bulunmalarına rağmen Rum-Yunan ikilisine kayıtsız şartsız destek çıkmasından, Türkiye'nin ise uyarı ve tehditle karşı karşıya kalmasından anlaşılmaktadır.
Brüksel'deki kankalarının haklı/haksız bakmadan kendilerini sonunda kadar destekleyeceğinden emin olan Atina, dün bizim Mavi Vatan dediğimiz alanda iki Navtex ilan etti. Türkiye aynı alanda karşı Navtex'le yanıt verdi ancak bu provokasyonlar bitecek gibi değil.
Bu yüzden bu diplomatik savaş dönemi beni ziyadesiyle tedirgin ediyor. Zira hukuk Türkiye'den yana olmasına rağmen başta Avrupa Birliği üyesi devletler olmak üzere onlarca devlet Yunanistan ve Rum safında yer almaktadırlar.
Dengelerin yüzde yüz haklı olan taraf aleyhine olduğu bir konjonktürde müzakere masasına oturmak var olan hakların dahi kaybıyla sonuçlanabilir.
Zira karşımızdaki devletler haklılığı değil, kendilerinin ve ortaklarının çıkarları korumaktadır.
Hemen her fırsatta İsmet İnönü'yü Ege'deki adaları Yunanistan'a bırakmakla itham eden Ak Partili yetkililer bakalım Mavi Vatan'daki çıkarlarımızı nasıl koruyacaklar.
Siyasi literatürümüze Ak Parti'nin soktuğu 'değerli yalnızlık' dönemini dibine kadar yaşamakta olan ülkemizin masada anavatan olsun, Mavi Vatan olsun çıkarlarımızı koruyabileceğinden ciddi endişeliyim.
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023