AKP iktidarı, protesto eylemlerini önleyemeyince "olay mahalli"ni ortadan kaldırmaya karar verdi. Tam bir kara mizah örneği. İstanbul Okmeydanı hanidir hükümeti tedirgin ediyor. Demokratik protesto, muhalefet etme özgürlüğü vardır; araya provoke edici unsurlar sızabilir, devletin görevi bunları önlemektir, özgürlükleri yok etmek değil. Bunu beceremeyen hükümet, AKP'li Beyoğlu Belediyesi eliyle mahalleyi yıkma kararı aldı. Neymiş, Okmeydanı riskli bölgeymiş. İktidar için riskli olduğu belli de "karar"a uydurulan gerekçe deprem riski. Burada da "kentsel dönüşüm" masalı devreye sokularak, insanları yaşadıkları yerden sürgün etme girişimine tanık oluyoruz. Aşinayız bu politikaya: korkutma ve insanları çaresiz bırakma?Kentsel Dönüşüm söyleminin gizlediği gerçekleri hatırlayalım:Meşruiyetini deprem tehdidi üzerinden inşa eden ve büyük çaplı mülkiyet el değiştirmeleriyle zorla tahliyeler ve yıkımlara neden olarak kentlerimizin altını üstüne getirecek olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, tartışılmadan, kamuoyunca sorgulanmadan kabul edilerek yürürlüğe girmişti. Kanun, satış kabiliyeti en yüksek olan tarihi ve kültürel alanlar, örneğin Tarlabaşı, Tarihi Yarımada, Beyoğlu, Sulukule, Fener, Balat? buradaki insanları dışarı atarak, mülkiyetlerin bir sermaye şirketine, bir devlet iradesi, hukuk kullanılarak devredilmesi yasasıdır.Kapitalizm içinde bulunduğu krizi önlemek için kentsel mekânı bir araç olarak kullanmakta, kamusal alanı, doğayı, tarihi kültür değerlerini yağmalamaktadır.Hafta sonu Karaburun'a bir dost ziyaretine gidiyordum, sağım solum orman. Şehrin bunaltıcı ortamından sonra dünyada cenneti yaşıyordum adeta? Terkos'u (Durusu) geçtim, birden karşımda devasa iş makineleri, yol işaretleme çalışmaları, yolun sol tarafında onlarca flama. Dönüşte daldım flamalı mekâna, içeri sokmadılar. Sıkı güvenlik önlemleri, kuş uçurtmuyorlar. İş anlaşıldı 3. Hava alanının temel atma töreni hazırlıkları. Karaburun dönüşü bu kez kâbusa dönüştü; "Kuzey Ormanları"nın için için kurt gibi kemirildiğini yakinen gördüm ve yaşadım. "Yaslı gittim, şen döndüm" benim için tersine çevrildi: Şen gittim, yaslı döndüm!İki gün evvel de "çevre günü"ydü sözüm ona! Hangi çevre? Devlet eliyle yağmalanan çevrede onuru yitirilmiş Anayasal haklar; çevre hakkı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı? Gören varsa beri gelsin!Kirlenmiş toprak, su ve hava, genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılan endüstriyel tarım ve hayvancılık, GDO'lu gıdalar gibi sorunlar da "Dünya Çevre Günü"nde dünyanın büyük çevresel çöküntüsünün aktörleri olarak sahnededir.Hakkın sahibi insandır ama en az hakkın sahibi kadar hakkın konusu olan doğa da anayasal ve yasal olarak korunmaya değerdir.Yaşam etiğine ve doğaya ihaneti önleyecek anayasal güvencenin sağlanması;Ülke çıkarlarına dönük, çevre, tarım, tohum politikalarının yeniden ve çok disiplinli biçimde belirlenmesi gereklidir.Vuslatın başka bahara kalmaması için gerekli ve zorunlu olan politikaları uygulayacak politikacıları başa geçirmek vatan borcumuzdur.