Basra'da bir mecliste Ebû'l-Hasan Eş'ari ile Mûtezililer arasında çetin bir münazara oldu. Mûtezililer çok kalabalıktı. Onunla münazaraya giren herkes yeniliyor, susmak mecburiyetinde kalıyordu. Öyle oldu ki, o gün artık kimse karşısına çıkamadı. İkinci defa böyle bir münazara için gittiklerinde, Mûtezileden kimse gelmemiş, münazaraya cesaret edememişlerdi. Bunu üzerine bir zat, İmam-ı Eş'ari'ye: "Firar ettiler, kaçtılar yaz, kapıya as!" dedi.
İmam-ı Eş'ari'nin zamanı, Mûtezile fırkasının Ehl-i Sünnete çok saldırdığı, hatta zorbalığa baş vurduğu bir döneme rastlamaktadır. Valilik, kadılık gibi makamlar, Mûtezile fırkasından olanların elinde bulunuyordu. Böylece bozuk itikadlarını yayıyor, insanları saptırıp, imanları ile oynuyorlardı. Bu sırada İmam-ı Eş'ari ve diğer Ehl-i Sünnet alimleri, kitablar yazarak onları reddediyorlar, bozuk fikirlerini çürütüyorlardı. İmam-ı Eş'ari ayrıca, Mütezile fırkasının ileri gelenleri ile çetin münazaralara girip, onları susturdu. Kendisine, neden onların yanlarına, hatta devlet erkanından olanlarının makamına gittiği sorulunca, şöyle cevap vermiştir; "Onlar valilik, kadılık gibi makamlarda bulunuyorlar. Kibirleri sebebi ile bize gelmezler. Biz de gitmezsek, hak nasıl ortaya çıkacak? Ehl-i Sünneti anlatanların, onu yayıp, hizmet edenlerin bulunduğunu nasıl bilecekler ve nasıl anlayacaklar?"
Ebu Abdullah ibni Hafif şöyle anlatmıştır: "Gençliğimde, İmam-ı Eş'ari hazretlerini görmek için Basra'ya gitmiştim. Basra'ya vardığımda, heybetli ve güzel yüzlü, yaşlıca bir zat gördüm. Ona, "Ebu'l-Hasan Eş'ari hazretlerinin evi nerededir?" dedim. "Onu niçin arıyorsun" dedi. "Onu seviyorum ve görüşmek istiyorum" dedim. Bana, "Yarın erkenden buraya gel" dedi. Ertesi gün erkenden söylediği yere gittim. Beni yanına alıp, Basra'nın ileri gelenlerinden birinin evine götürdü. İçeri girince, o zata yer gösterdiler. O da oturdu. Mütezilenin meşhur alimleri, münazara için orada toplanmıştı. Biz girip oturduktan sonra, o mecliste bulunanlar, aralarında oturan bir Mutezile alimine çeşitli meseleler sormaya başladılar. O şahıs cevap vermeye başlayınca, beni oraya götüren zat karşısına çıkıp, söylediği yanlış şeyleri reddediyordu, doğrusunu söyleyip, onu susturuyordu. Öyle konuşuyordu ki, dinleyenleri tam ikna edip, doyurucu bilgi veriyordu. Ben, bu zatın haline ve ilmine hayran oldum. Yanımda bulunan birine "bu zat kimdir" dedim. "Ebu'l-Hasan Eş'ari'dir" dedi. İmam-ı Eş'ari evden çıktıktan sonra, yine peşinden gittim. Yanına yaklaşınca "İmam-ı Eş'ayi'yi ve hizmetini nasıl buldun?" buyurdu. "Fevkalade" dedim. Sonra; "Efendim, o mecliste neden siz baştan bir mesele sormadınız? Başkaları sorduktan sonra mevzuya girdiniz?" dedim. "Biz, bunlarla konuşmak için söze girmiyoruz. Ancak Allah-ü Teala'nın dininde yanlış ve sapık şeyler söylediklerinde reddediyoruz. Yanlış olduğunu isbat edip, kendilerine doğrusunu bildiriyoruz" buyurdu.
İmam-ı Eş'ari'nin zamanı, Mûtezile fırkasının Ehl-i Sünnete çok saldırdığı, hatta zorbalığa baş vurduğu bir döneme rastlamaktadır. Valilik, kadılık gibi makamlar, Mûtezile fırkasından olanların elinde bulunuyordu. Böylece bozuk itikadlarını yayıyor, insanları saptırıp, imanları ile oynuyorlardı. Bu sırada İmam-ı Eş'ari ve diğer Ehl-i Sünnet alimleri, kitablar yazarak onları reddediyorlar, bozuk fikirlerini çürütüyorlardı. İmam-ı Eş'ari ayrıca, Mütezile fırkasının ileri gelenleri ile çetin münazaralara girip, onları susturdu. Kendisine, neden onların yanlarına, hatta devlet erkanından olanlarının makamına gittiği sorulunca, şöyle cevap vermiştir; "Onlar valilik, kadılık gibi makamlarda bulunuyorlar. Kibirleri sebebi ile bize gelmezler. Biz de gitmezsek, hak nasıl ortaya çıkacak? Ehl-i Sünneti anlatanların, onu yayıp, hizmet edenlerin bulunduğunu nasıl bilecekler ve nasıl anlayacaklar?"
Ebu Abdullah ibni Hafif şöyle anlatmıştır: "Gençliğimde, İmam-ı Eş'ari hazretlerini görmek için Basra'ya gitmiştim. Basra'ya vardığımda, heybetli ve güzel yüzlü, yaşlıca bir zat gördüm. Ona, "Ebu'l-Hasan Eş'ari hazretlerinin evi nerededir?" dedim. "Onu niçin arıyorsun" dedi. "Onu seviyorum ve görüşmek istiyorum" dedim. Bana, "Yarın erkenden buraya gel" dedi. Ertesi gün erkenden söylediği yere gittim. Beni yanına alıp, Basra'nın ileri gelenlerinden birinin evine götürdü. İçeri girince, o zata yer gösterdiler. O da oturdu. Mütezilenin meşhur alimleri, münazara için orada toplanmıştı. Biz girip oturduktan sonra, o mecliste bulunanlar, aralarında oturan bir Mutezile alimine çeşitli meseleler sormaya başladılar. O şahıs cevap vermeye başlayınca, beni oraya götüren zat karşısına çıkıp, söylediği yanlış şeyleri reddediyordu, doğrusunu söyleyip, onu susturuyordu. Öyle konuşuyordu ki, dinleyenleri tam ikna edip, doyurucu bilgi veriyordu. Ben, bu zatın haline ve ilmine hayran oldum. Yanımda bulunan birine "bu zat kimdir" dedim. "Ebu'l-Hasan Eş'ari'dir" dedi. İmam-ı Eş'ari evden çıktıktan sonra, yine peşinden gittim. Yanına yaklaşınca "İmam-ı Eş'ayi'yi ve hizmetini nasıl buldun?" buyurdu. "Fevkalade" dedim. Sonra; "Efendim, o mecliste neden siz baştan bir mesele sormadınız? Başkaları sorduktan sonra mevzuya girdiniz?" dedim. "Biz, bunlarla konuşmak için söze girmiyoruz. Ancak Allah-ü Teala'nın dininde yanlış ve sapık şeyler söylediklerinde reddediyoruz. Yanlış olduğunu isbat edip, kendilerine doğrusunu bildiriyoruz" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.