Ehl-i Sünnet ekolünün 6 temel hadis kaynağından biri olan Sünen-i Nesaî’nin sahibi büyük muhaddis İmam Nesaî’nin şehadeti ise, bizlerin, yani kendilerini Ehl-i Sünnet diye adlandıran Müslüman kesimimin, tüylerini diken diken etmesi gereken türden bir Emevî mezalimidir.
İmam Nesaî şehid ediliyor
İmam Nesai(r.a), Emir-ül Mu’minin Hz. Ali’nin (ra) fazileti, Allah’ın katındaki ve ümmet içindeki yeri hakkında “Hasais-u Emir-il Mu’minin Ali’yy-ibni Ebi Talib” isimli eserini kaleme aldıktan sonra, ömrünün son zamanlarını Mısır’da, hadis ve ilim öğreterek geçirmişti. Hacc için oradan çıkar. Şam’a uğrar. Şam Ümeyye Camiinde hadis dersleri verir. Epeyce bir süre Rasulullah’ın (sav) hadisleri ekseninde mütaala ve münazaralarda bulunur. Şam özellikle o günlerde Ehl-i Beyt düşmanlarının cirit attığı, Muâviye ve Yezîd dostlarının yuvalandığı bir yerdir. Muaviye’nin baba ve dedelerinin geçmişte Yahudilerle ticari münasebetler kurdukları önemli merkezlerden biridir.
Şamlılar, Ehl-i Beyt’e olan sevgisiyle bilinen İmam Nesai’ye belden aşağı vuruyorlar; “Ali’nin faziletine dair kitap yazıyorsun da, Muaviye hakkında neden yazmıyorsun? Bize Muâviye’nin faziletlerine dair birkaç hadis oku!” diyorlar. En-Nesâî, “Muâviye başa-baş kurtarmaya razı değil mi ki; bir de faziletinden bahsedelim!? Ha onun hakkında tek bir hadis biliyorum, isterseniz onu nakledeyim” der ve şu hadisi anlatır:
“Abdullah İbn Abbas’tan şöyle nakledilmiştir: “Ben, çocukluk dönemimde bir gün sokakta çocuklarla oynarken; Allah Resulü’nün (sav) oradan geçtiğini görünce, kaçıp bir duvarın arkasına saklandım. Ama Rasulullah, benim yanıma gelip muhabbetle elini sırtıma vurarak bana, “Abdullah! Git Muaviye’yi benim yanıma çağır!” buyurdu. Ben de (gidip-çağırıp) geldim; onun yemek yediğini söyledim. Rasulullah, yine, git Muaviye’yi çağır, buyurdu. Ben yine (gidip) geri döndüm ve “O yemek yiyor” dedim. (Bilahare, iki defa çağrılmasına rağmen yemeği bahane ederek gelmeyen Muaviye hakkında) Allah Resulü şöyle buyurdu: “Allah onun karnını duyurmasın!” (Müslim, Sahih, Birr 96, c.8 (2604), “Hak Etmediği Halde Resulullah’ın Lanetlediği Kimse...” Babı; Ebu Davud, Sünen, c.11, c.359; Zehebî, Tezkire, II, 700-701; en-Nesaî, Sünen, Tercüme’tül-İmam, s. 13 )
İmam Nesai, bu sahih hadis-i şerifi rivayet edince, cümbür cemaat hep birden üzerine saldırıyorlar. Orada en-Nesâî’yi çok feci bir biçimde dövüyorlar ve hayalarını tekmeliyorlar. Bu dayağın etkisiyle rahatsızlanan Nesai, Filistin’in Ramle kentine kaldırılıyor ve orada vefat ediyor (ez-Zehebî, Tezkiratül-Huffâz, 2/ 698; el-Hamevî, V, 282; el-Münâvî, I, 25; Kâtip Çelebi, Keşf’uz-Zunun, I,706)
Ehl-i Beyt’i sevenlere “zayıf veya Şialaşmış” bühtanı
Büyük hadis imamı en-Nesâî bununla da kurtulamıyor. Kaleme aldığı el-Hasâis adlı hadis eseri sebebiyle, suçlanıyor; onu suçlayanların başında ise İbn-i Teymiyye geliyor (İbn Teymiye, el-Minhâc, IV,99).
Bu dönemi Ebu Said el-Hudrî ve İstanbul’daki Eyüp semtimize adını veren Ebu Eyyub el-Ensarî gibi yüce sahabilerin evlerinin talan edilip yakıldığı, sakallarının tel tel yolunduğu ve vatanlarından muhacir çıkmak durumunda kaldıkları mihne dönemidir (İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, I, 181-189).
Emevî mezalimi, Rasulullah’ın mübarek torunu ve cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin efendimizin Kerbela’da şehit edilmesiyle zirveye erişmiştir. Bu konu ayrıca ele alınması gereken bir faciadır.
Benzer ağır muameleler, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Ebu Hanife gibi yüce zevata da reva görülmüştür. Ki Ebu Hanife, Zeynelabidin’in oğlu Hz. Zeyd’in dönemin Emevî mezalimine karşı çıkışında bizzat maddi destek sağlamış; “Zeyd b. Ali’nin bu çıkışı, Rasulullah’ın(sav) Bedir’de müşriklere karşı çıkışının bir benzeridir” diyerek Ehl-i Beyt’in safında yer almıştır (Belazurî, Ensab, III, 435; Ebu Zehra, İmam Zeyd, 73-74).
Muvaffak el-Mekki’nin ifadesiyle, İmam Azam saltanat sahiplerinin işkencelerini ahiret azabına tercih etti (Muvaffak el-Mekkî, Menakıb, s. 433-435, Beyrut, 1981).
Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt’in yüce zevatından İmam Muhammed Bakır, İmam Cafer es-Sadık ve Zeyd b. Ali ile olan yakınlığı ve Ehl-i Beyt sevgisi (Bağdadî, Tarih, XIII, 334; Mekkî, Menakıb, 38-43) sebebinden olacak ki; Zehebî, Ehl-i Beyt’i seven islam büyüklerine mutad olarak yaptığı gibi, Ebu Hanife’yi de başkalarının yaklaşımlarını kullanarak “hadiste zayıf” olarak cerh eder(Zehebî, Mizan’ul İ’tidal, IV, 265).
Saltanatçıların baskılarıyla hadis uyduruluyor
Böyle bir süreçte Ehl-i Beyt’in Hz. Ali’nin hattıyla bizzat yazıp evlatlarıyla eliyle tevarüs eden islam’ın yazılı hadis kaynaklarından istifade etmek ve onlarla amel etmek, Müslümanlar için ne derece mümkün olabilirdi?!
Bu mezalim süreci, aynı zamanda Emevî saltanatı sahiplerinin faziletleri hakkında en yoğun hadis uydurulduğu dönem olacaktır ki, İmam Ebu Hanife hazretleri “Adil olan her heva sahibinden hadis alabilirsiniz; saltanata boyun eğmiş kimseler hariç (asla onlardan hadis almayınız). Çünkü onlar, yalan uyduruyorlar. Yalanlarla, halkın saltanat sahiplerine teslim olmalarını sağlıyorlar. Bunlar rehber olmaya (hadisleri alınmaya) asla layık değiller!” ikazı yapar(Bağdadî, el-Kifaye, 126).
Böyle bir mezalim süreci yaşayan Müslümanların, dün de, bugün de Ehl-i Beyt’in İslam’daki yeri ve konumları hususunda yeterince sağlam ölçülere sahip olamayacağı açıktır. Bu bağlamda Hz. Ali’en(ra) miras olarak gelen Ehl-i Beyt’in yazılı hadis külliyatı, hepimiz için temel bir ölçü, sönmez bir nur, değişmez bir işaret taşları olsa gerektir.
Bu konunun detaylarını ele almaya devam edelim dilerseniz.
İmam Nesaî şehid ediliyor
İmam Nesai(r.a), Emir-ül Mu’minin Hz. Ali’nin (ra) fazileti, Allah’ın katındaki ve ümmet içindeki yeri hakkında “Hasais-u Emir-il Mu’minin Ali’yy-ibni Ebi Talib” isimli eserini kaleme aldıktan sonra, ömrünün son zamanlarını Mısır’da, hadis ve ilim öğreterek geçirmişti. Hacc için oradan çıkar. Şam’a uğrar. Şam Ümeyye Camiinde hadis dersleri verir. Epeyce bir süre Rasulullah’ın (sav) hadisleri ekseninde mütaala ve münazaralarda bulunur. Şam özellikle o günlerde Ehl-i Beyt düşmanlarının cirit attığı, Muâviye ve Yezîd dostlarının yuvalandığı bir yerdir. Muaviye’nin baba ve dedelerinin geçmişte Yahudilerle ticari münasebetler kurdukları önemli merkezlerden biridir.
Şamlılar, Ehl-i Beyt’e olan sevgisiyle bilinen İmam Nesai’ye belden aşağı vuruyorlar; “Ali’nin faziletine dair kitap yazıyorsun da, Muaviye hakkında neden yazmıyorsun? Bize Muâviye’nin faziletlerine dair birkaç hadis oku!” diyorlar. En-Nesâî, “Muâviye başa-baş kurtarmaya razı değil mi ki; bir de faziletinden bahsedelim!? Ha onun hakkında tek bir hadis biliyorum, isterseniz onu nakledeyim” der ve şu hadisi anlatır:
“Abdullah İbn Abbas’tan şöyle nakledilmiştir: “Ben, çocukluk dönemimde bir gün sokakta çocuklarla oynarken; Allah Resulü’nün (sav) oradan geçtiğini görünce, kaçıp bir duvarın arkasına saklandım. Ama Rasulullah, benim yanıma gelip muhabbetle elini sırtıma vurarak bana, “Abdullah! Git Muaviye’yi benim yanıma çağır!” buyurdu. Ben de (gidip-çağırıp) geldim; onun yemek yediğini söyledim. Rasulullah, yine, git Muaviye’yi çağır, buyurdu. Ben yine (gidip) geri döndüm ve “O yemek yiyor” dedim. (Bilahare, iki defa çağrılmasına rağmen yemeği bahane ederek gelmeyen Muaviye hakkında) Allah Resulü şöyle buyurdu: “Allah onun karnını duyurmasın!” (Müslim, Sahih, Birr 96, c.8 (2604), “Hak Etmediği Halde Resulullah’ın Lanetlediği Kimse...” Babı; Ebu Davud, Sünen, c.11, c.359; Zehebî, Tezkire, II, 700-701; en-Nesaî, Sünen, Tercüme’tül-İmam, s. 13 )
İmam Nesai, bu sahih hadis-i şerifi rivayet edince, cümbür cemaat hep birden üzerine saldırıyorlar. Orada en-Nesâî’yi çok feci bir biçimde dövüyorlar ve hayalarını tekmeliyorlar. Bu dayağın etkisiyle rahatsızlanan Nesai, Filistin’in Ramle kentine kaldırılıyor ve orada vefat ediyor (ez-Zehebî, Tezkiratül-Huffâz, 2/ 698; el-Hamevî, V, 282; el-Münâvî, I, 25; Kâtip Çelebi, Keşf’uz-Zunun, I,706)
Ehl-i Beyt’i sevenlere “zayıf veya Şialaşmış” bühtanı
Büyük hadis imamı en-Nesâî bununla da kurtulamıyor. Kaleme aldığı el-Hasâis adlı hadis eseri sebebiyle, suçlanıyor; onu suçlayanların başında ise İbn-i Teymiyye geliyor (İbn Teymiye, el-Minhâc, IV,99).
Bu dönemi Ebu Said el-Hudrî ve İstanbul’daki Eyüp semtimize adını veren Ebu Eyyub el-Ensarî gibi yüce sahabilerin evlerinin talan edilip yakıldığı, sakallarının tel tel yolunduğu ve vatanlarından muhacir çıkmak durumunda kaldıkları mihne dönemidir (İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, I, 181-189).
Emevî mezalimi, Rasulullah’ın mübarek torunu ve cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin efendimizin Kerbela’da şehit edilmesiyle zirveye erişmiştir. Bu konu ayrıca ele alınması gereken bir faciadır.
Benzer ağır muameleler, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Ebu Hanife gibi yüce zevata da reva görülmüştür. Ki Ebu Hanife, Zeynelabidin’in oğlu Hz. Zeyd’in dönemin Emevî mezalimine karşı çıkışında bizzat maddi destek sağlamış; “Zeyd b. Ali’nin bu çıkışı, Rasulullah’ın(sav) Bedir’de müşriklere karşı çıkışının bir benzeridir” diyerek Ehl-i Beyt’in safında yer almıştır (Belazurî, Ensab, III, 435; Ebu Zehra, İmam Zeyd, 73-74).
Muvaffak el-Mekki’nin ifadesiyle, İmam Azam saltanat sahiplerinin işkencelerini ahiret azabına tercih etti (Muvaffak el-Mekkî, Menakıb, s. 433-435, Beyrut, 1981).
Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt’in yüce zevatından İmam Muhammed Bakır, İmam Cafer es-Sadık ve Zeyd b. Ali ile olan yakınlığı ve Ehl-i Beyt sevgisi (Bağdadî, Tarih, XIII, 334; Mekkî, Menakıb, 38-43) sebebinden olacak ki; Zehebî, Ehl-i Beyt’i seven islam büyüklerine mutad olarak yaptığı gibi, Ebu Hanife’yi de başkalarının yaklaşımlarını kullanarak “hadiste zayıf” olarak cerh eder(Zehebî, Mizan’ul İ’tidal, IV, 265).
Saltanatçıların baskılarıyla hadis uyduruluyor
Böyle bir süreçte Ehl-i Beyt’in Hz. Ali’nin hattıyla bizzat yazıp evlatlarıyla eliyle tevarüs eden islam’ın yazılı hadis kaynaklarından istifade etmek ve onlarla amel etmek, Müslümanlar için ne derece mümkün olabilirdi?!
Bu mezalim süreci, aynı zamanda Emevî saltanatı sahiplerinin faziletleri hakkında en yoğun hadis uydurulduğu dönem olacaktır ki, İmam Ebu Hanife hazretleri “Adil olan her heva sahibinden hadis alabilirsiniz; saltanata boyun eğmiş kimseler hariç (asla onlardan hadis almayınız). Çünkü onlar, yalan uyduruyorlar. Yalanlarla, halkın saltanat sahiplerine teslim olmalarını sağlıyorlar. Bunlar rehber olmaya (hadisleri alınmaya) asla layık değiller!” ikazı yapar(Bağdadî, el-Kifaye, 126).
Böyle bir mezalim süreci yaşayan Müslümanların, dün de, bugün de Ehl-i Beyt’in İslam’daki yeri ve konumları hususunda yeterince sağlam ölçülere sahip olamayacağı açıktır. Bu bağlamda Hz. Ali’en(ra) miras olarak gelen Ehl-i Beyt’in yazılı hadis külliyatı, hepimiz için temel bir ölçü, sönmez bir nur, değişmez bir işaret taşları olsa gerektir.
Bu konunun detaylarını ele almaya devam edelim dilerseniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019