‘Ehl-i tevhit, âlemi böyle seyreder’
Her şey, Allah’ın tasnifi, eseri ve sanatıdır. Bunlardan birini severse, yalnız kendini sevmiş olur. Bu misalde anlatılan, tevhit görüşüdür. Ehl-i tevhit, âlemi böyle seyreder
04.10.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri buyurdu ki: Habib b. Ebu Habib, "Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kul. Çünkü tövbe eder" (Sad, 44) ayet-i kerimesini okuyunca, şöyle demiş: "Ne tuhaf şey... Veriyor, övüyor..."
Habib b. Ebu Habib, bu sözüyle şu manaya işaret ediyor: O, verdiği şeyi överse, kendini övüyor sayılır. Yani, öven de, övülen de O'dur.
Şeyh Ebu Saide'l-Mihenî ise; işe bu açıdan baktığı için, "Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever" (Maide, 54) ayet-i kerimesi okunduğu zaman, "Ömrüme yemin olsun ki, Allah onları sever. Allah'ın onları sevdiği hakkı için, onların sevmesi bir emanet gibidir. Çünkü aslında seven Allah'tır. Ve Zatını sevmektedir" demiştir.
Bu zat da işaret ediyor ki, seven ve sevilen O'dur... Bu makam, yüce bir makamdır. Anlayışına göre bir misal vermedikçe, bu makama ermek kabil olmaz. Vereceğimiz misal ise, anlayacağın cinstendir.
Anlarsın ki, bir insan, yazdığı ve çizdiği bir eseri seviyorsa, kendini seviyor sayılır. Bir sanatkâr, yaptığı işi seviyorsa, kendini seviyor, demektir. Bir baba yavrusunu sevdiği zaman yine kendini seviyor demektir. Çünkü o yavru onundur. Tıpkı bir misalde arz edildiği gibi, bu kâinatta, Allah Teâlâ'nın zatından gayrı her şey, O'nun tasnifi, eseri ve sanatıdır. Bunlardan birini severse, yalnız kendini sevmiş olur. İşte bu misalde anlatılan, tevhit görüşüdür. Ehl-i tevhit, âlemi böyle seyreder.
Tasavvuf ehli tarafından söylenen, "Varlığından sıyrıldı, Allah'ın zatından gayrı şeylerden geçti, Allah'tan başkasını görmüyor" gibi sözler de bu manaya işaret etmektedir.
Hal böyle, gerçek bu iken, insanların çoğu anlamaz. O tasavvuf ehlinin halini inkâr eder ve şöyle der: "Varlığından nasıl yok oluyor?
Gölgesi uzayıp gidiyor. Gece gündüz batman batman yemek yiyor."
Bir yönden böyle söyler bir yandan da o irfan sahiplerine bakıp gülerler. Eh, irfan sahibi olmanın bir şartı da cahillere gülünç olmaktır. Anlatacağımız ayet-i kerimeler bu hale işaret eder:
"Mücrim kişiler, o iman sahiplerine bakar gülerler." (Mutaffifin, 29).
"Bugün, iman sahiplerine küffar zümresinden gülenler var." (Mutaffifin, 34).
Her ne ise, bu konuda yeteri kadar söz ettik. Esas mevzua dönelim. Yani, şükür bahsine...
Deriz ki: Şükrün bir manası da, bir nimet ne için yaratılmışsa, o yolda kullanmaktır. Buna bir misal olarak şöyle deriz: Padişahın biri, kölelerinden birine bütün lüzumlu maddeleriyle birlikte bir at gönderir.
Bundan gayesi de kendine davettir.
O köle bu ata biner, padişahın arzu ettiği gibi huzuruna bir an önce varmaya çalışırsa, ne alâ... Verilen nimeti arzu edilen yerde kullanmış olur. Şayet, ona biner, padişahtan uzaklaşmaya çalışırsa, şaşkınlık etmiş ve verilen nimete küfranla bakmıştır. En iyi bilen Allah'tır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Habib b. Ebu Habib, bu sözüyle şu manaya işaret ediyor: O, verdiği şeyi överse, kendini övüyor sayılır. Yani, öven de, övülen de O'dur.
Şeyh Ebu Saide'l-Mihenî ise; işe bu açıdan baktığı için, "Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever" (Maide, 54) ayet-i kerimesi okunduğu zaman, "Ömrüme yemin olsun ki, Allah onları sever. Allah'ın onları sevdiği hakkı için, onların sevmesi bir emanet gibidir. Çünkü aslında seven Allah'tır. Ve Zatını sevmektedir" demiştir.
Bu zat da işaret ediyor ki, seven ve sevilen O'dur... Bu makam, yüce bir makamdır. Anlayışına göre bir misal vermedikçe, bu makama ermek kabil olmaz. Vereceğimiz misal ise, anlayacağın cinstendir.
Anlarsın ki, bir insan, yazdığı ve çizdiği bir eseri seviyorsa, kendini seviyor sayılır. Bir sanatkâr, yaptığı işi seviyorsa, kendini seviyor, demektir. Bir baba yavrusunu sevdiği zaman yine kendini seviyor demektir. Çünkü o yavru onundur. Tıpkı bir misalde arz edildiği gibi, bu kâinatta, Allah Teâlâ'nın zatından gayrı her şey, O'nun tasnifi, eseri ve sanatıdır. Bunlardan birini severse, yalnız kendini sevmiş olur. İşte bu misalde anlatılan, tevhit görüşüdür. Ehl-i tevhit, âlemi böyle seyreder.
Tasavvuf ehli tarafından söylenen, "Varlığından sıyrıldı, Allah'ın zatından gayrı şeylerden geçti, Allah'tan başkasını görmüyor" gibi sözler de bu manaya işaret etmektedir.
Hal böyle, gerçek bu iken, insanların çoğu anlamaz. O tasavvuf ehlinin halini inkâr eder ve şöyle der: "Varlığından nasıl yok oluyor?
Gölgesi uzayıp gidiyor. Gece gündüz batman batman yemek yiyor."
Bir yönden böyle söyler bir yandan da o irfan sahiplerine bakıp gülerler. Eh, irfan sahibi olmanın bir şartı da cahillere gülünç olmaktır. Anlatacağımız ayet-i kerimeler bu hale işaret eder:
"Mücrim kişiler, o iman sahiplerine bakar gülerler." (Mutaffifin, 29).
"Bugün, iman sahiplerine küffar zümresinden gülenler var." (Mutaffifin, 34).
Her ne ise, bu konuda yeteri kadar söz ettik. Esas mevzua dönelim. Yani, şükür bahsine...
Deriz ki: Şükrün bir manası da, bir nimet ne için yaratılmışsa, o yolda kullanmaktır. Buna bir misal olarak şöyle deriz: Padişahın biri, kölelerinden birine bütün lüzumlu maddeleriyle birlikte bir at gönderir.
Bundan gayesi de kendine davettir.
O köle bu ata biner, padişahın arzu ettiği gibi huzuruna bir an önce varmaya çalışırsa, ne alâ... Verilen nimeti arzu edilen yerde kullanmış olur. Şayet, ona biner, padişahtan uzaklaşmaya çalışırsa, şaşkınlık etmiş ve verilen nimete küfranla bakmıştır. En iyi bilen Allah'tır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.