İnsanları izlemeyi oldum olası sevmişimdir. Bazen çarşıda, pazarda; bazen bir parkta yürürken yüzlerdeki ifadeyi; mimikleri; alış veriş esnasındaki konuşmalara misafir olurum.
Son yıllarda insanlarda garip bir davranış oluşmaya başladı. Herhangi bir olay karşısında sessiz kalmayıp konuşsalar bile eylem zamanı geldiğinde çekimser davranıyorlar. Pazar tezgâhlarında hem pahalılıktan yakınıyor, hem de alış veriş etmeye devam ediyorlar.
Hem tepki gösterip hem de sanki bir merkezden emir almış gibi alışverişe devam etmek bana garip geliyor.
***
Maalesef etrafımızda haksızlığa uğrayan pek çok kimse var. Bunları sınıflandırmaya gerek yok. Bir kısmı yanlış anlamanın kurbanı olsa da, bir diğer kesim gereksiz yere suçlanıyor ve tepkisiz kalanların, haksızlığa göz yumanların, uzak duranların gadrine uğruyor. Tıpkı giderek gençlerin lideri konumuna taşınan sevgili Hüseyin Baş gibi… Bakalım adalet yavaşta ilerlese hem avukat, hem de bir partinin genel başkanı olmanın bedelini nasıl ödeyecek? Muhalefetten kimsenin davasına tanıklık etmemesi de ne kadar samimiyetsiz olduklarının bir göstergesi değil mi?
Kanaat denilen şey bir insan veya olay hakkında gerekli araştırmayı yaparak doğru ve yanlışı bulmak, bunları vicdan terazisinde tartmakla mümkün olmalıdır. Günümüzde iftira atmak ve bir kimsenin yapacağına inanmadığınız konuda yanıltıcı iddialar ile kanaat oluşturmak çok kolaydır.
Hele, hele o kişiyi kendileri için bir rakip veya tehlike olarak görenler için bunu yapmak çocuk oyuncağıdır. Ancak, yalanların içinden gerçeği bulup çıkarmak ise tam bir kaostur. Bizim okulun duvarında bir yazı vardı. Önünden her geçişimde gülümseyerek okurdum : "Hakikat ayakkabılarını giyene kadar, yalan Dünyayı dolaşır"
Rahmetli okul müdürümüz Orhan Savaşer'i farklı yerlere buna benzer sözleri yazdırıp astırırdı. Hiçbir konuda peşin hükümlü davranmaz, dedikodu yolu ile şikâyetleri kabul etmez, kâğıda yazılıp getirilmesini isterdi. Her ne kadar yazılı şikâyet gelmese de teyakkuza geçtiğini ve söylenceye karşı dikkatli davrandığını bilirdik.
***
Haksızlığa uğrayanın tepki göstermesi son derece insani bir davranıştır. Ancak toplumun başım derde girmesin diye pek çok olaya seyirci kalması bir balona su doldurmak gibidir ki, sonunda balon patlar. Aradan geçen yıllar bize tepki koymayı öğretti. Ancak kendimizi savunmayı öğretmedi. Hakkımız olanı almak için eylem yapma içgüdümüzü de törpüledi. Aç kaldığımız zaman "açız" demeyi, hastalandığımızda "hastayız" demeyi, aldığımız maaşı az bulduğumuzda bunu dillendirmeyi kendimize "ar" saydık.
Çünkü bizim yetişme tarzımızda devlete, kurumlarına, adalete isyan; şikâyet veya eylem yapmak gibi bir direniş öğretilmemişti. Ne kadar şikâyet edersek edelim yine de başımıza gelene katlanmaya, devlet için hizmet istendiğinde yapmayı kendimize şiar edinmiştik.
Bugün bakıyorum da, farklı davrananlar; isyan edenler; çalıp çırpanlar; kırıp dökenler revaçta…
***
Korkuyorum.
Çünkü önümüzdeki günler çok farklı olaylara gebe…
Siyasi arenada yaşananlar kürekçi kavgasına döndü. Kurumlara karşı saygının ve güvenin azaldığını, insanlar arasında aldatma ve birbirine yalan söylemenin çoğaldığını görebiliyoruz. Dolandırıcılık öylesine yaygınlaşmış ki, güvenilir ünlü markaların logolarını dahi kullanarak yurt dışından sosyal medyada çeşitli ürünler ve gelir getirici finansman kuruluşlarının taklitleri yayınlanabiliyor.
Porno filmlerini anında yasaklayan anlayış bunları tespit edip sosyal medya sitelerinden kaldırmakta geç kalıyor. Tabii, pek çok vatandaşta paralarını kaptırıyor.
Birde içimizde "Nitelikli dolandırıcılık" yapan patronlar var ki, çalışanlarının aylarca maaşlarını ödemeyip, pişkince onları işten çıkartıyor ve yerlerine yenilerini alarak yoluna devam ediyorlar. Ne iş kurumu, ne de çalışma bakanlığı "Sen bunların alacağını ödemeden işten çıkartamazsın" demiyor. Verdikleri cevap; "Alacak davası açın" oluyor…
Sadece işçi alacakları için çalışma müdürlüğü müfettişlerince alacağı karara bağlanmış olan pek çok insan yıllarca bekliyor. Alacağı pula dönüyor.
Hele, hele bu tür olaylar bir de özel eğitim kurumlarında yaşanınca üstüne tüy dikiyor. Eğitimin içinden gelmeyen patronların kölesi olan öğretmenlerin yaşadıkları ise içler acısı…
Umarız bu tür nitelikli kandırmacalara birileri dur der…
- Geleceği savunmak… / 12.10.2025
- Çaresizlik… / 06.10.2025
- Düzen ve düzensizlik… / 27.09.2025
- Şehitliklerimiz… / 19.09.2025
- Tepki göstermek… / 06.09.2025
- Eski dostlar… / 03.09.2025
- Çocuk ve gençlerin eğitimi… / 26.08.2025
- Yalnız kalan gençlik ve yangın… / 21.08.2025
- Uludağ kampları ve Yalçın İpbüken… / 10.08.2025


















































































