İMF ve Dünya Bankası toplantıları, her yıl olduğu gibi bu yıl da küreselleşme karşıtları tarafından protesto edildi. Protestocular yoksul ülkelerin borçlarının tümüyle silinmesini ve IMF ile Dünya Bankası'nın lağv edilmesini istiyorlar. Dünya Bankası Başkanı James Wolfansonh bu protestoları haklı görür gibi açıklamalarda bulunuyor. O da, yoksul ülkelere sağlanan yardımların yetersizliğinden yakınıyor. Dahası, terörün önüne geçilebilmesi için yoksullara yardımlardın artırılmasının şart olduğunu söylüyorlar.
İkinci Dünya savaşı sonrasından 1944 yılında kurulan ve "Bretton Woods İkizleri" olarak adlandırılan IMf ve Dünya Bankası tam 60 yıldır birlikte hareket ediyorlar. Protestocular, bu ikizleri birbirinden ayırmıyor ama, ayıranlar yok değil. Mesela, kimliklerine göre, Dünya Bankası'nın imajı IMF'ninkinden daha iyi. Dünya Bankası'nın propaganda amaçlı ölmeyeselik yardımları, bazıları tarafından hoş ve olumlu karşılanıyor. Bu sebepten olsa gerek, ABD, Dünya Bankasının başkanının ABD'li olmasına dikkat eder. IMF başkanlığını ise Avrupa'ya verir. Yakında yeni IMF başkanı seçilecektir. Muhtemeldir ki, yeni başkan da Avrupalı olacak.
Bugüne kadar IMF ile Dünya Bankası politikaları arasından bir çelişme olmadı, olmazda. Çünkü ikisi de aynı merkezden idare edilmektedir. İlk defa göstermelik diyebileceğimiz bir sataşma Türkiye'nin 2003 yılı bütçesi üzerinde yaşandı. Dünya bankasının Türkiye temsilcisi Ajay Chibber, IMF'nin dayatmasıyla hazırlanan Türkiye'nin 2003 bütçesini eleştirdi.
Eleştirdi de ne oldu? Hiçbir şey. Anlaşıldı ki, bu ikizler yeni bir taktik belirlediler. Ara sıra danışıklı dövüş yaparak, ezilenlerin, sömürülenlerin gönüllerine su serpecekler.
Bunları bir kenara bırakarak, biz kendimize dönelim ve şu soruyu soralım: "Bu gerçekler karşısında nasıl bir politika izlemeliyiz?" Böyle bir soruyu sorduğumuzda, çoğunluk "alternatif bir model, milli bir politika" der. Fakat sıra uygulamaya gelince, bitmez tükenmez bahaneler ortaya dökülür. Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun, hükümetin isteği üzerine hazırladığı rapor, bu söylediklerimize en güzel örnektir. Teftiş Kurulu, "Kamu açıklamalarının azaltılmasına yönelik model önerisi" adlı raporda, uzun yıllardır, IMF ve Dünya Bankası gözetiminde uygulanan ekonomik programların halkı yoksulluğa sürüklediği, devleti güçsüzleştirdiği, gelir dağılımını bozduğu, ahlaki çöküntüyü derinleştirdiği ifade ediliyor ve "alternatif bir modele ihtiyaç olduğu" kaydediliyor.
Raporda yer alan tespitlerin bir kısmı şöyle: "Borçlanmada kısır döngü içine girildi. Borçların büyümesinin ülke riskini artırma tehlikesi var... Borç idaresi devlet idaresinin önüne geçmiştir... IMF, ekonomik, sosyal ve siyasal kurumlarımızın tamamını etkisi altına almış, adeta devlet içinde bir devlet konumuna gelmiştir.... Borçların tasfiyesi yerine borç riski yönetilmeye çalışılıyor. Kamu mali sistemi zayıflatıyor. Daraltıcı para ve maliye politikalarında sosyal boyut bulunmuyor. IMF politikaları siyasal egemenlik haklarını sınırlayıcı unsurlar içeriyor."
Hükumet, devletin resmi kurumundan rapor istedi. Kurum da böyle bir rapor sundu. Şimdi hükümete düşen görev nedir? Elbette bunun gereğini yerine getirmektir. Yani IMF politikalarını terk etmek, milli bir modele dönmektir. Eğer hükümet, bunu yapmıyorsa, yapamıyorsa, sebepleri millete açıklamak zorundadır. Aksi halde milletin kafasında bir dizi istifham ve şüpheler doğar. Bunları izale edemeyen bir hükümet, zan altında kalır ve başarılı olamaz.
Aslında milli bir model uygulamanın hiçbir riski yoktur. Risk, birkaç rantiyeciyi, hazır yiyiciyi, milletin kanını emenleri darıltmaktan ibarettir. Onu da göze alamayanlara, millet "neden göreve talip oldunuz?" diye sorar.
İkinci Dünya savaşı sonrasından 1944 yılında kurulan ve "Bretton Woods İkizleri" olarak adlandırılan IMf ve Dünya Bankası tam 60 yıldır birlikte hareket ediyorlar. Protestocular, bu ikizleri birbirinden ayırmıyor ama, ayıranlar yok değil. Mesela, kimliklerine göre, Dünya Bankası'nın imajı IMF'ninkinden daha iyi. Dünya Bankası'nın propaganda amaçlı ölmeyeselik yardımları, bazıları tarafından hoş ve olumlu karşılanıyor. Bu sebepten olsa gerek, ABD, Dünya Bankasının başkanının ABD'li olmasına dikkat eder. IMF başkanlığını ise Avrupa'ya verir. Yakında yeni IMF başkanı seçilecektir. Muhtemeldir ki, yeni başkan da Avrupalı olacak.
Bugüne kadar IMF ile Dünya Bankası politikaları arasından bir çelişme olmadı, olmazda. Çünkü ikisi de aynı merkezden idare edilmektedir. İlk defa göstermelik diyebileceğimiz bir sataşma Türkiye'nin 2003 yılı bütçesi üzerinde yaşandı. Dünya bankasının Türkiye temsilcisi Ajay Chibber, IMF'nin dayatmasıyla hazırlanan Türkiye'nin 2003 bütçesini eleştirdi.
Eleştirdi de ne oldu? Hiçbir şey. Anlaşıldı ki, bu ikizler yeni bir taktik belirlediler. Ara sıra danışıklı dövüş yaparak, ezilenlerin, sömürülenlerin gönüllerine su serpecekler.
Bunları bir kenara bırakarak, biz kendimize dönelim ve şu soruyu soralım: "Bu gerçekler karşısında nasıl bir politika izlemeliyiz?" Böyle bir soruyu sorduğumuzda, çoğunluk "alternatif bir model, milli bir politika" der. Fakat sıra uygulamaya gelince, bitmez tükenmez bahaneler ortaya dökülür. Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun, hükümetin isteği üzerine hazırladığı rapor, bu söylediklerimize en güzel örnektir. Teftiş Kurulu, "Kamu açıklamalarının azaltılmasına yönelik model önerisi" adlı raporda, uzun yıllardır, IMF ve Dünya Bankası gözetiminde uygulanan ekonomik programların halkı yoksulluğa sürüklediği, devleti güçsüzleştirdiği, gelir dağılımını bozduğu, ahlaki çöküntüyü derinleştirdiği ifade ediliyor ve "alternatif bir modele ihtiyaç olduğu" kaydediliyor.
Raporda yer alan tespitlerin bir kısmı şöyle: "Borçlanmada kısır döngü içine girildi. Borçların büyümesinin ülke riskini artırma tehlikesi var... Borç idaresi devlet idaresinin önüne geçmiştir... IMF, ekonomik, sosyal ve siyasal kurumlarımızın tamamını etkisi altına almış, adeta devlet içinde bir devlet konumuna gelmiştir.... Borçların tasfiyesi yerine borç riski yönetilmeye çalışılıyor. Kamu mali sistemi zayıflatıyor. Daraltıcı para ve maliye politikalarında sosyal boyut bulunmuyor. IMF politikaları siyasal egemenlik haklarını sınırlayıcı unsurlar içeriyor."
Hükumet, devletin resmi kurumundan rapor istedi. Kurum da böyle bir rapor sundu. Şimdi hükümete düşen görev nedir? Elbette bunun gereğini yerine getirmektir. Yani IMF politikalarını terk etmek, milli bir modele dönmektir. Eğer hükümet, bunu yapmıyorsa, yapamıyorsa, sebepleri millete açıklamak zorundadır. Aksi halde milletin kafasında bir dizi istifham ve şüpheler doğar. Bunları izale edemeyen bir hükümet, zan altında kalır ve başarılı olamaz.
Aslında milli bir model uygulamanın hiçbir riski yoktur. Risk, birkaç rantiyeciyi, hazır yiyiciyi, milletin kanını emenleri darıltmaktan ibarettir. Onu da göze alamayanlara, millet "neden göreve talip oldunuz?" diye sorar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018