Yabancı bir atasözü der ki: "Yalnızca bir deli, suyun ne kadar derin olduğunu iki ayağıyla anlamaya çalışır." Şimdi size sadece bir ayağınızı suya sokarak, içinde bulunduğumuz ekonomik çıkmazın derinliğini anlama fırsatı sunacağım.Sıkı durun! İşte ilk çıkmaz: 2002 yılında iç ve dış borcumuzun toplamı 200 milyar dolarken, bugün bu rakam 900 milyar dolara ulaştı. 2002 yılında vatandaşın tüketici kredisi borcu 4,6 milyar TL iken, bugün ağza almakta zorlandığımız bir rakama, 341 milyar TL' ye ulaştı. Vatandaş dile getirmese de yazılan senetler isyan bayrağını çoktan çekti. Nasıl mı? 2002 senesinde protestolu senet sayısı 498 bin iken, bugün bu rakam ne yazık ki, 1 milyon 100 bine ulaştı. Bu arada bu rakam, senet yazma cesaretini gösteren vatandaşımızın hali. Bir de senet dahi yazacak durumda olmayan vatandaşlarımız var elbette. Onların da durumu hiç iç açıcı değil. Düşünsenize, ülkemizde 19 milyon hane var. Fakat haciz ve icra dosyaları 21 milyon civarında. Aslında derinliğiyle başımızı döndüren o kadar çok rakam var ki? Cari açık mı dersiniz? Alınan vergiler mi dersiniz? ?Tüm bu rakamlar resmi olmakla beraber, hepsini bir tarafa koyalım. Ayağımızı sudan çıkarıp, varsa ayakkabılarımızı da giyip yola koyulalım. Nereye mi? Evimize! Şimdi evinizin kapısından içeri bir adım atın ve kendinizi düşünün. Kendi hayat standartlarınız bundan 13 yıl önce neydi? Şuan ne durumda? Mal varlığınızın ne kadarı size ait? Ne kadarı ipotek altında? Önceden bir kredi kartınız varken, şimdi üç ya da beş tane mi var? Eskiden mi pazara gitmeye korkardınız yoksa şimdi mi? Önceleri de çocuklarınızın geleceği için bu derece endişe ediyor muydunuz? Peki ya aldığınız maaş? Elektriğe, suya, doğalgaza, mazota yaptıkları zam kadar maaşınıza zam yapıldı mı? Kredi çekmeden ev ya da araba alabiliyor musunuz? Ay sonunda yüklü bir fatura gelmesin diye sizin de misafir odanızın petekleri kapalı mı? Hele bir de sobalı bir evde oturuyorsanız. Tüm çocuklar ve siz sadece sobanın yandığı odayı mı kullanıyorsunuz? Gerek resmi rakamlar üzerinde, gerekse kendimize sorduğumuz bu sorulara verdiğimiz cevaplar üzerinde bir kez daha düşünelim. Acaba ekonomik durumun derinliğini anlamaya çabalarken, kendimizi içinden çıkamayacağımız bir kuyunun dibinde mi bulmak üzereyiz? Bir düşünür der ki: "İstediğiniz hayatı yaşamak için fırsat kıtlığı yok. Sadece bunu gerçekleştirmeye verilen kararların azlığı var." Esasen içinde bulunduğumuz durumda da bir fırsat kıtlığı yok. Prof. Dr. Haydar Baş'ın bundan yıllar önce bu millet için kaleme aldığı Milli Ekonomi Modeli bizim için en büyük fırsattır! İşte şimdi vereceğimiz karar Milli Ekonomi Modeli'nden yana olmalıdır!
Merve Aydın / diğer yazıları
- Ağlanacak olana ağlayalım / 25.10.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015