Batılı ekonomistler, ekonomik sıkıntılar ortaya çıkmadan ve zenginler, o sıkıntılardan şikâyet etmeden, bir fikir ileri sürmemişlerdir. Dahası, olması gereken üzerine görüş beyan etmemiş ve öngörüde bulunmamışlardır. Batılıların öngörü ve tahminleri genelde borsa üzerinde olmaktadır ki, onlara da asla güvenilmez. O, öngörü ve tahminleri yapanlar bile, yaptıklarına güvenmezler. Güvenselerdi, onu halka söylemezlerdi. Ekonomik öngörü ve tahminlerde, çok kere söylenenlerin tam aksi gerçekleşir. Öyle olunca da, öngörü ve tahminde bulunan kişiler, alaya alınır. Özellikle ABD ve Avrupa’da bu olay sıkça yaşanmaktadır. Batılı ekonomistler, hiçbir zaman, en büyük krizleri ve boyutlarını dahi öngörememişlerdir. Bunun sebebi, Batılıların ekonomide sağlam ve temel bir ölçülerinin olmamasıdır. Ekonomiden anladıkları, başkalarını aldatmak ve sömürmektir.
Bundan dolayıdır ki, Batı kaynaklı ekonomi modellerinin uygulandığı her yerde ve dönemde krizler olmuştur, olmaktadır. Ancak, bazı dönemlerde krizler, kriz kabul edilmeyince çözüm de aranmamıştır. Daha doğrusu, Batıda, kriz elit kesime dokununca ve onlar seslerini yükseltmeye başlayınca, kriz kabul edilir. Hâlbuki toplumların çoğunluğunu teşkil eden yoksul kesim sürekli kriz içerisinde yaşamaktadır. Kimisi krizden de öte, cinayete kurban gitmektedir. Evet, mecazı anlamda cinayet değil, doğrudan doğruya ekonomide cinayet işlenmektedir. Nasıl mı? Hemen söyleyelim. Dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar açlıktan ölmüyor mu? Onların açlıktan öldürülmesi bir cinayet, öldürenler katil değil mi? İnancımıza göre, bir beldede bir insan açlıktan ölürse, o belde halkının tümü katil sayılır. Demek ki, cinayetlerin açıktan işlendiği, katillerin itibar gördüğü bir dünyada yaşıyoruz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İçinde bir adamın aç olduğu toplumdan Allah (cc) korumasını çeker.”
İnsanların açlıktan ölmesini önleyemeyen bir ekonomi modeli, insani ve ilmi olabilir mi? Batılıların ekonomi ilmi, gerçekten ilim olsaydı, başta açlık sorunu olmak üzere, diğer ekonomik sorunların çözümü sağlanırdı. Batılıların açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırmak diye bir düşünceleri hiçbir zaman olmamıştır. Batı dünyasında, yoksullara yardım etmenin zararlı olduğunu söyleyenler dahi çıkmıştır. Bu kişiler, “yoksullara yardım, yoksulluğun sürmesine yol açar” tezini savunmuşlardır.
Batılı ekonomi modellerinin uygulandığı ülkelerde, toplumun azı zengin, çoğu yoksul kalıyor. Bu demektir ki, toplumun çoğunluğu mutsuz, huzursuz ve perişan halde hayat sürmektedir. Buna rağmen Batılılar, yoksulluğun kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inanırlar. Deon Hickes diyor ki: “Hiçbir toplum yoksullar olmadan varlığını sürdüremez.” Neden sürdüremeyeceğini Hickes şöyle açıklıyor: “Yoksullar pis ve zor işleri yaparlar. Onlar olmazsa, bu işler yapılmaz.” Görüldüğü üzere Batılılar, insanları yoksul bırakmayı, sonra da yoksulları zor işlerde kullanmayı, yani yoksulluktan istifade etmeyi tabii karşılıyorlar.
Batılıların, bir başka sakat anlayışı da şudur: Onlar, çoğunluk yoksul bırakılmadan, azınlığın zengin olamayacağı anlayışına sahiptirler. Diyorlar ki: “Çok kâr, çok yoksulluktan ve yoksullardan elde edilir.” Bu anlayışı anlatan bir İngiliz deyimi şöyledir: “Komşunu yoksullaştır ki, zengin olasın.” Maalesef, dünyadaki çatışmaların ve savaşların temel sebebi, işte bu anlayıştır. Bu anlayışın dünyayı getirdiği duruma bakınız. Bir kısım insanlar açlıktan ölüyor, bir kısmı yoksulluk içerisinde kıvranıyor, bir kısmı da kan ve gözyaşına aldırış etmeden büyük servetler biriktiriyor.
Batılı ekonomi modellerinin ortaya çıkardığı bu adaletsizlik ve zulüm mutlaka yok edilmelidir. Onu yok etmenin yegâne yolu, ekonominin merkezine insanı koyan ve insanın her türlü ihtiyaçlarını karşılayan, “Milli Ekonomi Modeli”ni uygulamaktan geçer. Bu yapılmadıktan sonra, ekonomide adaletsizlik, zulüm ve açlıktan ölümler sürüp gidecektir.
Bundan dolayıdır ki, Batı kaynaklı ekonomi modellerinin uygulandığı her yerde ve dönemde krizler olmuştur, olmaktadır. Ancak, bazı dönemlerde krizler, kriz kabul edilmeyince çözüm de aranmamıştır. Daha doğrusu, Batıda, kriz elit kesime dokununca ve onlar seslerini yükseltmeye başlayınca, kriz kabul edilir. Hâlbuki toplumların çoğunluğunu teşkil eden yoksul kesim sürekli kriz içerisinde yaşamaktadır. Kimisi krizden de öte, cinayete kurban gitmektedir. Evet, mecazı anlamda cinayet değil, doğrudan doğruya ekonomide cinayet işlenmektedir. Nasıl mı? Hemen söyleyelim. Dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar açlıktan ölmüyor mu? Onların açlıktan öldürülmesi bir cinayet, öldürenler katil değil mi? İnancımıza göre, bir beldede bir insan açlıktan ölürse, o belde halkının tümü katil sayılır. Demek ki, cinayetlerin açıktan işlendiği, katillerin itibar gördüğü bir dünyada yaşıyoruz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İçinde bir adamın aç olduğu toplumdan Allah (cc) korumasını çeker.”
İnsanların açlıktan ölmesini önleyemeyen bir ekonomi modeli, insani ve ilmi olabilir mi? Batılıların ekonomi ilmi, gerçekten ilim olsaydı, başta açlık sorunu olmak üzere, diğer ekonomik sorunların çözümü sağlanırdı. Batılıların açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırmak diye bir düşünceleri hiçbir zaman olmamıştır. Batı dünyasında, yoksullara yardım etmenin zararlı olduğunu söyleyenler dahi çıkmıştır. Bu kişiler, “yoksullara yardım, yoksulluğun sürmesine yol açar” tezini savunmuşlardır.
Batılı ekonomi modellerinin uygulandığı ülkelerde, toplumun azı zengin, çoğu yoksul kalıyor. Bu demektir ki, toplumun çoğunluğu mutsuz, huzursuz ve perişan halde hayat sürmektedir. Buna rağmen Batılılar, yoksulluğun kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inanırlar. Deon Hickes diyor ki: “Hiçbir toplum yoksullar olmadan varlığını sürdüremez.” Neden sürdüremeyeceğini Hickes şöyle açıklıyor: “Yoksullar pis ve zor işleri yaparlar. Onlar olmazsa, bu işler yapılmaz.” Görüldüğü üzere Batılılar, insanları yoksul bırakmayı, sonra da yoksulları zor işlerde kullanmayı, yani yoksulluktan istifade etmeyi tabii karşılıyorlar.
Batılıların, bir başka sakat anlayışı da şudur: Onlar, çoğunluk yoksul bırakılmadan, azınlığın zengin olamayacağı anlayışına sahiptirler. Diyorlar ki: “Çok kâr, çok yoksulluktan ve yoksullardan elde edilir.” Bu anlayışı anlatan bir İngiliz deyimi şöyledir: “Komşunu yoksullaştır ki, zengin olasın.” Maalesef, dünyadaki çatışmaların ve savaşların temel sebebi, işte bu anlayıştır. Bu anlayışın dünyayı getirdiği duruma bakınız. Bir kısım insanlar açlıktan ölüyor, bir kısmı yoksulluk içerisinde kıvranıyor, bir kısmı da kan ve gözyaşına aldırış etmeden büyük servetler biriktiriyor.
Batılı ekonomi modellerinin ortaya çıkardığı bu adaletsizlik ve zulüm mutlaka yok edilmelidir. Onu yok etmenin yegâne yolu, ekonominin merkezine insanı koyan ve insanın her türlü ihtiyaçlarını karşılayan, “Milli Ekonomi Modeli”ni uygulamaktan geçer. Bu yapılmadıktan sonra, ekonomide adaletsizlik, zulüm ve açlıktan ölümler sürüp gidecektir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018