Cümleyi bitirelim; ekonomik Mesih yoktur, manipüle edilip, oltanın ucuna takılan ülkeler vardır... Hem de yüzyıllardır... '...Yıl 1718, yer Fransa. Ülke zar zor yoluna devam ediyor, ulusal borç 3 milyar libre, gelir 145 milyon. Hükümet harcamaları 142 milyon ve geri kalan para ancak faize zor yetiyor. Kısacası tam bugünün Türkiyesi. Borç boğazı aşmış. Daha durun benzerliğin başındayız. İşte bu noktada Fransız Kralı önlem olarak parayı devalüe etmek gibi cin bir fikre sahip oluyor ve basılan yeni para ile birlikte yüzde 20 devalüasyon yapılıyor. Bundan sonrası tam bir keşmekeş. Suiistimaller, mahkemeler, hortumcular ve para karşılığı devlet çarklarında iş takibi yapan kontlar ve kont eşleri... Nasıl? Sanki bir yerleri andırıyor. İşte bu noktada süper adam sahneye çıkıyor. Süper yetkilerle donatılan Monsieur Law... Büyük umutlarla Monsiuer Law ülkeye davet ediliyor ve saraya çıkıyor. Halk yeni gelen bu şahsı hiç tanımadığı gibi anlatılan hikâyeler kulaktan kulağa yayılıyor. Uzun lafın kısası bu şahıs Fransa'ya umut olma vaatleriyle işe başlıyor. Üstün fikirli ve ileri görüşlü Law, Fransız madeni parasının bütün dertlerin kaynağı olduğunu öne sürüyor ve borç takası benzeri bir operasyonla kâğıt para basarak, devlet tahvili kavramını ortaya atıyor. Esas benzerlikler bu noktada başlıyor. Monsiuer Law üstün yetkilerle donatılıyor ve o günün hazinesi sayılabilecek bir şekilde kurulan bankanın başına geçiriliyor. Bu noktada duralım. Sonra ne oluyor dersiniz? Bu cin fikirli Monsieur Fransa'yı kurtarıp, tarihe mi geçiyor? Yoksa Fransa'yı daha mı dibe batırıyor? Hazine ve ülkenin birçok kurumunun başına geçen M. Law ülkeyi tahvillere boğduğu gibi, ekonomi 'temeli olmayan bir borçlanma tuzağına' düşüyor. Kısacası dövize dayalı borçlanan ama döviz fiyatı devamlı artan başka bir ekonomiye benziyor. İsim vermeyelim alınanlar olabilir. Bu çark Fransa'da bir süre dönüyor, ilk başta işler iyi gibi görünüyor. Law'un her hareketi halk tarafından izleniyor. Karısı ve kızı ilgiden bunalıyor. Gün batmadan yeni icatlar bulan Law en sonunda Fransız halkını öyle fakir bir hale getiriyor ki, hakkında şiirler yazılıyor. İşte bir örnek: 'Güle güle yabancı ünlüye, eşsiz hesaplarıyla düşürdü Fransa'yı hastaneye.' Bu duruma fazla dayanamayan ekonomi sonunda tamamen çöküyor. Law, 27 Mayıs sabahı görevden alınıyor ve yolda halkın taşlı saldırıları arasında saraya sığınıyor. Uzun bir süre sarayda yaşayan Law, daha sonra bir fırsatını buluyor ve yabancı eşini alarak Fransa'dan kaçıyor. Bu olayı neden anlattım? Law geldiği zaman Fransa'nın durumu parlak değil. Halk orta halli ve mutlu. Fransa hakkında hiçbir fikri olmayan Law, 'parlak' olmayan durumu 'felakete' çeviriyor ve halkı perişan ediyor. Fransa'da 'hiçbir yatırımı olmayan yabancı kökenli Law' sonunda geldiği yere dönmek, hatta kaçmak zorunda kalıyor... Sonuç: Bu küçük hikâye sonrası soralım: Yukarıdaki hikâyenin bir benzerini Türkiye'nin son beş yılında hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsanız, lütfen son beş yılın borsa-faiz-kur grafiğine bir kez daha göz atın ve 2000 ocak ayından 2001 Şubat başına kadar 'sıcak para, sabit kur sistemi' içinde rahat rahat ülkeyi terk ederken kurun neden dalgalanmaya bırakılamadığını? Sonrasında başlayan yapıda neden halkın elinde 1 milyon 500 bin-1 milyon 770binlerden dolar kaldığını, en önemlisi tam satacağımız zaman neden birilerinin 'Satanın eli yanar' dediğini, son dalgada neden birilerinin borsa 48.000'i yukarı zorlarken kuru nasıl 1.30 altına basmaya çalıştığını lütfen defalarca düşünün... Son söz: 1946'dan beri ama özellikle son beş yıldır bu ülke üzerinde hayata geçirilen 'finansal' ve 'finansal tabanlı siyasi' senaryoları algılayınca, bir vatandaş olarak göğsüm daralıyor...Yiğit Bulut/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.