Ben bu ceviz,
Aciz,
Çuvaldız,
Ve kimine göre vızzz sözü söyleyeli hayli zaman oldu.
Paranın ne olduğunu hepimiz biliriz de "verâ" ne demektir derseniz, verâ; kısaca takva.
Şöyle de tefsir etmiştim yukarıdaki sözü(mü): Müslüman zevatın -iyileri müstesna- takvası maddî yokluktan kaynaklanıyor(sa), onların asıl yüzünü, maddeye sahip oldukları gün göreceğiz.
Ve gün geldi Müslüman teb'a maddeyle yüzleşti. Mal-mülk, çipso ilk milk (süt) sahibi oldu, işte tam da bu anda o savuna geldiği değerlerden kaçmaya başladı.
Oysa biz ne hayaller kurmuş, ne misaller vermiştik.
Müslümanlar hele bir zengin olsun, o zaman görün siz İslamî hassasiyeti.
Gel zaman, git zaman, işler oldu tastamam ve ipin ucu kopuverdi el aman.
Muhafazakar kesim, tam da bu noktada o kaçınılmaz "dönüşüm" sürecine girdi ve;
Muhafazakarlık bir anda muhafaza-yi kâr,
Dini bütün, bir içimlik tütün, meğer bozukmuş sütün
Dindarlık, simsarlık ve istismarlık oluverdi.
Olaylara bakış,
Alındaki nakış,
İtiş kakış,
Yaz ve kış birbirine karıştı.
Kısa bir analize,
Bir anda modernize,
İki adım sonrası kanalize,
Üç adım sonrası stabilize oluverdi bir zamanların mücahit ve mücahideleri.
Havanın muhalefetinden mi, yoksa toplumsal zorunluluktan mı bilinmez, bir türlü getirilemeyen, getirilip de servise konulamayan "İslam şeriatı" itilip, gelişi ve gidişi daha kolay olan "Hıristiyan şeriatı" için ortam, çatı ve dam, madam ve adam uygun hale getirildi.
Cübbeler giyildi, (haçlı) kubbeler restore edildi, mabetler cami olmaktan kurtuldu.
İşte o bir zamanların usta oyuncusu itiraf etti:
"Biz de din istismarı yaptık, ayıp ettik, ah bir bilsen neleri kayıp ettik."
Bir anda bir el etti beni değişmiş,
Meğer bu iş o kadar da zor değilmiş.
Alkış, geldi kara kış, kışkış.
Niye istismar yaptın, ya da kim istismar yaptırdı sana. Bunları açıklasana Hasan'a.
Ha Hasan'a ha sana, ne farkı var?
Din istismarı yaptığınız o yıllar, bu necip millet çok daha dinî duyarlılığa sahipti.
Sadece dinine değil, vatanına da sıkı sıkıya bağlıydı. Millî ve dinî değerlerinden zerre taviz vermezdi.
Dinine toz, vatanına göz, bağrın köz, inancına söz kondurmazdı.
İşte insanların bu kadar hassas olduğu bir zamanda sen kalktın ve "bu yeterli değil, daha fazla dindarlık lazım" diye bağırmaya başladın.
Saf/iyi niyetli insanımız da seni bir şey sandı. Peşine takıldı.
İş öyle bir raddeye,
Yol çıkılmaz caddeye,
Dava adamlığı kubbeden habbeye geçiş yapıp da, artık insanlar din ve vatan davasını edebiyat bağlamında ele almaya başladığı bir zaman da çıkıp "biz de dini istismar ettik, hakikaten hata ettik" demenin sebeb-i hikmeti ne ola ki?
Yazımın başlığını bir hadis-i şerifle takviye edeyim.
Ben takviye ederken de diğerleri takiyye yapmaya devam etsin.
Şöyle buyuruyor yüce peygamber:
"Allah her ümmeti farklı farklı şeylerle denedi. Benim ümmetimin imtihanı emtiadır/mal - mülktür."
Nicelerimizi işte bu meta tanınmaz hale soktu.
Bakın çevrenize, hak vereceksiniz bendenize.
Sonra da ister ırmağa dalın isterseniz denize.
İşte ben de bunu bir veciz sözle kalıcı yapmaya çalıştım:
"El Verâ yoksa para."
Aciz,
Çuvaldız,
Ve kimine göre vızzz sözü söyleyeli hayli zaman oldu.
Paranın ne olduğunu hepimiz biliriz de "verâ" ne demektir derseniz, verâ; kısaca takva.
Şöyle de tefsir etmiştim yukarıdaki sözü(mü): Müslüman zevatın -iyileri müstesna- takvası maddî yokluktan kaynaklanıyor(sa), onların asıl yüzünü, maddeye sahip oldukları gün göreceğiz.
Ve gün geldi Müslüman teb'a maddeyle yüzleşti. Mal-mülk, çipso ilk milk (süt) sahibi oldu, işte tam da bu anda o savuna geldiği değerlerden kaçmaya başladı.
Oysa biz ne hayaller kurmuş, ne misaller vermiştik.
Müslümanlar hele bir zengin olsun, o zaman görün siz İslamî hassasiyeti.
Gel zaman, git zaman, işler oldu tastamam ve ipin ucu kopuverdi el aman.
Muhafazakar kesim, tam da bu noktada o kaçınılmaz "dönüşüm" sürecine girdi ve;
Muhafazakarlık bir anda muhafaza-yi kâr,
Dini bütün, bir içimlik tütün, meğer bozukmuş sütün
Dindarlık, simsarlık ve istismarlık oluverdi.
Olaylara bakış,
Alındaki nakış,
İtiş kakış,
Yaz ve kış birbirine karıştı.
Kısa bir analize,
Bir anda modernize,
İki adım sonrası kanalize,
Üç adım sonrası stabilize oluverdi bir zamanların mücahit ve mücahideleri.
Havanın muhalefetinden mi, yoksa toplumsal zorunluluktan mı bilinmez, bir türlü getirilemeyen, getirilip de servise konulamayan "İslam şeriatı" itilip, gelişi ve gidişi daha kolay olan "Hıristiyan şeriatı" için ortam, çatı ve dam, madam ve adam uygun hale getirildi.
Cübbeler giyildi, (haçlı) kubbeler restore edildi, mabetler cami olmaktan kurtuldu.
İşte o bir zamanların usta oyuncusu itiraf etti:
"Biz de din istismarı yaptık, ayıp ettik, ah bir bilsen neleri kayıp ettik."
Bir anda bir el etti beni değişmiş,
Meğer bu iş o kadar da zor değilmiş.
Alkış, geldi kara kış, kışkış.
Niye istismar yaptın, ya da kim istismar yaptırdı sana. Bunları açıklasana Hasan'a.
Ha Hasan'a ha sana, ne farkı var?
Din istismarı yaptığınız o yıllar, bu necip millet çok daha dinî duyarlılığa sahipti.
Sadece dinine değil, vatanına da sıkı sıkıya bağlıydı. Millî ve dinî değerlerinden zerre taviz vermezdi.
Dinine toz, vatanına göz, bağrın köz, inancına söz kondurmazdı.
İşte insanların bu kadar hassas olduğu bir zamanda sen kalktın ve "bu yeterli değil, daha fazla dindarlık lazım" diye bağırmaya başladın.
Saf/iyi niyetli insanımız da seni bir şey sandı. Peşine takıldı.
İş öyle bir raddeye,
Yol çıkılmaz caddeye,
Dava adamlığı kubbeden habbeye geçiş yapıp da, artık insanlar din ve vatan davasını edebiyat bağlamında ele almaya başladığı bir zaman da çıkıp "biz de dini istismar ettik, hakikaten hata ettik" demenin sebeb-i hikmeti ne ola ki?
Yazımın başlığını bir hadis-i şerifle takviye edeyim.
Ben takviye ederken de diğerleri takiyye yapmaya devam etsin.
Şöyle buyuruyor yüce peygamber:
"Allah her ümmeti farklı farklı şeylerle denedi. Benim ümmetimin imtihanı emtiadır/mal - mülktür."
Nicelerimizi işte bu meta tanınmaz hale soktu.
Bakın çevrenize, hak vereceksiniz bendenize.
Sonra da ister ırmağa dalın isterseniz denize.
İşte ben de bunu bir veciz sözle kalıcı yapmaya çalıştım:
"El Verâ yoksa para."
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024