Osmanlı Devleti savaş öncesinde, subay ve memurunun maaşını, askerinin ihtiyaçlarını karşılayacak beş kuruş parası yoktu. Ülkesini savunma durumuna düşerse savaşta kullanacağı silah ve cephanesi de çok yetersizdir. Bu durumda Enver, Cemal Paşalar ve Talat beyden oluşan İttihat Terakki Partisinin üçlüsü; yansız bir siyaset izlendiği takdirde işin yürütülemeyeceği düşüncesindedirler. Onlara göre belki de uluscak her yoksulluğa katlansak dahi Genel Savaş sonunda yapılacak anlaşma konferanslarında, savaş öncesindeki yıllarda yapılmış olan gizli antlaşmalara göre Osmanlı ülkesi paylaşılabilirdi. Belgeleri incelediğimiz zaman onları korkutan düşünce buydu. Bu nedenle taraflardan birinin müttefiki olarak savaşa iştirak etmek, onlardan alacakları yardımla savaşın kazanılmasında her türlü fedakârlığı göstererek zafere ulaşıp devletin varlığını korumaktı. Yoksa Emperyalist esaret kapıdaydı. Mutlaka taraflardan birinin yanında savaşa iştirak edilecek. Onlardan gelecek yardımla devlet ve yönetim varlığını sürdürecektir. Bu durumda da bağlaşıkları arasında, Osmanlı Devletinin yegâne katkısı, Türk halkının savaş gücü ve kanı olacaktır. Önce Anlaşma gurubuna başvuruda bulunuldu. Savaş sonundaki çıkarına göre İngiltere yansız kalmamızı isteyerek görüşmedi bile. Fransa'ya giden Talat Paşa ise, bu konu ile ilgili olarak konuşabilecek bir yetkili dahi bulamadı. Savaş öncesinde Almanya, Osmanlı'yı kazanmak için bazı girişimlerde bulunmuş, Genelkurmaylığı ele geçirebilmek için İstanbul'a çok sayıda Alman Kurmay subayı göndermiştir. Bu subaylar sayesinde İttihat Terakki Hükümeti bir olupbittiye getirilerek savaş anlaşmasını imzalar. Fakat 1914 Ağustosunda savşa giren Osmanlı Devletinin en büyük noksanı şöyledir: Osmanlı Devleti 1877 den beri girdiği bütün savaşları kaybetmiş, 1908 ihtilalı ilende siyasi, ekonomik ve eğitim alanlarında büyük sarsıntılar yaşamıştır. İmparatorluk bu askeri, siyasi ekonomik ve eğitimdeki sarsıntıların etkisi ile Askerini eğitecek ve geliştirecek eğitimi yaptıramamıştır. Enver Paşa dahi dâhil olmak üzere subaylarımızın büyük bir ekseriyeti savaşı yönetecek bilgi ve tecrübeye sahip değildi. Kendi silahımızı yapamadığımız gibi, Avrupa'dan aldığımız silah ve cephanenin dahi kullanılmasını öğrenmek için ordumuz ve genelkurmaylığımızı Alman ve İngiliz subayları ile doldurmuştuk. Enver Paşa'yı savaşa ikna eden bu subaylardır.Alman Subaylarından Von Kress, Osmanlı Genelkurmaylığında çalışmış bir kurmay subay olarak anılarında Enver Paşa ile ilgili olarak şunları not etmiştir:""Onun yüksek istidadı, irade kuvveti, çabuk kavrama ve karar verme kabiliyeti, askeri bilgi ve terbiye noksanlarını filhakika bir derece telafi edebiliyordu. Fakat meslekten olmayan kimselere has olduğu üzere bir çok defalar, bir meselenin zorluklarını takdir etmez ve teferruatın ve dakik mesainin kıymetini istihfaf ederdi?"" Biz Almanlar Enver'e Merkez Devletleriyle olan ittifaka bağlılığındaki sarsılmaz sadakati, bu işte maruz kaldığı bilumum muhalefetlere büyük bir enerji ile karşı gelmiş olması dolayısı ile şükran borcumuz vardır. Enver Herkesten evvel merkez devletleri harekât-ı Harbiyelerinin idaresinde müttehit bir başkomutanlık lüzumunu çok açık olarak takdir etmiş ve kendi arzusu ile Alman Sevk ve idaresinin emri altına girmiştir. O,Cihan harbi neticesinin Türk Harp sahnelerinde değil, fakat Fransa savaş alanlarında kazanılacağını takdir ettiğinden Alman Başkomutanlığının arzularını fazlası ile yerine getiriyordu. Türk Harp idaresinin ihtiyaçlarını kâfi derecede hesaba katmıyor... Türk arkadaşları ile münasebette Enver fevkalade çekingen ve hatta çok nobrandır. Askeri kıtaların da bakım ve onarım işleri ile hiç ilgilenmemiştir? Enver'de birçok şarklı gibi kaza ve kadere ve batıl şeylere mütekeitti. Bir falcı kadının yorumuna göre ihtiyarladıktan sonra hasta yatağında öleceğine inanır ve ölümden korkmazdı."" Bu belgelerden çıkardığım sonuçlar şöyledir:1-Savaş döneminde Osmanlı Devleti Enver P. Kararları ile enkazla fedakârlık gösteren devlettir. 2- Enver P. Savaşın Avrupa'da Bağlaşık kuvvetlerince Fransa ve İngiltere ezildikten sonra kazanılacağına inanıyor.3- Zafer için kendi ülkesini ihmal ederek Almanya ve Avusturya cephelerine önem vermiştir.Fakat Osmanlı Devleti, Doğu cephesindeki askeri birliklerine gönderecek yiyecek ve cephane gönderemezken, Irak, Hicaz, Sina ve Filistin cephelerini önemsemezken Enver Paşa 30 Kasım 1916 günü Meclis-i Mebusan 'da şu konuşmayı yapar:""?Bu kadar kıtaatın harice gönderilmesi ile tabii hatıra bir şey gelebilir ki acaba kendi vaziyetimiz ve duçar-ı tehlike olabilir mi? Bu hususta heyet-i muhteremeye kemali emniyetle diyebilirim ki harice bu kadar göndermekle beraber, Orduy-u Osmanî gerek payitahtın ve gerek aksam-ı memalik-i Osmaniye'nin hâlihazırda görülen vaziyete göre müdafaası için ihtiyat kuvvetlerine maliktir? Tabii bu kuvvetleri şimdilik toplamaya lüzum görmüyorum?"" Sonu düşünemeyen Enver Paşa Mecliste yandaşlarının alkışları ile günü sadece kurtarıyor. Bu nedenle ülkedeki açlık ve sefaletten de, Irak, Suriye ve Hicaz Eyaletlerinin elden çıkmakta olduğunu da görememektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Oğuz Bahadır / diğer yazıları
- Erzincan ateşkesi ve sonucu / 14.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011
- Bolşevik Rusya'nın Ermeni siyaseti / 12.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar - II - / 10.02.2011
- Savaş şurası'nda alınan kararlar / 09.02.2011
- Alman - Gürcü işbirliği ve amaçları / 06.02.2011
- Başkan Wilson'un ince hesapları / 05.02.2011
- Başkan Wilson'un siyasi amaçları / 04.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - II / 03.02.2011
- Brest Litovks Konferansı'na İngiltere'nin tepkisi - I / 02.02.2011
- Mustafa Kemal'in Almanya seyahati / 01.02.2011