Etrafımızı kuşatan ateş çemberi daralıyor

Türkiye'nin içinden geçtiği "kuşatma süreci"ni fark etmeyen kalmamıştır herhalde.BOP kapsamında başımıza geçirilen çuvallar ve örülen çoraplar, Ankara'dakiler müstesna, adeta dünyanın yüreğini kaldırdıkça kaldırıyor. Ankara'da derin bir sessizlik hakim? Fırtına öncesi sessizliği andırıyor.Gerçekten dünyanın yüreği, ağzına gelip gelip yerine oturuyor; Türk devleti ve Türk milletinin nasıl bu kadar sabırlı olabildiğine şaşıyor.Sabır denilen vaziyet çoğu zaman "zillet" alanına taşıyor? Olan-bitenlere şöyle bir bakınız Allah aşkına.Amerikan askerleri askerimizin başına çuval geçiriyor. ABD ve AB, kana doymayan terör örgütünü besliyorlar, destek çıkıyorlar. Terör örgütü hergün üç-beş gencimizi şehit etmeye devam ediyor.Kuzey Irak'ta karton Kürdistan kuruluyor; Barzanî, haddini aşarak bize doğru efeleniyor. Amerikan uçakları sınırlarımızı aşıyor.AB, kırmızı bülten ile aranan terör örgütü elebaşlarıyla görüşmeler yapıyor, dolaplar çeviriyor. Süleymaniye'de Türk askeri ve güvenlik personeline silah çekiliyor.AB, ABD, Barzani, Talabani ve Peşmerge, bizlere bütün bunları yaparlarken kimden cesaret alıyor?Bu kadar "onur kırıcı" gelişmeler yaşanırken; neden hala AKP hükümeti, AB ham hayallerini seslendiriyor, neden hala ABD ile stratejik ortaklıktan dem vurabiliyor?Herkesin şahit olduğu böylesi bir "Ankara'nın stratejik ortaklık vaziyeti" var iken; AB, ABD veya onların besleme çömezleri, acaba kimlerden, hangi Ankaralılardan cesaret alıyor, şeklinde bir sual zait olmalıdır.Irak işgalinin baş aktörlerinden P. Wolfowitz'in "Irak hususunda AKP hükümeti bizi cesaretlendirmiştir" itirafını hatırlayıverin. Yahut AKP'nin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün "ABD'nin bölgedeki başarısında bizim inkar edilemez büyük bir katkımız var" beyanını yahut da Başbakan R. T. Erdoğan'ın "Kahraman Amerikan askerlerinin sağ-salim olarak evlerine dönmeleri için dua ediyorum" şeklindeki ikrarını hafızanızda canlandırın.AKP hükümetinin, bütün bu AB ve ABD eksenli vaziyeti ve tabi bu eksende Türk milleti ve Türk devletinin başına gelenler ortadadır. Vaziyet bu iken; hala AKP hükümetinin Cumhurbaşkanlığı seçimi, Anayasa değişikliği gibi en temel alanlarda bir yandan mağduriyet oyunu oynamasını, diğer yandan da "Ali kıran baş kesen" türden politikalar sergileyebilmesini hiç de hayra alamet görmüyorum.Türkiye, gerçekten tarihinin en ciddi tehditleriyle karşı karşıyadır? Bunları hep beraber yaşıyoruz.Milletimizin selameti ve demokratik laik hukuk devletimizin ilelebet payidar kalabilmesi için bu tehditleri en kısa sürede savuşturmak mecburiyetimiz vardır.Hangi partinin böyle bir derdi var, böyle bir gündemi var?! Maalesef hiçbirinin yok... Böyle bir derdi olmayanın, bu bağlamda herhangi bir çözümünün olabileceğini söylemek de, sadece abesle iştigal olur.Ben, "Millet ve devletin payidar olması için güçlü devlet, güçlü ordu ve güçlü aile şarttır; aksi halde sürü olmaya mahkum oluruz. Devlet-millet, tek bilek tek yürek olmalıyız" vurgusu yapan tek siyasi parti başkanını biliyorum, o da BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Başka biri varsa, bana da haber versin. Yok? Keşke olsa.Prof. Dr. Baş, her türlü harici ve dahili tehditleri karşılayabilecek bu "güçlü oluş"un nasıl olacağını Sosyal Devlet-Milli Devlet teziyle ortaya koydu, böylesine "güçlü bir oluş"un asla "milli ekonomi"siz olamayacağından hareketle Milli Ekonomi Modeli'ni oluşturdu. Türkiye, bu "milli konsept"i görmezlikten gelemez.Böylesi "kuşatma süreci"nde, toplumun en avamı dahi, devlet kurumları arasında ahenk ve birliğin kaçınılmaz olduğunu bilirken; AKP hükümeti bilmiyor mu? Biliyorlar tabii?O halde Başbakan Erdoğan başta olmak üzere AKP kurmayları, neden planlı-münavebeli biçimde bir dem Cumhurbaşkanı ile, bir dem Genelkurmay ile, bir dem Yargıtay ile atışarak ve kapışarak Türkiye'yi düşük yoğunluklu gerilimlere mahkum ediyorlar? Bu sürtüşme, "yeni bir mağduriyet senaryosu"yla vatandaşı seçimde avlamak ekseninde güya AKP'nin ekmeğine yağ sürüyor gibi olsa da, -artık milletimiz ayıktı- bu mağduriyet külünü yutmuyor. Ancak bu sürtüşmeler ve oyalanmalar asıl, işgalci ve PKK muhafızı ABD'nin, terörü besleyen AB'nin ve kana doymayan terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor; devlet ve milletimize de kan kaybettiriyor.Milletimize sunacakları hiçbir projeleri bulunmayan ve devleti bu badirelerden kurtaracak hiçbir modele sahip olmayan sağ veya sol partiler, bu düşük yoğunluklu gerilimlerde rol üstlenerek seçim namına vatandaştan güya pirim devşirmeye kalkışıyorlar? Bu süreçte devlet-millet bütünlüğü yok oluyor, millet ve devlet onurumuz örseleniyor, başımız çuvaldan kurtulmuyor, ayağımızın altından topraklarımız kayıyor, etrafımızı kuşatan ateş çemberi daralıyor; AB ve ABD destekli teröre ise yine eski günler gibi can üstüne can veriyoruz. Bu vaziyet, asla geçiştirilemeyecek ve asla hiçbir AB ve ABD yanlısı politikacının insafına terk edilemeyecek kadar ciddi ve vahim bir gidişattır. Bu vahim gidişatı "demokratik teamüller" çerçevesinde hayra çevirecek yüreğe, yerli projelere, milli programa ve modele sahip tek siyasi parti BTP'dir. Devlet ve milletin kurtuluşu için, demokratik olarak ya bu sefer BTP diyeceğiz; ya da bu sefer BTP diyeceğiz? Böylesi vahim süreçte BTP'nin çözümü haricindeki şık, demokratik bir şık olmaz; dolayısıyla onu ifade etmek bize düşmez.