Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayı itibarıyla yıllık enflasyon oranını yüzde 14,60 olarak açıkladı. Bildiğiniz gibi, belirlenen ürün ve hizmetlerden bir enflasyon sepeti oluşturuluyor ve buna göre bir enflasyon rakamı ortaya çıkıyor.
Aralık 2020'de enflasyon sepetine 418 madde alındı; bunların 98'inin fiyatı düştü, 36'sının fiyatında bir değişim olmadı, 284 maddenin ise fiyatı arttı.
Öncelikle karnını bile doyurmakta zorlanan asgari ücretli ve emekliler için, ya da yoksulluk sınırının çok altında maaş alan memurlar için bu sepette bulunan 418 maddenin ne kadarı gerçekçi?
Her zaman ifade ediyoruz, masa başında enflasyon rakamlarını çok daha düşük göstermek mümkün. Buna göre ürün seçersiniz, enflasyonu yüzde 10 da çıkartırsınız, yüzde 5 de, hatta yüzde 1 de. Ama bu neyi değiştirecek, kimi ikna edecek?
TÜİK'e bir şey demiyoruz, diğer kapitalist ülkelerde de uygulanan bir hesaplama yöntemini kullanıyor olabilir ama biz diyoruz ki, bu hesaplama yöntemi asgari ücretlinin, memurun, emeklinin markette, pazarda maruz kaldığı gerçek enflasyonla örtüşmüyor.
Bir ekonomistin aynı market ve aynı markalı ürünler üzerinden Ocak 2020 ve Aralık 2020 fiyatlarını mukayese eden çalışmasının sonuçlarını size aktaralım:
2 litrelik ayçiçek yağı 18,90 liradan 33,95 liraya yükseldi, yüzde 80 artış.
Yani bir asgari ücretlinin maaşı ayçiçeği yağı karşısında 1 yılda yüzde 80 eridi.
Devam edelim.
10 kilo un 20,95 liradan, 35,90 liraya;
1 paket makarna 1,75 liradan, 2,25 liraya;
1,5 kilo salça 12,25 liradan 14,95 liraya;
1 litre süt 4,25 liradan 5,25 liraya;
800 gram beyaz peynir, 21,95 liradan 29,75 liraya;
400 gram yeşil zeytin 5,95 liradan 9,95 liraya;
Bütün tavuğun kilogram fiyatı 8,45 liradan 12,95 liraya;
Yumurtanın kolisi 9,95 liradan 22,95 liraya;
1 kilo çay 25,95 liradan 30,95 liraya;
2,5 kiloluk toz şeker 11,95 liradan 14,45 liraya;
1 kilogram bulgur 5,45 liradan 7,75 liraya yükseldi.
Gördüğünüz gibi en temel gıda maddelerinde yüzde 100'lere varan artışlar var.
Asgari ücretli ve emekliyi de en çok bu gıda fiyatları ilgilendiriyor.
Sebzede, meyvede fiyat artışları böyleyken, yüzde 14,6 gibi bir enflasyon rakamı çıkarmak, ardından da memurun, emeklinin, asgari ücretlinin maaşlarında buna göre bir zam oranı belirlemek hiç de doğru bir ekonomik yaklaşım değildir.
Üstelik Merkez Bankası (MB) üst üste faizleri artırırken.
Malum, son iki Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi yüzde 10,25'ten yüzde 17'ye çıkartıldı. Elbette ki bu, bankalar arası faiz oranı. Bunun üreticiye ve tüketiciye yansıması çok daha fazla. Tüketici kredileri yüzde 24'ler seviyesine çıkarken, üreticilerin maruz kaldığı faiz oranı yüzde 35-40'lar seviyesinde.
Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın her zaman ifade ettiği bir gerçek vardır; enflasyon rakamı asla faiz oranının altında olamaz, çünkü sanayici, üretici maruz kaldığı bu faizi maliyetlerine eklemek ve bunu ürün fiyatlarına yansıtmak zorundadır.
Politika faizinin bile yüzde 17 olduğu bir atmosferde enflasyon gerçek manada asla yüzde 14,6 olamaz. Eğer üretici en iyi ihtimalle yüzde 35 faizle finansa ulaşabiliyorsa, ürününe an az yüzde 40 zam yapmak zorundadır. Bu da enflasyonun genel anlamda en az yüzde 40'lar seviyesinde olmasıdır.
Durum buyken bir de MB Başkanı Naci Ağbal, enflasyonu yüzde 5'lere düşüreceğinden bashediyor. Sayın Ağbal'a en güzel cevabı Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel başkanı Hüseyin Baş vermişti. Sayın Baş sosyal medya hesabından yayımladığı mesajında şu dikkat çekici ifadeleri kullanmıştı:
"Merkez Bankası faizleri artırdıkça artırıyor. Bir yandan da enflasyon hedefimiz yüzde 5 diyorlar. Hani faiz sebep enflasyon sonuçtu? Denklemi ters yazınca doğruyu bulacaklarını sanıyorlar. Çözüm deneme-yanılma ekonomisi değil, Milli Ekonomi Modeli'dir."
Kapitalist sistemde faiz sistemin merkezindedir. Enflasyonu doğuran temel etken ise maliyetleri artırdığı için faizdir. Ve Türkiye gibi ekonomik bağımlılığı olan ülkelerde olduğu gibi kapitalist ekonomi şartları ekonomiye büyük darbe vurmakta ve faizlerin zorunlu olarak yükselmesine yol açmaktadır. Faizler arttıkça enflasyon da mutlaka artacaktır.
Ama masa başında sadece enflasyonu düşürmeye odaklanıp, enflasyonu doğuran sebepleri ortadan kaldırmadığınızda bu üreticinin de tüketicinin de büyük zarar görmesine neden olmaktadır.
Enflasyonla mücadele adı altında yürütülen fiyat baskılamaları üreticileri zarara sokarken, masa başında düşük gösterilen enflasyon rakamları da çalışanların maaşlarını günbegün eritmektedir.
Çare; Hüseyin Baş'ın dediği gibi sistem değişikliğidir.
Milli Ekonomi Modeli, emek ve üretim karşılığı senyorajı devreye koyarak üreticiye devlet eliyle sıfır faizli kredi imkanı sunmaktadır.
Faizlerin sıfır olması, ayrıca diğer üretim maliyetlerinin yerli imkânlarla aşağıya çekilmesiyle maliyet enflasyonu ortadan kalkacağından fiyat artışları bitecektir.
Bu da sıfır enflasyon demektir. Çözüm budur.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024