FATİH KIVIK: Son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız

Son çağın bilgesi, büyük İslam âlimi; ilim, fikir, siyaset, dava ve gönül adamı; Ehl-i Beyt külliyatının müellifi, Mili Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş hocamızı vuslatının 3. yılında rahmet, minnet ve hürmetle yâd ediyorum.

Eskilerin kullandığı bir ifade vardır, denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa gene de hocamızın vasıf, sıfat ve unvanlarını yazmakla bitiremeyiz. Allah'ın Türk milletine haddizatında tüm insanlığa ihsan ettiği muhterem Hocamızı anmanın ötesinde anlayabilmeyi bizlere nasip etsin. 

Ne mutlu sizlere ve bizlere ki onunla aynı zaman diliminde yaşadık, onunla aynı havayı teneffüs ettik, onunla aynı toprağa bastık. Çoğumuz onunla aynı sofrada bulunduk, misafiri olduk, ekmeğini yedik. Zaman zaman övgüsüne mazhar olduk, zaman zaman fırçasına… Şu bir hakikat ki bu dünyadaki en büyük payemiz ona talebe olmaktır. Ve ömrümüzün sonuna kadar da ona layık talebe olabilmek ve onunla buluşacağımız ana kadar bu payeyi boynumuzdan çıkarmadan ilahi huzura varabilmek, inanın ki en büyük sermayemiz olacaktır. 

Bu mahdut sürede onu anlatmak demek, bir anda binlerce yıllık Türk-İslam medeniyetini anlatabilmek gibi bir şey… O Türk tarih sahnesine çıktığı andan son anına kadar bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle birliği beraberliği, kardeşliği anlattı. İnsanları Hakk'a hakikate taşıyabilmek için hep köprü oldu. Hatırlarsınız 1998 Urfa dinlerarası diyalog sempozyumunda kapanış konuşmasını: "Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı bir manzarada yanan bir Türkiye var. Ama korkmaz İbrahim olan Nemrut un ateşinden" ifadesi bir manifesto idi. Evet, o İbrahimî duruşuyla Türk milletini korumaya çalışırken, millet de sanki ateşe uçuşan kelebekler gibi ateşe koşuyor, o da bıkmadan usanmadan insanları kurtarmaya çalışıyordu. 

Afyon konuşmasında dağa çıkan gence bile sahip çıkmış "Ağlarım, ona dua ederim, ya rabbi evladımı bu beladan sen kurtar." Niyazı onun bu millete bakışının bir baba şefkatiyle olduğunu gösteriyordu. Evet, o bu çalışmayı yapmamış olsaydı belki birçoğumuz dinden çıkmış, vatanımızı kaybetmiştik. Evet, onu tam anlamıyla dinleyebilmiş ve anlayabilmiş olsaydık 15 Temmuzlar olmayacaktı. Herkes FETÖ elbaşıyla aynı karede yer alabilmek için yarışa girdikleri bir düzlemde onun Avrupa ajanı olduğunu, boynunda haç olduğunu en yüksek perdeden söylemişti. Hem de FETÖ'nün yargıda, siyasette her alanda en güçlü olduğu dönemde… Onun bu ALİ duruşunun neticesinde nasibi olanlar olayları gördü ve özellikle DİYALOG tuzağına düşmedi. 

Dünyada ilk defa 12 imamın tamamını kaleme alıp Şii ve Sünni dünyayı ilk defa bir araya getiren ve kardeş yapan asırlık oyunu bozan kişidir HAYDAR BAŞ. Yazdığı Ehl-i Beyt külliyatı ve hamiliğini yaptığı uluslararası Ehl-i Beyt sempozyumlarıyla, asırlardır devam eden Şii-Sünni ayrılığına son verdi.

2005 yılında uluslararası bir kongreyle dünyaya deklare ettiği Milli Ekonomi Modeli'yle, kapitalizm ve sosyalizmi sessiz bir devrimle tarihe gömdü.

Türk kelimesinin anayasadan çıkarılma çalışmalarının yapıldığı dönemde, Türk kelimesinin ve TC kelimelerinin tabelalardan kamudan söküldüğü, andımızın kaldırıldığı bir dönemde Türk düşmanı olarak bilinen Viladimir Jirinovski'ye kendi odasında, Rusya'nın Duma'sında, Rusya'nın göbeğinde "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" dedirten Türk'ün adıdır HAYDAR BAŞ.

Yıllardır dinsiz ve deccal yaftasına maruz bırakılan Atamızı bu yaftadan kurtaran ve dindar olduğunu ispatlayan ve Ehl-i Beyt sulbundan geldiğini ispat eden insanın adıdır HAYDAR BAŞ. Gökkubbe çadırımız güneş bayrağımız, diyen atası Oğuz Kaan'dan sancağı devralıp kâinat devleti kuracağım diyenin adıdır HAYDAR BAŞ.

Bu tespitleri sabaha kadar sürdürebiliriz.

Anadolu'yu karış karış gezdi… Görevini hakkıyla yaptı… Tamamladı… Ve gitti… Şahidiz…

VAR MISINIZ diye sorardı. Son nefesimize kadar hep VAR olacağız.