İsrail, işgal ettiği Filistin'de uzun zamandan beri soykırım uyguluyor. Son bir yılda 1400'ü aşkın Filistinliyi öldürdü. Şimdi ise buldozerlerle, tanklarla ezip geçiyor, masum insanları silip süpürüyor. Filistinlilerin kökünü kazıyıp kendisine yer açıyor. Hem de dünyanın gözünün içine baka baka.
Özellikle ABD başta olmak üzere dünya kamuoyunun ve tabii Türkiye'nin bölgedeki işgale karşı gösterdiği tepki, adeta İsrail'e aheste aheste Filistin nüfusunu azaltması şeklinde bir tavsiye gibi algılanıyor. En azından İsrail böyle algılıyor; Şaron'un rahatlığı bundan.
Davosçulardan al haberi
İsrail'in işgaline ABD'nin tepkisinin ne olup olmadığını üç kişinin ahvalinden gözlemleyebilirsiniz. İsmail Cem, Tayyip Erdoğan ve Kemal Derviş'ten. Her üçü de Ocak ayı sonunda Davos toplantıları bahanesiyle ABD'de görücüye çıktı. En güncel lobisel seanslardan geçenler onlar. Orada Filistin konusu da gündeme geldi; beyin jimnastikleri yapıldı. Zihinsel kodlar ayarlandı.
Cem ile Erdoğan'ın tepkileri birbirine çok yakın. Kuşatma altındaki Arafat'a önceki gün adeta Bush'un ağzıyla tavsiyelerde bulunan Cem, Meclis oturumunda Madrid ve Oslo belgelerinin altüst edilmesi sebebiyle İsrail'deki işgal karşısında "yeni bir konferans daha" toplanmasını salık verdi. İsrail tanklarıyla kuşatılmış sığınakta Arafat aç-susuz patatese talim ederken, Filistin halkı paletlerin altında can çekişirken Cem, konferans tertibinden bahsetti TBMM'de. Yaptırımdan söz açmadı. İsrail ile ilişkilerimizi gözden geçirmeye yanaşmadı.
İlişkilerin bozulmasını
istemeyen değişimci
Aynı şekilde Emek Platformu ile görüşmesinde "Bir dönem mazlum durumundaki Musevilerin, zulmeden durumuna geçmelerinin anlamlı olduğunu" belirten Recep Tayyip Erdoğan'ın "İsrail ile diplomatik ilişkilerin askıya alınması görüşleri ortaya atıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna verdiği "Bu şekildeki yaklaşımı ben şahsen düşünmüyorum" cevabı, en az Cem'in tavrı kadar manidardır. Dolayısıyla ihale iptal edilsin ve sair türden beyanatlar, tabanın nabzına uygun şerbet kabilinden refleksler olarak ortada kalmaktadır.
Görünen köy kılavuz istemez; Kemal Derviş'in tepkisi de Cem ve Erdoğan'ın bu benzeş tavrının biraz daha ekonomik literatürle "İsrail'e yaptırım uygularsak ABD ve IMF, kredi musluklarını kapatır" şeklinde ifadesinden başkası olmaz herhalde.
Bu global çizgiler, maalesef IMF'nin parasına mahkum Ankara'nın İsrail politikasının tonları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye tepkisiz bekliyor. Daha doğrusu, İsmail Cem'in ifadesiyle Türkiye ABD'nin tepkisini gözetliyor. Niye?
Korkarım, o tepkiye göre vaziyet alma niyeti var da ondan.
Arafat'a kaç, İsrail'e tut komutu
İsrail'e göz yumarak bir bağlamda işgalin ortağı olan ABD'nin niyeti ise kurmaylarının tepkilerinin satır aralarında saklı. ABD'nin projesi, bölgedeki Filistin nüfusunu ve varlığını azaltmak, yanısıra Filistin lideri Yaser Arafat'a Filistin dışında güya güvenli bir yer bulmak. Arafat'a kaçacak delik göstermek; dolayısıyla İsrail'in "işgal ettiği topraklarda haklı", Filistinlilerin "kendi vatanlarında haksız" olduğunu kendi elleriyle perçinlemek... Böylece daha güçlü bir İsrail için daha rahat bir zemin hazırlamak.
ABD yetkilileri Arafat'ı Filistin'den sürgün etmek için Fas ile temasa geçtiler bile. Fakat Arafat direniyor, zorluk çıkartıyor; Bush'un Arafat'a sitemi ve "öncelikle kamondolarına sahip ol" türünden tehditvari akıl vermesi bundan.
CIA'nın görevi ikna etmek
Bu arada CIA, işgal bölgelerinde İsrail'e karşı direnen Filistinlileri ikna ederek İsrail ordusuna teslim ediyor. Ramallah'taki Filistin güvenlik şefi Cibril el Recep'in karargahına taarruz eden İsrail ordusuna karşı direnen 300 Filistinli muhafız, önceki gün akşam saatlerinde CIA'in girişimiyle İsrail askerlerine teslim oldu. ABD'nin hizmeti de işte bu.
Hülasa, gidişat etnik bir temizliği andırıyor. Nitekim DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan bölgedeki gidişatın etnik temizliğe doğru olduğu uyarısında bulunarak Bush'un bu konuya "fikrini, yüreğini, enerjisini" koymadığını belirtiyor. Belki de "fikrini, yüreğini ve gizli enerjisini" koyuyor; onu İsrail bilir.
Hani, 11 Eylül itibarıyla küresel aktörler, teröre karşı ittifak oluşturmuşlardı? Oluşturdular... Doğru.
Terör tanımlamaları farklı
Ama terörün tanımlamasında Batı ve bizim medeniyetimiz arasında fark var. ABD'ye göre terör, ABD'ye, İsrail'e veya bir başka Haçlıya yönelik taarruzlardır. Avrupa'ya göre de böyle. Dolayısıyla İsrail'in Filistinlilere, PKK'nin milletimize yönelik tarruzları terör suçuna girmiyor. Bu sebeple ABD, İsrail'in işgaline de tınmıyor, PKK'yı da terörist olarak görmüyor. Maalesef Davos'ta görücüye çıkan yeniyetme mandacı bazı politikacılarımızın "değişime uğramış terör tanımlamaları"nın gereği de, arasıra İsrail kınansa bile büyük nasihatın Filistinlilere ve Arafat'a verilmesi şeklindedir.
Bizim medeniyetimize göre ise nâhak yere her kıyım terördür; hele de savunmasız masumlara dokunmak, yaşlılara, kadınlara, kimsesizlere, çocuklara ve hatta yeşilliğe bile dokunmak terörün dik alasıdır. Adalet de haklıya hakkını vermek, haksıza da haddini bildirmektir. Biz, Prof. Dr. Haydar Baş beyden böyle öğrendik, ecdadımızın hayatında bunları gördük.
Türk inisiyatifi olmadan barış zor
Türkiye, geçtiği zor sürece rağmen IMF'nin kredi musluğunun "tısssss sesi" korkusuyla bölgesinde "adaletten yana" tavır koymak yerine "güçten yana" tavır alırsa, Filistinliler bir yana öncelikle kendisine karşı tarihinin en büyük haksızlığını yapmış olur. Kendi misyonuna karşı affı zor bir yanlış işlemiş olur. Bu haksızlığa düşmemek için Filistin'i işgal eden İsrail'e en ağır yaptırımları uygulamak ve dünya komuoyuna uygulatmak üzere Türkiye'nin derhal akl-ı selim kararlar alması kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, dünya barışı için Türk inisiyatifi şarttır.
Özellikle ABD başta olmak üzere dünya kamuoyunun ve tabii Türkiye'nin bölgedeki işgale karşı gösterdiği tepki, adeta İsrail'e aheste aheste Filistin nüfusunu azaltması şeklinde bir tavsiye gibi algılanıyor. En azından İsrail böyle algılıyor; Şaron'un rahatlığı bundan.
Davosçulardan al haberi
İsrail'in işgaline ABD'nin tepkisinin ne olup olmadığını üç kişinin ahvalinden gözlemleyebilirsiniz. İsmail Cem, Tayyip Erdoğan ve Kemal Derviş'ten. Her üçü de Ocak ayı sonunda Davos toplantıları bahanesiyle ABD'de görücüye çıktı. En güncel lobisel seanslardan geçenler onlar. Orada Filistin konusu da gündeme geldi; beyin jimnastikleri yapıldı. Zihinsel kodlar ayarlandı.
Cem ile Erdoğan'ın tepkileri birbirine çok yakın. Kuşatma altındaki Arafat'a önceki gün adeta Bush'un ağzıyla tavsiyelerde bulunan Cem, Meclis oturumunda Madrid ve Oslo belgelerinin altüst edilmesi sebebiyle İsrail'deki işgal karşısında "yeni bir konferans daha" toplanmasını salık verdi. İsrail tanklarıyla kuşatılmış sığınakta Arafat aç-susuz patatese talim ederken, Filistin halkı paletlerin altında can çekişirken Cem, konferans tertibinden bahsetti TBMM'de. Yaptırımdan söz açmadı. İsrail ile ilişkilerimizi gözden geçirmeye yanaşmadı.
İlişkilerin bozulmasını
istemeyen değişimci
Aynı şekilde Emek Platformu ile görüşmesinde "Bir dönem mazlum durumundaki Musevilerin, zulmeden durumuna geçmelerinin anlamlı olduğunu" belirten Recep Tayyip Erdoğan'ın "İsrail ile diplomatik ilişkilerin askıya alınması görüşleri ortaya atıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna verdiği "Bu şekildeki yaklaşımı ben şahsen düşünmüyorum" cevabı, en az Cem'in tavrı kadar manidardır. Dolayısıyla ihale iptal edilsin ve sair türden beyanatlar, tabanın nabzına uygun şerbet kabilinden refleksler olarak ortada kalmaktadır.
Görünen köy kılavuz istemez; Kemal Derviş'in tepkisi de Cem ve Erdoğan'ın bu benzeş tavrının biraz daha ekonomik literatürle "İsrail'e yaptırım uygularsak ABD ve IMF, kredi musluklarını kapatır" şeklinde ifadesinden başkası olmaz herhalde.
Bu global çizgiler, maalesef IMF'nin parasına mahkum Ankara'nın İsrail politikasının tonları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye tepkisiz bekliyor. Daha doğrusu, İsmail Cem'in ifadesiyle Türkiye ABD'nin tepkisini gözetliyor. Niye?
Korkarım, o tepkiye göre vaziyet alma niyeti var da ondan.
Arafat'a kaç, İsrail'e tut komutu
İsrail'e göz yumarak bir bağlamda işgalin ortağı olan ABD'nin niyeti ise kurmaylarının tepkilerinin satır aralarında saklı. ABD'nin projesi, bölgedeki Filistin nüfusunu ve varlığını azaltmak, yanısıra Filistin lideri Yaser Arafat'a Filistin dışında güya güvenli bir yer bulmak. Arafat'a kaçacak delik göstermek; dolayısıyla İsrail'in "işgal ettiği topraklarda haklı", Filistinlilerin "kendi vatanlarında haksız" olduğunu kendi elleriyle perçinlemek... Böylece daha güçlü bir İsrail için daha rahat bir zemin hazırlamak.
ABD yetkilileri Arafat'ı Filistin'den sürgün etmek için Fas ile temasa geçtiler bile. Fakat Arafat direniyor, zorluk çıkartıyor; Bush'un Arafat'a sitemi ve "öncelikle kamondolarına sahip ol" türünden tehditvari akıl vermesi bundan.
CIA'nın görevi ikna etmek
Bu arada CIA, işgal bölgelerinde İsrail'e karşı direnen Filistinlileri ikna ederek İsrail ordusuna teslim ediyor. Ramallah'taki Filistin güvenlik şefi Cibril el Recep'in karargahına taarruz eden İsrail ordusuna karşı direnen 300 Filistinli muhafız, önceki gün akşam saatlerinde CIA'in girişimiyle İsrail askerlerine teslim oldu. ABD'nin hizmeti de işte bu.
Hülasa, gidişat etnik bir temizliği andırıyor. Nitekim DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan bölgedeki gidişatın etnik temizliğe doğru olduğu uyarısında bulunarak Bush'un bu konuya "fikrini, yüreğini, enerjisini" koymadığını belirtiyor. Belki de "fikrini, yüreğini ve gizli enerjisini" koyuyor; onu İsrail bilir.
Hani, 11 Eylül itibarıyla küresel aktörler, teröre karşı ittifak oluşturmuşlardı? Oluşturdular... Doğru.
Terör tanımlamaları farklı
Ama terörün tanımlamasında Batı ve bizim medeniyetimiz arasında fark var. ABD'ye göre terör, ABD'ye, İsrail'e veya bir başka Haçlıya yönelik taarruzlardır. Avrupa'ya göre de böyle. Dolayısıyla İsrail'in Filistinlilere, PKK'nin milletimize yönelik tarruzları terör suçuna girmiyor. Bu sebeple ABD, İsrail'in işgaline de tınmıyor, PKK'yı da terörist olarak görmüyor. Maalesef Davos'ta görücüye çıkan yeniyetme mandacı bazı politikacılarımızın "değişime uğramış terör tanımlamaları"nın gereği de, arasıra İsrail kınansa bile büyük nasihatın Filistinlilere ve Arafat'a verilmesi şeklindedir.
Bizim medeniyetimize göre ise nâhak yere her kıyım terördür; hele de savunmasız masumlara dokunmak, yaşlılara, kadınlara, kimsesizlere, çocuklara ve hatta yeşilliğe bile dokunmak terörün dik alasıdır. Adalet de haklıya hakkını vermek, haksıza da haddini bildirmektir. Biz, Prof. Dr. Haydar Baş beyden böyle öğrendik, ecdadımızın hayatında bunları gördük.
Türk inisiyatifi olmadan barış zor
Türkiye, geçtiği zor sürece rağmen IMF'nin kredi musluğunun "tısssss sesi" korkusuyla bölgesinde "adaletten yana" tavır koymak yerine "güçten yana" tavır alırsa, Filistinliler bir yana öncelikle kendisine karşı tarihinin en büyük haksızlığını yapmış olur. Kendi misyonuna karşı affı zor bir yanlış işlemiş olur. Bu haksızlığa düşmemek için Filistin'i işgal eden İsrail'e en ağır yaptırımları uygulamak ve dünya komuoyuna uygulatmak üzere Türkiye'nin derhal akl-ı selim kararlar alması kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, dünya barışı için Türk inisiyatifi şarttır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019