8 Şubat 1919'da Fransız General d'Esperey, İstanbul'dan Beyoğlu'na doğru bir zafer alayı düzenlemişti. Fatih'in İstanbul'u fethederken bindiği beyaz atı anımsatırcasına beyaz bir ata binen d'Esperey'e, atın her iki yanında yürüyen iki zenci eşlik ediyordu. Kendisini karşılayan Osmanlı bandosunu, atını ürküttüğü için kırbacını sallayarak ve "sus" diye bağırarak durdurmuş ve Dolmabahçe Sarayı'na oturmak istediğini belirterek Padişahın oradan uzaklaştırılmasını istemişti?
İstanbul sokaklarında her gün gövde gösterisi yapan işgal güçleri sadece sokaklarda gösterişli yürüyüşler yapmakla kalmamış, her fırsatta Müslüman Türkleri de aşağılamıştır. "Herhangi bir İtilaf subayı beğendiği yeri, evi zorla boşalttırıyor, eşyalarına el koyuyor ve buraya yerleşiyordu. İstanbul'da artık konut dokunulmazlığı, aile gizliliği diye bir şey kalmamıştı. İstanbul'a, İtilaf donanmasıyla birlikte gelen Yunan savaş gemileri, Hıristiyanlar özellikle de Rumlar arasında ayrıca taşkınlıklara yol açmıştı. Yunan bahriye askerlerinin İstanbul'da görülmesi, Beyoğlu sokaklarının Yunan bayraklarıyla donatılması, hemen tüm Rumların yakalarına önceden hazırlanmış rozetler, kokartlar takmalarına, gösteriler yapılmasına yol açmıştı. Her gün yüzlerce kayık, motor, çatan içinde Türkiyeli Rumlar, büyük kafileler halinde Yunan savaş gemilerini ziyarete gidiyor, bu gemilere armağanlar, çiçekler yağdırıyorlardı. İstanbul sokaklarında hele Galata ve Beyoğlu'nda yerli Rumların sevinci bir azgınlık halini almıştı." (İlhami Soysal'ın "İşbirlikçiler" kitabından) O günlerde İstanbul'da bulunan Halide Edip Adıvar, "Türk'ün Ateşle İmtihanı" kitabında şöyle diyordu;"? Türkleri tevkif ediyor, cezalara çarpıtıyor ve bazen de müttefik merkezlerinde fena halde dövüyorlardı. Evler zorla sahiplerinin ellerinden alınıyor, içerdekiler dışarıya atılıyordu. Müttefik tercümanlarının umumiyetle azınlıklardan olması tabii onlara karşı çok kötü bir his uyandırıyordu. Bu durum bilhassa sakin yaşamaya alışmış olan İstanbulluları çileden çıkarıyordu. Fesler, kadın peçeleri yırtılıyor ve bütün bunlara karşı şehir halkı çok vakur ve sakin davranıyordu." 7 Şubat 1919'da İstanbul'a gelen İngiliz Komutanı Allenby, Osmanlı dışişleri bakanını ayağına çağırarak hazırladığı 12 maddelik istek (emir) listesini verir.Bu istekler, Altıncı Kolordu Komutanı Ali İhsan Paşa görevden alınması, altıncı Ordu'nun tüm silahlarının toplanıp İngilizlere verilmesi, halkın elindeki silahların toplanması, jandarmadan silahların alınıp, terhis edilmesi, Allenby'in davranışlarından memnun olmadığı memurların derhal işten atılması, Ermenilere mal ve toprak verilmesi, her türlü asayiş kararının kendince verilmesi, Konya'nın doğusundaki bütün demiryolları İngilizlerin denetimi altında bulunması, haberleşme hatlarının İngilizlerin kontrolünde olması, Allenby'in (İngilizlerin) istediği yerleri işgal etmek hak ve özgürlüğüne sahip olduğunun kabul edilmesi gibi. İngilizler kısa sürede İstanbul'daki bütün önemli devlet kurumlarına el koymuşlar, Ermeni olaylarına karıştıkları iddiasıyla bütün "vatanseverleri" ve "İttihatçıları" tutuklatıp önce Bekirağa Zindanı'na sonra da Malta Adası'na sürgün ettirmişlerdi.Sözde Ermeni Soykırımına karıştığı iddiasıyla Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'i tutuklatarak halkın gözleri önünde Beyazıt Meydan'ında idam ettirmişler, halk ve medya üzerinde her daim korku salmaya devam etmişlerdi. (Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Talanları)İstanbul'un resmi olarak işgal edilmesinin ardından M. Kemal, itilaf devletlerine protestolar göndermişti. Bu protestoların bir bölümünde şöyle diyordu M. Kemal;"(Bizler) İstiklalimizi korumak için giriştiğimiz kavganın kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşamak hakkından mahrum edemeyeceğine inanmış bulunuyoruz.İstanbul'un işgali olayında doğacak bütün mesuliyete son bir defa olarak dünyanın nazari dikkatini çekeriz. Davamızın haklılığı ve kutsallığı, bu güç günlerde Allah'tan sonra en büyük yardımcımızdır" (Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 1978, s.53)Davasının kutsallığına inanan M. Kemal ve arkadaşları, Anadolu'dan Haçlıları defettiği gibi Galata Kulesindeki Fransız bayrağını indirdi ve o bütün Haçlılara, Dolmabahçe'de göndere çektirdiği Türk Bayrağını selamlatarak 'geldikleri gibi gönderdi.'Şimdi tarih 2016 ve sen, Atatürk'ü inkar ediyor hatta iftiralara muhatap ediyorsun. Sonra da İstanbul'un fethini siyasi şov mantığıyla kutluyorsun. Unutulmasın! 1923'e, 1918'e, gitmeden, Haçlılara, Türk Bayrağını selamlatmadan direkt 1453'e gitmeye kalkarsan kendini, Haçlı kucağında bulursun.
İstanbul sokaklarında her gün gövde gösterisi yapan işgal güçleri sadece sokaklarda gösterişli yürüyüşler yapmakla kalmamış, her fırsatta Müslüman Türkleri de aşağılamıştır. "Herhangi bir İtilaf subayı beğendiği yeri, evi zorla boşalttırıyor, eşyalarına el koyuyor ve buraya yerleşiyordu. İstanbul'da artık konut dokunulmazlığı, aile gizliliği diye bir şey kalmamıştı. İstanbul'a, İtilaf donanmasıyla birlikte gelen Yunan savaş gemileri, Hıristiyanlar özellikle de Rumlar arasında ayrıca taşkınlıklara yol açmıştı. Yunan bahriye askerlerinin İstanbul'da görülmesi, Beyoğlu sokaklarının Yunan bayraklarıyla donatılması, hemen tüm Rumların yakalarına önceden hazırlanmış rozetler, kokartlar takmalarına, gösteriler yapılmasına yol açmıştı. Her gün yüzlerce kayık, motor, çatan içinde Türkiyeli Rumlar, büyük kafileler halinde Yunan savaş gemilerini ziyarete gidiyor, bu gemilere armağanlar, çiçekler yağdırıyorlardı. İstanbul sokaklarında hele Galata ve Beyoğlu'nda yerli Rumların sevinci bir azgınlık halini almıştı." (İlhami Soysal'ın "İşbirlikçiler" kitabından) O günlerde İstanbul'da bulunan Halide Edip Adıvar, "Türk'ün Ateşle İmtihanı" kitabında şöyle diyordu;"? Türkleri tevkif ediyor, cezalara çarpıtıyor ve bazen de müttefik merkezlerinde fena halde dövüyorlardı. Evler zorla sahiplerinin ellerinden alınıyor, içerdekiler dışarıya atılıyordu. Müttefik tercümanlarının umumiyetle azınlıklardan olması tabii onlara karşı çok kötü bir his uyandırıyordu. Bu durum bilhassa sakin yaşamaya alışmış olan İstanbulluları çileden çıkarıyordu. Fesler, kadın peçeleri yırtılıyor ve bütün bunlara karşı şehir halkı çok vakur ve sakin davranıyordu." 7 Şubat 1919'da İstanbul'a gelen İngiliz Komutanı Allenby, Osmanlı dışişleri bakanını ayağına çağırarak hazırladığı 12 maddelik istek (emir) listesini verir.Bu istekler, Altıncı Kolordu Komutanı Ali İhsan Paşa görevden alınması, altıncı Ordu'nun tüm silahlarının toplanıp İngilizlere verilmesi, halkın elindeki silahların toplanması, jandarmadan silahların alınıp, terhis edilmesi, Allenby'in davranışlarından memnun olmadığı memurların derhal işten atılması, Ermenilere mal ve toprak verilmesi, her türlü asayiş kararının kendince verilmesi, Konya'nın doğusundaki bütün demiryolları İngilizlerin denetimi altında bulunması, haberleşme hatlarının İngilizlerin kontrolünde olması, Allenby'in (İngilizlerin) istediği yerleri işgal etmek hak ve özgürlüğüne sahip olduğunun kabul edilmesi gibi. İngilizler kısa sürede İstanbul'daki bütün önemli devlet kurumlarına el koymuşlar, Ermeni olaylarına karıştıkları iddiasıyla bütün "vatanseverleri" ve "İttihatçıları" tutuklatıp önce Bekirağa Zindanı'na sonra da Malta Adası'na sürgün ettirmişlerdi.Sözde Ermeni Soykırımına karıştığı iddiasıyla Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'i tutuklatarak halkın gözleri önünde Beyazıt Meydan'ında idam ettirmişler, halk ve medya üzerinde her daim korku salmaya devam etmişlerdi. (Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Talanları)İstanbul'un resmi olarak işgal edilmesinin ardından M. Kemal, itilaf devletlerine protestolar göndermişti. Bu protestoların bir bölümünde şöyle diyordu M. Kemal;"(Bizler) İstiklalimizi korumak için giriştiğimiz kavganın kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşamak hakkından mahrum edemeyeceğine inanmış bulunuyoruz.İstanbul'un işgali olayında doğacak bütün mesuliyete son bir defa olarak dünyanın nazari dikkatini çekeriz. Davamızın haklılığı ve kutsallığı, bu güç günlerde Allah'tan sonra en büyük yardımcımızdır" (Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 1978, s.53)Davasının kutsallığına inanan M. Kemal ve arkadaşları, Anadolu'dan Haçlıları defettiği gibi Galata Kulesindeki Fransız bayrağını indirdi ve o bütün Haçlılara, Dolmabahçe'de göndere çektirdiği Türk Bayrağını selamlatarak 'geldikleri gibi gönderdi.'Şimdi tarih 2016 ve sen, Atatürk'ü inkar ediyor hatta iftiralara muhatap ediyorsun. Sonra da İstanbul'un fethini siyasi şov mantığıyla kutluyorsun. Unutulmasın! 1923'e, 1918'e, gitmeden, Haçlılara, Türk Bayrağını selamlatmadan direkt 1453'e gitmeye kalkarsan kendini, Haçlı kucağında bulursun.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sloganlarla avutulan kalabalıklar / 01.05.2024
- İlkelerine sahip çıkmayanlar bu millete sahip çıkamaz / 29.04.2024
- Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde İsrail / 28.04.2024
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- İlkelerine sahip çıkmayanlar bu millete sahip çıkamaz / 29.04.2024
- Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde İsrail / 28.04.2024
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024