İstanbul/Eminönü sahiline yolu düşenler bilirler, iskeleye yanaşmış irili-ufaklı tekneler, hareket edene kadar anonslarına devam ederler; "gel vatandaş gel, sen de gel, Boğaz seferimiz başlıyor, boğaz gezimize sen de katıl."
Adam, doldurabildiği kadar dolduruyor teknesini, bir o yakaya, bir bu yakaya uğrayarak bir-iki saat içinde boğaz tutunu tamamlayıp yanaşıyor iskelesine ve yeni yolcuları için tekrar anonslarına başlıyor.
Kendisine ihanet edildiği ve edilmeye de devam edildiği, ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından itiraf edilen "yeni İstanbul" göklere merdiven dayamış olan ucube gökdelenler arasından ne kadar seyredilebilirse artık?
Bu işin bir tarafı, ne kadar yazılsa-çizilse yine de azdır, ne diyelim; İstanbul'a kıyanlar utansın.
Bir de koskoca ülkeye ve koskoca seksen milyona ihanet edenler var ve bu ihanet sürsün diye oluşturulan gaflet denizinde kayıkçılık yapanlar var.
Daha önceki yazılarımızda sıkça hatırlatmıştık, ecdadımız Erzurum'da bir caminin mihrap tarafında "Gafleti çok olanın devleti yok olur" diye yazmış ve o yazıyı yüzyıllarca o duvardan indirmemişti.
Şimdilerde bu "gaflet denizinin kayıkçıları" çeşitli numaralarla, çeşitli cambaza bak oyunları ile ve muhtelif renklerdeki "elma şekerleri ile" kalabalıkları teknelere doldurup oynatıyorlar, sonra uyutuyorlar ve "biz istediğimiz zaman alkış tutacaksınız" diye tembih edip gaflet uykusuna yatırıyorlar.
Gaflet denizinin kayıkçılarının, hemen hemen her meslek gurubundan, her devlet kurumundan iştiraklerle oluştuğunu görebilirsiniz, her biri sürekli kitleleri "gaflet uykusuna" çağırmaktadırlar.
Bu kayıkçılardan birçoğu televizyonlarda "vur patlasın çal oynasın" türünden programlar yaparlar, birçoğu tartışma programı adı altında ama kitleleri uyutmaya yönelik, derin gaflete dalmasına yönelik programlar yaparlar, bir çoğu da aynı doğrultuda yazılar yazarlar ve bu kayıklara binenlerin çoğunu da ne yazık ki cami cemaatleri oluştururlar.
Gaflet denizinin kayıkçılarına aldanıp, onların çığırtkanlıklarına kanıp da kayığa binenler, memleket meselelerinden haberdar olamazlar, sofrasındaki lokmasından ve zeytininden kesilerek küresel tefecilere faiz olarak aktarıldığını bilemezler, duysalar da inanmazlar, dış politikada İsrail ve ABD ile aynı safta yer alındığı için bugün başımıza binbir çorap örüldüğü anlamaz, algılayamazlar, onların vazifesi ara-sıra gafletten uyandıklarında el çırpmaktan ibarettir.
Bir yolunu bulup, mikrofonu ele geçirip şu mısraları haykırsanız belki size eşlik bile edebilirler:
"Kayalar kıyıda dimdik dururken
Gaflet denizinde yüzenlere yuh
Dağ gibi dalgalar müthiş vururken
Gaflet denizinde yüzenlere yuh."
Adam, doldurabildiği kadar dolduruyor teknesini, bir o yakaya, bir bu yakaya uğrayarak bir-iki saat içinde boğaz tutunu tamamlayıp yanaşıyor iskelesine ve yeni yolcuları için tekrar anonslarına başlıyor.
Kendisine ihanet edildiği ve edilmeye de devam edildiği, ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından itiraf edilen "yeni İstanbul" göklere merdiven dayamış olan ucube gökdelenler arasından ne kadar seyredilebilirse artık?
Bu işin bir tarafı, ne kadar yazılsa-çizilse yine de azdır, ne diyelim; İstanbul'a kıyanlar utansın.
Bir de koskoca ülkeye ve koskoca seksen milyona ihanet edenler var ve bu ihanet sürsün diye oluşturulan gaflet denizinde kayıkçılık yapanlar var.
Daha önceki yazılarımızda sıkça hatırlatmıştık, ecdadımız Erzurum'da bir caminin mihrap tarafında "Gafleti çok olanın devleti yok olur" diye yazmış ve o yazıyı yüzyıllarca o duvardan indirmemişti.
Şimdilerde bu "gaflet denizinin kayıkçıları" çeşitli numaralarla, çeşitli cambaza bak oyunları ile ve muhtelif renklerdeki "elma şekerleri ile" kalabalıkları teknelere doldurup oynatıyorlar, sonra uyutuyorlar ve "biz istediğimiz zaman alkış tutacaksınız" diye tembih edip gaflet uykusuna yatırıyorlar.
Gaflet denizinin kayıkçılarının, hemen hemen her meslek gurubundan, her devlet kurumundan iştiraklerle oluştuğunu görebilirsiniz, her biri sürekli kitleleri "gaflet uykusuna" çağırmaktadırlar.
Bu kayıkçılardan birçoğu televizyonlarda "vur patlasın çal oynasın" türünden programlar yaparlar, birçoğu tartışma programı adı altında ama kitleleri uyutmaya yönelik, derin gaflete dalmasına yönelik programlar yaparlar, bir çoğu da aynı doğrultuda yazılar yazarlar ve bu kayıklara binenlerin çoğunu da ne yazık ki cami cemaatleri oluştururlar.
Gaflet denizinin kayıkçılarına aldanıp, onların çığırtkanlıklarına kanıp da kayığa binenler, memleket meselelerinden haberdar olamazlar, sofrasındaki lokmasından ve zeytininden kesilerek küresel tefecilere faiz olarak aktarıldığını bilemezler, duysalar da inanmazlar, dış politikada İsrail ve ABD ile aynı safta yer alındığı için bugün başımıza binbir çorap örüldüğü anlamaz, algılayamazlar, onların vazifesi ara-sıra gafletten uyandıklarında el çırpmaktan ibarettir.
Bir yolunu bulup, mikrofonu ele geçirip şu mısraları haykırsanız belki size eşlik bile edebilirler:
"Kayalar kıyıda dimdik dururken
Gaflet denizinde yüzenlere yuh
Dağ gibi dalgalar müthiş vururken
Gaflet denizinde yüzenlere yuh."
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024