Bazen özlediğiniz, özlemekten öteye sevdiğiniz insanları anımsar, onları bulmaya çalışırsınız… Bulduğunuzda ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını; insan denilen muammanın zaman içerisinde sizin anımsadığınız gibi kalmadığını, en küçük bir menfaat veya fikir çatışmasında düşmanınız olduğunu fark edersiniz.
Tarih, her zaman kendisine güvenilen hainlerin ihanet öykülerini dillendirse de siz bir türlü böyle bir ihtimali düşünmez, güven üzerine güven kuleleri inşa edersiniz. Bir gün kuleler yıkıldığında altında kalır, içinizin acıdığını hissedersiniz. İnsanlara olan güveniniz sarsılır. Mevcutlara bile temkinli yaklaşmaya, sevginizi esirgemeye, ilginizi azaltmaya başlarsınız.
Oysa bu yanlış bir davranıştır.
Aksine bu tür insanları sergilemeniz; onların aynı davranışları sergileyerek başkalarını kandırmalarına engel olmanız gerekir. Bu son derece insani bir davranıştır. Ne yazık ki, az da olsa her insanda sevgi gösterme, başkalarına güvenme, dürüstlüğüne inanma gibi mayasına ekilmiş olan hasletler vardır.
Aldatmak ve yanlış yapmak, bununla da yetinmeyip içindeki kini boşaltmak, kendisine iyilik yapanları bile ezip geçmek ise bazılarının fıtratında vardır. Huydur. Huy ise canın altındadır ve can çıkmadan huy çıkmaz. Pişmanlıklarına, aradan geçen zaman içinde yaptıklarından hicap duymalarına imkân ve ihtimal yoktur.
* * *
Türk insanı; ülkesini kuran bu uğurda canını veren, padişah olmayı ret ederek millet hâkimiyetine dayalı bir ulusal egemenlik kuran atalarına son derece saygılı bireylerdi. Onların heykellerine saldırmazlar, olmayacak hikâyelere inanmazlardı. Ortaya çıkışından uzunca bir süre sonra Müslümanlığı kabul etmesine rağmen dinlere karşı saygılıdır. Mevcut dinin kendine dayatılan geçmişin mesajlarına dair şüpheleri olsa bile herhangi bir olay karşısında söz söyletmez, saygısızlık edenlere izin vermezlerdi. Devlet otoritesine sadakat ise sokaktaki kurallara uymak ile başlar, üniformaya saygı gösterir, bunu yaparken çocuklarının asker veya polis olmasını isterlerdi. Memurlarının dürüstlüğünden kimse şüphe etmezdi.
Yargı kararları hiçbir dönemde tartışma konusu olmazdı.
Ne yazık ki, aradan geçen süreçte aramıza ekilen nifak tohumları dil, din, ırk ayrımlarını hortlatmaya, bölgelere göre insan ayrımlarına gidilen otoriter yöneticilerin yanlış kararlarına sahne oldu. Bugün her türlü çözümü merkezi idareden bekleyen, siyasal otoritenin tercihlerine göre ihtiyaçların giderildiği bölgesel uygulamalara rastlanmaya başladı.
* * *
Bütün bunlar, geçmişin bize iletilmiş olan mesajları ile ters düşüyor. Ülke üzerinde hesapları olanların ekmeğine yağ sürüyor.
Siyaseti sadece seçme ve seçilmek üzerine algılayan parti yönetimleri, ülke yararına çalışan insanları göz ardı etmeye, projesi ve söylemleri bulunanları dikkate almamaya, kendilerinden biraz akıllı olan teorisyenleri dinlememeye devam ediyorlar.
Ve ne yazık ki birinci ve ikinci dünya savaşının bizlere yaşattıklarını, bu savaşların verdiği mesajları Marmara depremi gibi unutup; sorgulamasız bir biçimde eylemlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Bilim ve aklın egemen olduğu çağda, bağnazlığın, imparator sevdalılarının, din tüccarlarının sesleri bilim adamlarından daha fazla çıkmaya başladı.
Geniş halk kesimleri ile bir avuç para babası sermayedarın arasındaki uçurum her geçen gün daha fazla büyürken, ülkedeki hırsızlık ve ahlak düşkünlüğü normal sınırların üstüne çıktı. Kendilerinin misafir olduklarını unutan göçmenler; kendilerinin oturdukları mahalleleri kantonlaştırıp tabelaları değiştirmeye çalışıyorlar.
Bütün bunlar huzur içinde, din-dil-ırk ayrımı yapmadan yaşamaya alışmış Anadolu insanını rahatsız etmeye; gençleri gruplaştırıp çeteleştirmeye, kendi yöresindeki olaylara kendilerinin müdahale ettikleri gizli bir koruma ve saldırı içgüdüsü ile donatmaya başlamış durumda.
Bir gurup kendilerine dayatılanlara sesini çıkarmıyor ama içten içe bileniyor ve kıvılcım bekliyor. Bir gurup ise tepkisi son derece radikal bir biçimde ortaya koyuyor.
Şimdi Ukraynalıların gelmesi ile başlayan yeni göç akımı özellikle kıyı kentlerindeki kiraların fiyatlarını ikiye, hatta bazı yerlerde üçe katlamış durumda.
Yakında Arapça tabelaların yanlarına Rusça tabelalar asıldığını gördüğümüzde şaşırmamalıyız.
Ancak bütün bunlar geçmişin mesajlarına kulak tıkamamızdan, bilmezden ve duymazdan gelmemizden kaynaklanıyor.
Bakalım daha neler göreceğiz?
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023
- Haydar Hoca'yı unutmayın / 02.12.2023
- Öğretmenim… / 23.11.2023
- Bir zeytin öyküsü… / 11.11.2023
- Yağmur mevsimi… / 07.11.2023
- Çocuk! / 05.11.2023
- Deprem gerçeği / 01.11.2023
- Cumhuriyet anlayışı / 28.10.2023