İbrahim Gülşeni Hz.
Bir gün şehzadelerden biri, düşman olduğu birisinin zarar görmesini istedi. Bu niyet ile İbrahim Gülşeni'ye gelip, o zatın zarar görmesi için yazı yazmasını istedi. İbrahim Gülşeni de; "İşi Hak tealaya havale etmek iyidir. Kin tutarak, öfkelenerek bir Müslüman'a zarar vermeye kalkmak, hatta uğradığı bir zarara sevinmek caiz değildir" buyurdu.
İbrahim Gülşeni'den bu yazıyı almayacağını anlayan şehzade atına bindi, başka birinden böyle bir yazı almak kasdıyla yola çıktı. Yolda at şahlanarak, iki ayağı üzerine doğruldu. Şehzade, atın arkasına düştü ve kendinden geçip bayıldı. Görenler yetişip, bu haliyle evine getirdiler. Şehzade ayılıp kendine gelince, "İbrahim Gülşeni'ye gidin, ben tövbe ettim. Pişman oldum. Beni affetsin" diye haber gönderdi. İyi olup ayağa kalkınca, hemen İbrahim Gülşeni'nin yanına gitti. Huzurlarında tekrar tövbe etti ve sadık talebelerinden oldu.
Sultan Hasan, oğlu Halil'i iyi bir idareci olabilmesi için Fars vilayetine vali tayin etti. Halil gittiği vilayette halka zulüm etmeye başladı. Zulmünden bıkan halk, durumu Sultana anlattı. Sultan, buna çok üzülüp, İbrahim Gülşeni ile Kadı Hasan'ı huzuruna istedi. Sonra; "Oğlum Halil zulme başlamış. Yazdıracağım emri ona götürüp, insanların içinde korkmadan okuyun" dedi. Sultan Hasan'ın hanımı, durumu acele oğluna bildirdi. Halil haberi alınca, yollara adamlarını koyup; "Gelenleri yakalayıp derhal huzuruma getirin" diye emir verdi. Bu sırada İbrahim Gülşeni ile Kadı Hasan yola çıkmışlardı. O yere yaklaştılarında, Halil'in adamları onları yakalayıp valinin huzuruna çıkardılar. Halil, İbrahim Gülşeni'ye hürmet eder görünmeye çalıştı. Herkesin bulunduğ bir sırada İbrahim Gülşeni'ye: "Efendim! Tebriz'den çıkalı kaç gün oldu?" diye sordu. O da; "On yedi gün" deyince, Halil alay ederek; "Efendim! Tebriz'den buruya bir ayda ancak gelenir. Hele bu kış mevsiminde yollar buzlu ve karlıdır. Daha uzun zamanda gelmek gerekmez mi?" deyip, inanmadı. İbrahim Gülşeni hazretleri; "Biz ömrümüzde hiç yalan söylemedik. Yalan söyleyeni de sevmeyiz. Fakat şunu iyi biliniz ki, Allah-ü Teala'nın sevdiği kulların himmeti dağları eritir. Bizim bir aylık yolu on yedi günde gelmemiz şaşılacak şey değildir ki... İnanmıyorsanız işte mektup. Bugünkü tarihe, bir de mektuptaki tarihe bakınız" buyurdu. Bu hal karşısında, duraklayan Halil, mektubu aldı ve yanındaki divan beyine verdi. Tarihi okudular, tam on yedi gün oluduğunu gördüler. Mahcub olan Halil; "Efendim! Bu, sizin kerametinizden başka bir şey değildir" dedi. İbrahim Gülşeni de; "Madem ki evliyanın tasarruf etme gücüne inanıyorsunuz, öyle ise babanıza karşı gelmemelisiniz. Eğer bozuk niyetinizi düzeltmezseniz, sizi bu gece cezalandırırız" dedi. O sırada Vali Halil; "Yarın İbrahim Gülşeni'yi öldürteyim" diye düşünüyordu. O gece rüyasında İbrahim Gülşeni'nin kendi boğazını sıkarak; "Bre zalim! Yaptığın zulümler yetmez mi ki, Cenab-ı Hakk'ın halis kullarına da kötülük düşünürsün?" dedi. Halil boğulacak gibi oldu. Yattığı yerde ellerini kaldırarak tövbe tti. Uyandığında ter içinde kalmış, çok korkmuştu. Yatağından kalkıp düşünmeye başladı. İbrahim Gülşeni, o gece Kadıasker Alayi'nin evinde misafirdi. Geceyarısı olunca, evsahibini uyandırdı ve; "Hayda Vali Halil'in konağına gidelim" buyurdu. Geceyarısı Halil'in konağına girdiler. Yattığı yerin kapısına gelince, yüksek sesle; "Ey Halil! Tövbe ettin mi, yoksa hala beni öldürme fikrinde misin?" dedi. Vali Halil, ağlayarak kapıdan çıktı ve İbrahim Gülşeni'ye; "Efendim! Yaptıklarıma pişman oldum. Tövbe ettim. Yalvarıyorum bana dua buyurunuz. Bundan sonra hiç kimseye zulüm etmeyeceğim" dedi.
Sultan Hasan'ın devlet adamlarından ikisi, İbrahim Gülşen'iyi ziyarete geldiler. Gelenler daha söze başlamadan, birisine; "Senin bu gece niyet ettiğin şey makbuldür. Fakat buradaki malından değil, köyden gelecek olandan ver. Kendi yerine gönderdiğin vekilin salih bir kimsedir.
Bir gün şehzadelerden biri, düşman olduğu birisinin zarar görmesini istedi. Bu niyet ile İbrahim Gülşeni'ye gelip, o zatın zarar görmesi için yazı yazmasını istedi. İbrahim Gülşeni de; "İşi Hak tealaya havale etmek iyidir. Kin tutarak, öfkelenerek bir Müslüman'a zarar vermeye kalkmak, hatta uğradığı bir zarara sevinmek caiz değildir" buyurdu.
İbrahim Gülşeni'den bu yazıyı almayacağını anlayan şehzade atına bindi, başka birinden böyle bir yazı almak kasdıyla yola çıktı. Yolda at şahlanarak, iki ayağı üzerine doğruldu. Şehzade, atın arkasına düştü ve kendinden geçip bayıldı. Görenler yetişip, bu haliyle evine getirdiler. Şehzade ayılıp kendine gelince, "İbrahim Gülşeni'ye gidin, ben tövbe ettim. Pişman oldum. Beni affetsin" diye haber gönderdi. İyi olup ayağa kalkınca, hemen İbrahim Gülşeni'nin yanına gitti. Huzurlarında tekrar tövbe etti ve sadık talebelerinden oldu.
Sultan Hasan, oğlu Halil'i iyi bir idareci olabilmesi için Fars vilayetine vali tayin etti. Halil gittiği vilayette halka zulüm etmeye başladı. Zulmünden bıkan halk, durumu Sultana anlattı. Sultan, buna çok üzülüp, İbrahim Gülşeni ile Kadı Hasan'ı huzuruna istedi. Sonra; "Oğlum Halil zulme başlamış. Yazdıracağım emri ona götürüp, insanların içinde korkmadan okuyun" dedi. Sultan Hasan'ın hanımı, durumu acele oğluna bildirdi. Halil haberi alınca, yollara adamlarını koyup; "Gelenleri yakalayıp derhal huzuruma getirin" diye emir verdi. Bu sırada İbrahim Gülşeni ile Kadı Hasan yola çıkmışlardı. O yere yaklaştılarında, Halil'in adamları onları yakalayıp valinin huzuruna çıkardılar. Halil, İbrahim Gülşeni'ye hürmet eder görünmeye çalıştı. Herkesin bulunduğ bir sırada İbrahim Gülşeni'ye: "Efendim! Tebriz'den çıkalı kaç gün oldu?" diye sordu. O da; "On yedi gün" deyince, Halil alay ederek; "Efendim! Tebriz'den buruya bir ayda ancak gelenir. Hele bu kış mevsiminde yollar buzlu ve karlıdır. Daha uzun zamanda gelmek gerekmez mi?" deyip, inanmadı. İbrahim Gülşeni hazretleri; "Biz ömrümüzde hiç yalan söylemedik. Yalan söyleyeni de sevmeyiz. Fakat şunu iyi biliniz ki, Allah-ü Teala'nın sevdiği kulların himmeti dağları eritir. Bizim bir aylık yolu on yedi günde gelmemiz şaşılacak şey değildir ki... İnanmıyorsanız işte mektup. Bugünkü tarihe, bir de mektuptaki tarihe bakınız" buyurdu. Bu hal karşısında, duraklayan Halil, mektubu aldı ve yanındaki divan beyine verdi. Tarihi okudular, tam on yedi gün oluduğunu gördüler. Mahcub olan Halil; "Efendim! Bu, sizin kerametinizden başka bir şey değildir" dedi. İbrahim Gülşeni de; "Madem ki evliyanın tasarruf etme gücüne inanıyorsunuz, öyle ise babanıza karşı gelmemelisiniz. Eğer bozuk niyetinizi düzeltmezseniz, sizi bu gece cezalandırırız" dedi. O sırada Vali Halil; "Yarın İbrahim Gülşeni'yi öldürteyim" diye düşünüyordu. O gece rüyasında İbrahim Gülşeni'nin kendi boğazını sıkarak; "Bre zalim! Yaptığın zulümler yetmez mi ki, Cenab-ı Hakk'ın halis kullarına da kötülük düşünürsün?" dedi. Halil boğulacak gibi oldu. Yattığı yerde ellerini kaldırarak tövbe tti. Uyandığında ter içinde kalmış, çok korkmuştu. Yatağından kalkıp düşünmeye başladı. İbrahim Gülşeni, o gece Kadıasker Alayi'nin evinde misafirdi. Geceyarısı olunca, evsahibini uyandırdı ve; "Hayda Vali Halil'in konağına gidelim" buyurdu. Geceyarısı Halil'in konağına girdiler. Yattığı yerin kapısına gelince, yüksek sesle; "Ey Halil! Tövbe ettin mi, yoksa hala beni öldürme fikrinde misin?" dedi. Vali Halil, ağlayarak kapıdan çıktı ve İbrahim Gülşeni'ye; "Efendim! Yaptıklarıma pişman oldum. Tövbe ettim. Yalvarıyorum bana dua buyurunuz. Bundan sonra hiç kimseye zulüm etmeyeceğim" dedi.
Sultan Hasan'ın devlet adamlarından ikisi, İbrahim Gülşen'iyi ziyarete geldiler. Gelenler daha söze başlamadan, birisine; "Senin bu gece niyet ettiğin şey makbuldür. Fakat buradaki malından değil, köyden gelecek olandan ver. Kendi yerine gönderdiğin vekilin salih bir kimsedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.