Râbia-i AdviyyeOradakiler hayretle sordular, "Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin". Cevâbında şöyle buyurdu: "Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allah-û Teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allah-û Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de (En'âm sûresi 160. ayet-i Kerîmesinde) bire on vereceğini bildiriyor. Ben O'nun bu vaadine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim".
Bir defâsında namaz kılarken gözüne bir kamış saplandı. Kalb huzûru ve Allah-û Teâlânın muhabbetinin her tarafını kaplamış olması hâli o kadar fazla idi ki, namazda bunu hiç farketmedi. Namaz bitince oradakilere; "Gözüme bir bakın. Gâlibâ gözüme bir şey girmiş" dedi. Baktılar kamış parçası gözüne saplanmıştı. Güçlükle çıkardılar.
Hasan-ı Basrî Hazretleri suâl edip: "Ey Râbia, yokluğu nerede buldun?" dedi. Cevâbında; "Kendimi Hak Teâlâya teslim ve işlerimi O'na havâle ettim" buyurdu. Yine Hazret-i Hasan suâl edip; "Ey Râbia! Hak Teâlâ aşkına sana ihsân olunan ilim ve amelden bana bir harf öğret" deyince, cevâbında; "Ey Hasan, câriyelikten kurtulalı beri iplik eğirip satarım, geçimimi temin edirim. Lâkin hiç bir zaman iki akçeyi bir elime almadım. İkisi bir yere gelir de beni Hak Teâlânın yolundan ve mârifetullahtan alıkoyar diye korktum" buyurdu.
Birinin; "Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!" diye duâ ettiğini işitince, Râbia-i Adviyye; "Ey câhil, Allah-û Teâlânın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını istiyorsun. Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalbler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için duâ edilmelidir" dedi.
Bir defâsında namaz kılarken gözüne bir kamış saplandı. Kalb huzûru ve Allah-û Teâlânın muhabbetinin her tarafını kaplamış olması hâli o kadar fazla idi ki, namazda bunu hiç farketmedi. Namaz bitince oradakilere; "Gözüme bir bakın. Gâlibâ gözüme bir şey girmiş" dedi. Baktılar kamış parçası gözüne saplanmıştı. Güçlükle çıkardılar.
Hasan-ı Basrî Hazretleri suâl edip: "Ey Râbia, yokluğu nerede buldun?" dedi. Cevâbında; "Kendimi Hak Teâlâya teslim ve işlerimi O'na havâle ettim" buyurdu. Yine Hazret-i Hasan suâl edip; "Ey Râbia! Hak Teâlâ aşkına sana ihsân olunan ilim ve amelden bana bir harf öğret" deyince, cevâbında; "Ey Hasan, câriyelikten kurtulalı beri iplik eğirip satarım, geçimimi temin edirim. Lâkin hiç bir zaman iki akçeyi bir elime almadım. İkisi bir yere gelir de beni Hak Teâlânın yolundan ve mârifetullahtan alıkoyar diye korktum" buyurdu.
Birinin; "Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!" diye duâ ettiğini işitince, Râbia-i Adviyye; "Ey câhil, Allah-û Teâlânın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını istiyorsun. Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalbler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için duâ edilmelidir" dedi.