Ordusuz devlet, ekonomisiz de ordu olmaz. Ordu ile ekonomi arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Başka bir deyişle, askeri güçle, ekonomik güçler her devirde birlikte var olmuşlardır. Bu güçler, öylesine birbirine geçmişki, bazan güçlü ordu, güçlü ekonomiyi, bazan da güçlü ekonomi güçlü orduyu meydana çıkarmıştır.
Günümüzde, sanayileşme ile ekononik kalkınma eşanlamda kullanılmaktadır. Sanayileşmiş ve teknolojik üstünlüğü yakalamış ülkeler, kalkınmış ülkeler sınıfında yer almaktadırlar. Teknolojik yarışın başını da, silah sanayii çekmektedir. Dolayısıyla, orduyu silahlandırma, üstün silahlarla donatma gayretleri, ekonominin gelişmesinde de itici rol oynamaktadır.
İkinci dünya savaşından sonra, bu denge bozuldu. Çünkü, bu savaşta yenik çıkan Almanya ve Japonya'nın ordu kurması yasaklandı. Bu iki devlet ekonomik alanda gösterdikleri büyük gelişmeleri, orduya yansıtamadılar. Bundan dolayı, ekonomik güç merkezleri olmalarına rağmen, dünya siyasetinde etkin bir konuma gelemediler.
Demek ki, ekonomik güç, ancak askeri güçle birleşince bir anlam ifade ediyor. Bunun tersi de doğrudur. Yani arkasında ekonomik güç olmayan bir askeri güç de, aynı konumdadır. Mesela, ekonomisi zayıf düşen Sovyetler'in Kızılordusu, işe yaramadı. Korkulu rüya olmaktan çıktı.
ABD, işte bu gerçekleri gördüğü için, bugün çırpınmakta, haksız yere önce Afganistan'a, şimdi de Irak'a saldırmaktadır. Asıl sebep, sonunu, daha doğrusu, ölümünü görmesidir. Ama unutmasınlar ki, korkunun ecele faydası yoktur. ABD de diğer hegemonik güçler gibi, hak ile yeksan olacaktır.
ABD, bir güçtür, fakat iddia edildiği gibi süper veya hiper güç değildir. ABD'nin bu şekilde nitelendirilebilmesi için dünyadaki üretimin yarısından fazlasını üretmesi gerekir. Halbuki böyle bir durum söz konusu değildir. ABD'nin ekonomisi sürekli gerilemekte ve en büyük şirketleri iflas etmektedir. ABD, ekonomisindeki bu olumsuz gelişmeyi, askeri güçle kapatmaya ve süper güç olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.
Görünen o ki, dünyada ekonomik güçle, askeri güç, farklı merkezlerde toplanmıştır. Onun için dünya, güç oyunlarına sahne olmaktadır. Sosyal bilimciler, bu güç oyunları sonunda, yeni bir dünyanın ve güç merkezlerinin ortaya çıkacağını söylemektedirler.
Ne yazık ki, Türkiye'yi idare edenler, bu gelişmeleri henüz kavramış değiller. Öyle olduğu için de, istikrarlı bir politika izlenmemektedir. Rüzgarın önündeki yaprak gibi yuvarlanıp gidiyoruz. Bir yandan AB, öte yandan ABD diyoruz. Halbuki bu iki güç merkezi birbirine rakiptirler. İçten içe mücadeleleri devam etmektedir. Ama biz, bu mücadeleyi görmezlikten geliyoruz.
Birleşmiş Milletler adına Bosna-Hersenk'te barış gücünün komutasını üstlendikten sonra emekliye ayrılıp politikaya atılan Fransız general Fhilippe Morillon, AB ile ABD arasındaki mücadele için bakınız neler söylüyor: "AB ülkeleri, ABD'ye ateş püskürüyor. Ancak bir şeyi de anlamak gerekiyor. AB askeri açıdan güçlü olmadığı vakit, dış politikada sesini duyuramaz. ABD ile boy ölçüşemez. 50 yıldır ABD'nin savunma şemsiyesi altında yaşamış olan AB'nin şimdi çıkıp ABD'yi sert bir şekilde tenkit etmesi veya ABD'nin bölgedeki yokluğunu tenkit etmesi anlamsız".
Bu itiraftan anlamamız gereken diğer bir husus da şudur: AB, ekonomik bir güç olmasına rağmen, askeri alanda yetersizdir. Yani başta ifade ettiğimiz gibi, ekonomik güç ile askeri güç arasında tam bir denge kuramayan AB, bocalıyor. Kısacası, ekonomik güç merkezleri ile askeri güç merkezleri farklı ellerde. Onun için bu merkezler arasında bir savaş cereyan etmektedir. Bu dengesizlik, bir dengeye oturuncaya kadar savaş devam edecektir. Önümüzdeki yıllar, belki de aylar bu savaşın galibini ortaya çıkaracaktır.
Günümüzde, sanayileşme ile ekononik kalkınma eşanlamda kullanılmaktadır. Sanayileşmiş ve teknolojik üstünlüğü yakalamış ülkeler, kalkınmış ülkeler sınıfında yer almaktadırlar. Teknolojik yarışın başını da, silah sanayii çekmektedir. Dolayısıyla, orduyu silahlandırma, üstün silahlarla donatma gayretleri, ekonominin gelişmesinde de itici rol oynamaktadır.
İkinci dünya savaşından sonra, bu denge bozuldu. Çünkü, bu savaşta yenik çıkan Almanya ve Japonya'nın ordu kurması yasaklandı. Bu iki devlet ekonomik alanda gösterdikleri büyük gelişmeleri, orduya yansıtamadılar. Bundan dolayı, ekonomik güç merkezleri olmalarına rağmen, dünya siyasetinde etkin bir konuma gelemediler.
Demek ki, ekonomik güç, ancak askeri güçle birleşince bir anlam ifade ediyor. Bunun tersi de doğrudur. Yani arkasında ekonomik güç olmayan bir askeri güç de, aynı konumdadır. Mesela, ekonomisi zayıf düşen Sovyetler'in Kızılordusu, işe yaramadı. Korkulu rüya olmaktan çıktı.
ABD, işte bu gerçekleri gördüğü için, bugün çırpınmakta, haksız yere önce Afganistan'a, şimdi de Irak'a saldırmaktadır. Asıl sebep, sonunu, daha doğrusu, ölümünü görmesidir. Ama unutmasınlar ki, korkunun ecele faydası yoktur. ABD de diğer hegemonik güçler gibi, hak ile yeksan olacaktır.
ABD, bir güçtür, fakat iddia edildiği gibi süper veya hiper güç değildir. ABD'nin bu şekilde nitelendirilebilmesi için dünyadaki üretimin yarısından fazlasını üretmesi gerekir. Halbuki böyle bir durum söz konusu değildir. ABD'nin ekonomisi sürekli gerilemekte ve en büyük şirketleri iflas etmektedir. ABD, ekonomisindeki bu olumsuz gelişmeyi, askeri güçle kapatmaya ve süper güç olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.
Görünen o ki, dünyada ekonomik güçle, askeri güç, farklı merkezlerde toplanmıştır. Onun için dünya, güç oyunlarına sahne olmaktadır. Sosyal bilimciler, bu güç oyunları sonunda, yeni bir dünyanın ve güç merkezlerinin ortaya çıkacağını söylemektedirler.
Ne yazık ki, Türkiye'yi idare edenler, bu gelişmeleri henüz kavramış değiller. Öyle olduğu için de, istikrarlı bir politika izlenmemektedir. Rüzgarın önündeki yaprak gibi yuvarlanıp gidiyoruz. Bir yandan AB, öte yandan ABD diyoruz. Halbuki bu iki güç merkezi birbirine rakiptirler. İçten içe mücadeleleri devam etmektedir. Ama biz, bu mücadeleyi görmezlikten geliyoruz.
Birleşmiş Milletler adına Bosna-Hersenk'te barış gücünün komutasını üstlendikten sonra emekliye ayrılıp politikaya atılan Fransız general Fhilippe Morillon, AB ile ABD arasındaki mücadele için bakınız neler söylüyor: "AB ülkeleri, ABD'ye ateş püskürüyor. Ancak bir şeyi de anlamak gerekiyor. AB askeri açıdan güçlü olmadığı vakit, dış politikada sesini duyuramaz. ABD ile boy ölçüşemez. 50 yıldır ABD'nin savunma şemsiyesi altında yaşamış olan AB'nin şimdi çıkıp ABD'yi sert bir şekilde tenkit etmesi veya ABD'nin bölgedeki yokluğunu tenkit etmesi anlamsız".
Bu itiraftan anlamamız gereken diğer bir husus da şudur: AB, ekonomik bir güç olmasına rağmen, askeri alanda yetersizdir. Yani başta ifade ettiğimiz gibi, ekonomik güç ile askeri güç arasında tam bir denge kuramayan AB, bocalıyor. Kısacası, ekonomik güç merkezleri ile askeri güç merkezleri farklı ellerde. Onun için bu merkezler arasında bir savaş cereyan etmektedir. Bu dengesizlik, bir dengeye oturuncaya kadar savaş devam edecektir. Önümüzdeki yıllar, belki de aylar bu savaşın galibini ortaya çıkaracaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018