Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül önceki gün çok önemli bir itirafta bulundu. Bu itiraf satır aralarına saklanmış ve ilk bakışta anlaşılması çok güç bir itiraftı.
Belki de, Abdullah Gül bile bu itirafı farkında olmadan yapmıştı.
Gül, önceki gün Riyad ziyareti öncesinde Esenboğa Havaalanı'nda, Suriye ziyaretini neden ertelediğinin gerekçelerini açıkladı. Bize göre itiraf da burada saklıydı. Şam ziyaretini Kuzey Irak'a ilişkin önemli gelişmeler üzerine ertelemek durumunda kaldığını belirten Bakan Gül, o günlerde Kerkük ve Musul'dan gelen olağanüstü haberler üzerine sabahlara kadar çalışmak zorunda kaldıklarını belirterek, "ABD veya Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın açık veya dolaylı bir telkini kesinlikle söz konusu olmamıştır" diye konuştu.
Gül'ün İran Dışişleri Bakanı Harrazi ile görüştüğü ve Suriye'ye yapmayı düşündüğü ziyareti açıkladığı günlerde, bu temasların öneminden bahsetmiş ve bölge ülkelerinin bu yakın temasının ABD'yi ciddi biçimde rahatsız ettiğini ifade etmiştik. Çünkü ABD, bugünlerde bunu açıkça dile getirdiği gibi, yeni hedef olarak önce Suriye'yi düşünüyor, sonra da İran'ı. Nihai hedef olarak da ABD'nin Türkiye'ye kilitlenmiş olduğunu feraset ehli vatanperverler çok iyi biliyorlar. Durum bu iken Türkiye'nin kendini merkeze alarak, hedefteki ülkelerle yakın temasa geçmesi ABD'yi çileden çıkarmıştı besbelli. Hatta 8 Nisan 2003 tarihli "son üç gün, üç önemli gelişme" başlıklı yazımda Harrazi'nin Ankara ziyareti ve Gül'ün Suriye'ye yapmayı düşündüğü ziyaretten ABD'nin duyduğu rahatsızlıkla bağlantılı olarak bir gün öncesinde Ankara'nın göbeğinde Başbakanlık yakınlarında, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken peşpeşe patlayan üç bombadan bahsetmiştim. ABD'nin bu şekilde Ankara'ya gözdağı vermek niyetinde olduğunu ve Gül'ün buna rağmen Suriye'ye ziyaret yapmaktaki kararlılığına övgüler yağdırmıştım. Ama aradan birkaç gün geçmedi ki, çok önemli bir gelişme meydana geldi: Kürt peşmergeler Kerkük ve Musul'a girdi. Başbakanlıkta patlattıkları ses bombalarının Ankara'yı pek de etkilemediğini gören ABD, asıl kartını oynamak zorunda kaldı, Kerkük ve Musul'a Kürtleri soktu. Kürtlerin ABD'nin izni olmadan böyle cürretkar bir harekete teşebbüs edemeyecekleri gözönünde bulundurulacak olursa, ABD'nin Kürtleri Kerkük ve Musul'a sokarak nasıl bir şantajda bulunduğu daha iyi anlaşılır. Bomba şantajına düşmeyen Ankara, Kerkük ve Musul şantajına boyun eğdi. Bundan birkaç gün sonra da, İsrail Dışişleri Bakanı Şalom'u ağırlayarak Ankara, şantajın bütün şartlarına boyun eğdiğini gösterdi. Bütün olaylar o kadar eş zamanlı ve birbirine bağlantılı cereyan ediyor ki, gözden kaçması da bir o kadar kolay oluyor.
Şimdi, bütün bu olan biteni kafanızda kodladıktan sonra Abdullah Gül'ün Şam ziyaretini erteleme gerekçesini bir kez daha okuyun.
Gül'ün sözlerini bir kez daha hatırlayalım: "O günlerde Musul ve Kerkük'ten gelen olağanüstü haberler üzerine sabahlara kadar çalışmak zorunda kaldık. ABD'nin herhangi bir telkini söz konusu olmamıştır." Doğru, ABD'nin herhangi bir telkini söz konusu değil ama çok önemli bir şantaj söz konusu: Musul ve Kerkük şantajı. Bu şantajı bütün açıklığıyla itiraf ettiniz sayın Gül.
Teşekkürler!
Belki de, Abdullah Gül bile bu itirafı farkında olmadan yapmıştı.
Gül, önceki gün Riyad ziyareti öncesinde Esenboğa Havaalanı'nda, Suriye ziyaretini neden ertelediğinin gerekçelerini açıkladı. Bize göre itiraf da burada saklıydı. Şam ziyaretini Kuzey Irak'a ilişkin önemli gelişmeler üzerine ertelemek durumunda kaldığını belirten Bakan Gül, o günlerde Kerkük ve Musul'dan gelen olağanüstü haberler üzerine sabahlara kadar çalışmak zorunda kaldıklarını belirterek, "ABD veya Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın açık veya dolaylı bir telkini kesinlikle söz konusu olmamıştır" diye konuştu.
Gül'ün İran Dışişleri Bakanı Harrazi ile görüştüğü ve Suriye'ye yapmayı düşündüğü ziyareti açıkladığı günlerde, bu temasların öneminden bahsetmiş ve bölge ülkelerinin bu yakın temasının ABD'yi ciddi biçimde rahatsız ettiğini ifade etmiştik. Çünkü ABD, bugünlerde bunu açıkça dile getirdiği gibi, yeni hedef olarak önce Suriye'yi düşünüyor, sonra da İran'ı. Nihai hedef olarak da ABD'nin Türkiye'ye kilitlenmiş olduğunu feraset ehli vatanperverler çok iyi biliyorlar. Durum bu iken Türkiye'nin kendini merkeze alarak, hedefteki ülkelerle yakın temasa geçmesi ABD'yi çileden çıkarmıştı besbelli. Hatta 8 Nisan 2003 tarihli "son üç gün, üç önemli gelişme" başlıklı yazımda Harrazi'nin Ankara ziyareti ve Gül'ün Suriye'ye yapmayı düşündüğü ziyaretten ABD'nin duyduğu rahatsızlıkla bağlantılı olarak bir gün öncesinde Ankara'nın göbeğinde Başbakanlık yakınlarında, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken peşpeşe patlayan üç bombadan bahsetmiştim. ABD'nin bu şekilde Ankara'ya gözdağı vermek niyetinde olduğunu ve Gül'ün buna rağmen Suriye'ye ziyaret yapmaktaki kararlılığına övgüler yağdırmıştım. Ama aradan birkaç gün geçmedi ki, çok önemli bir gelişme meydana geldi: Kürt peşmergeler Kerkük ve Musul'a girdi. Başbakanlıkta patlattıkları ses bombalarının Ankara'yı pek de etkilemediğini gören ABD, asıl kartını oynamak zorunda kaldı, Kerkük ve Musul'a Kürtleri soktu. Kürtlerin ABD'nin izni olmadan böyle cürretkar bir harekete teşebbüs edemeyecekleri gözönünde bulundurulacak olursa, ABD'nin Kürtleri Kerkük ve Musul'a sokarak nasıl bir şantajda bulunduğu daha iyi anlaşılır. Bomba şantajına düşmeyen Ankara, Kerkük ve Musul şantajına boyun eğdi. Bundan birkaç gün sonra da, İsrail Dışişleri Bakanı Şalom'u ağırlayarak Ankara, şantajın bütün şartlarına boyun eğdiğini gösterdi. Bütün olaylar o kadar eş zamanlı ve birbirine bağlantılı cereyan ediyor ki, gözden kaçması da bir o kadar kolay oluyor.
Şimdi, bütün bu olan biteni kafanızda kodladıktan sonra Abdullah Gül'ün Şam ziyaretini erteleme gerekçesini bir kez daha okuyun.
Gül'ün sözlerini bir kez daha hatırlayalım: "O günlerde Musul ve Kerkük'ten gelen olağanüstü haberler üzerine sabahlara kadar çalışmak zorunda kaldık. ABD'nin herhangi bir telkini söz konusu olmamıştır." Doğru, ABD'nin herhangi bir telkini söz konusu değil ama çok önemli bir şantaj söz konusu: Musul ve Kerkük şantajı. Bu şantajı bütün açıklığıyla itiraf ettiniz sayın Gül.
Teşekkürler!
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012