Gülgûn Ablamız

Herkesin tanıdığı ve sevdiği Gülgûn Feyman Hanımefendi'den bahsediyorum. 

Kendisine hiç "Gülgûn Abla" diye hitap etmedim, "Gülgûn Hanım" diyorum gördüğüm zaman. O da hemen içtenlikle karşılıyor insanı. Soğukluk yok, donukluk yok, yapmacıklık yok... İnsanlara karşı olan samimiyeti gözlerine yansıyor. Bu sıcaklık ister istemez "abla" hissiyatı veriyor insana. Onu gördüğüm zaman tüm kalbim "Gülgûn Abla" diye sesleniyor.

Türkiye'de herkesin ekranlardan tanıdığı, yaptığı işe saygı duyduğu, Türkçeye verdiği kıymet ve onu kullanmakta gösterdiği maharet ile gönülleri fetheden Gülgûn Hanım, mensubu olduğu Türk milletinden kazandığı bu saygıyı yıllarca sürdürmeyi başarmış ve hepimizin Gülgûn Abla'sı olmuştur. 

Yılların gazetecisi kimliği ile mesleğine leke getirecek hiç bir davranışına şahit olmadık. Ondan çook sonraları bu mesleğe başlayıp da kalemini satan, yalakalık yapan, yaranmaya çalışan, tek ayak üstünde kırk takla atan, doğruları bildiği halde çıkarı için yanlışları savunan gazeteciler çıkmadı mı? Şu an TV'leri açtığınızda, gazeteleri okuduğunuzda bu türden çakma gazetecileri hepiniz görüyorsunuz. 

Gülgûn Hanım'ın ise ülkenin ve milletin sorunlarını hücrelerine kadar hissettiğini, içinin yandığını ve doğruları haykırmaya çalıştığını görüyoruz. Bu duruşunu bozmadan yıllarca gazetecilik mesleğine emek vermenin neticesidir kalplerde "Gülgûn Abla" diye yer etmek. 

Müthiş bir Atatürk sevdalısıdır...

Asker kızı ve halkın içinden biridir Gülgûn Abla.

Yeni Mesaj gazetesinin 13 Aralık 2012 tarihli köşesinde  "Beş yaşıma dek yaşadığımız Ankara'dan, babamın şark hizmeti nedeniyle Hakkâri'nin kazası Uludere'ye doğru yola koyuluşumuzu bugün kadar net hatırlıyorum, çocuk hafızama rağmen" diyor. 

Şimdi soruyorum sizlere, bırakın Uludere'yi Hakkari'de yaşamayı kaçımız ister acaba, hem de ailecek?

Yazısında yer verdiği şu hatırası da çok kıymetli: "Çocukluğumun Uludere'si çok zor bir yerdi. Rahmetli annem sebze ve meyve bulunmadığından Şırnak'tan getirtildiğini söylerdi. Oradan katırlarla bir haftada gelen sebzeler çürürmüş. Rahmetli anneciğim kalan kökleri vitamin diye kaynatır suyuna yemek yaparmış. Bunları defalarca dinlemiştim ondan. Uludere'de tezek ve taştan yapılma bir evde oturmaya başlamıştık. Tek oda idi burası..." 

Ah Gülgûn Abla ah! 

Bizler apartman dairelerini beğenmezken, şehirlere sığmazken babacığınız ve anacığınız vatan için ne zor şartları göze almışlar. Siz de bu vatan hizmetinden taa o küçük yaşlarda nasibinizi almışsınız. Şimdi daha iyi anlaşılıyor sizin Atatürk'e olan büyük sevdanızın kaynağı. Ne kadar da haklısınız.

Gülgûn Hanım'ın merhum üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza olan hayranlığını da herkes bilir. Hoş Geldin Atatürk eserinin satış rekorları kırması gerektiğini, okullarda okutulmak üzere tavsiye edilmesi gerektiğini savunur. 

5 Ocak 2021 tarihli, "Haydar Baş'ı özlerken" başlıklı yazısında "Ülkemize, sevdiklerinize çoook çooook değerli miras olarak düşünce ve eserlerinizi bıraktınız." diyor ve şu tespitleri yapıyor: "Dinimizi istismar edenlerle, FETÖ denen alçakla yürekli mücadeleniz ve o sümüklü teröriste yazdığınız unutulmaz mektup tarihte yerini aldı. Atatürk ilke devrimlerinin ne güzel bir savunucusuydunuz. Katıldığım tüm toplantılarda (O güzel yürekli kadınlarımızla) önce İstiklâl Marşımız söylenir, sonra kadınlarımızın kurtuluş savaşında kahramanlıklarını anlatan tarihi filmler izlenir ve muhteşem konuşmalarla bilgi dağarcığı beslenirdi."

18 Ekim 2021 tarihinde yayımlanan "O bir Kuvâyi Milliye destanı yazıyor" başlıklı son yazısında da, "Ve işte o Haydar Baş, geleceği çok iyi görerek, inançlı ve memleket sevdalısı, Atatürk sevdalısı, dinamik bir yapının mimarıdır" tespitini yapıyor. 

Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın geleceğin de mimarı olduğunu vurgulayan Gülgûn Hanım, yazısının devamında şu ifadeleri kullanıyor: "O Haydar Baş ki;  bu ülkeye ne güçlü bir de lider kazandırmış meğer. Onu da o salonda (Trabzon) bir kez daha gördük. Her sözü insanı peşinden sürükleyen, manşetlere taşınan Hüseyin BAŞ'ı kazandırmış bu güzel ülkeye Haydar Baş... Genç siyasetçi HÜSEYİN BAŞ gençliği peşine taktı, genç düşünenleri peşine taktı yürüyor, yürüdükçe konuştukça büyüyor. Nâzım Hikmet'in KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI gibi. Destan yazıyor HÜSEYİN BAŞ. Bu destanın peşinden gidilmez mi?"

Prof. Dr. Haydar Baş'ın vatan ve milletimiz için kurduğu bu kadro ve yapının, kendi tabiriyle "aile"nin bir ferdi olduğunu ve burada olmanın, yine kendi tabiriyle "evinde" olmak gibi olduğunu ilan etmiş bir isimdir Gülgûn Feyman. 

İşte bu yüzden diyorum ki Gülgûn Feyman hepimizin Gülgûn Abla'sı, öyle değil mi!