Hamd
Kullukta ilk vazife, Allah’a hamd etmektir. Zira hamd, ulemânın ifade ettiği gibi, nimete karşılık Allah’a senâ etmektir
13.12.2024 18:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Kullukta ilk vazife, Allah'a hamd etmektir. Zira hamd, ulemânın ifade ettiği gibi, nimete karşılık Allah'a senâ etmektir.
Hayata gelmek ilk lutuf olmak üzere, insanın gerek iç tabiatına ve gerekse dış tabiatına ait milyonlarca ikram vardır ki; bunların hepsi ve sahip olduğu daha nice imkânlar, hakkı olmadığı hâlde, Cenâb-ı Hakk'ın lutfu ile insana ikram edilmiş hediyelerdir.
Bu hediyelerin mukabilinde kula düşen Rabb'ine senâ etmesi, yani teşekkür etmesidir. Bundan olacak ki, Kur'ân-ı Kerim'in ilk sûresi; "Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" diye başlamaktadır.
Kainatı içine alan bu muazzam beyan, neyi anlatmıyor, neyi öğretmiyor ki!..
İslam itikadının temelini teşkil eden bu âyet-i kerime, Cenâb-ı Hakk'ın rububiyyetini tescil ile kâinatta ve insanda mevcut olan her oluşun ve varlığın koruyucu ve devam ettiricisinin Allah olduğunu beyan etmektedir.
Yerçekimi kanunundan suyun kaldırma kuvvetine, ısınan havanın genişlemesinden bulutun suyu taşımasına, dilin tatmasından midenin hazmetmesine, insanın hayat sürmesinden akletmesine ve evrenin mikro bütünlüğünden galaksiler çapındaki makro büyüklüğüne kadar her ân dengeleri kuran, koruyan ve devam ettiren işte o Rabb'dir.
Öyle nimetler ki!... Hakk'ın insana ikram ettiği 'zaman' nimetine baktığımızda; zaman Allah'ın tecellisidir. Tecelli bir anlamda hareket demektir. Kâinat ise en büyük (makro) cisimden en küçük (mikro) cisme kadar bir hareketin eseridir. Yani Allah'ın tecellisidir.
Tecelli durduğu ân, madde hiç olur, yok olur. Maddenin aslı, demek ki, bir hiçliktir. Bu işin cilvesine gelince, burada kanun adı verilen Allah'ın sünneti (kanunu) şudur:
Atomun karakteristiklerinden biri olan elektron (veya elektronlar), çekirdek etrafında korkunç bir hızla dönmektedir. Bu hız o kadar yüksektir ki, elektronlar, dönmekte oldukları yörüngeyi adeta kapatırlar, kaplarlar; bu yörünge (ki çoğu zaman küresel veya elipsoidktir, yani üç boyutludur) çekirdek etrafında bir elektron duvarı olarak karşımıza çıkar.
Bizim karşımızda madde olarak gördüğümüz şey aslında idrak edemeyeceğimiz kadar hızla dönen parçacıkların oluşturduğu bir görüntüdür.
Bu görüntü, aslında hareketin görüntüsüdür. Hareket ise tecelliden başka bir şey değildir. Mekâna gelince o da, hareketin görünümüdür.
Kısaca, elektronların tecelli sonucu meydana gelmeleri ânı, anların ard ard oluşu zamanı, bu görünüşte mekânı meydana getirir. Tecelli yani hareket durunca zaman ve mekânda yok olur.
Bu denli ince ve hassas hikmetli nimetlerden, en kaba idrakin bile algılayacağı nimetlere kadar bütün nimetlerde Cenâb-ı Hakk'ın "Rabb" sıfatının tecellileri vardır. İşte bu sonsuz ikramlardan dolayı kula düşen vazife de, Rabbü'l-âlemin olan Allah hamd etmesidir. İslam itikadının ilk alameti ve işareti, şahsın, üzerinde görülen bu nimetlere mukabele etmesi yani hamd etmesidir.
Cenâb-ı Hakk'ın bu sonsuz nimetlerinin birer ikram olduğunu düşünerek hamdeden kuluna, bu hassas idrakinden dolayı olan ikramı da yine sonsuzdur.
Nitekim bir mü'min kul "elhamdülillah" dediği vakit, Allah-u Teâlâ fazl-ı kereminden o kulu için bütün ölçülerin fevkinde sevap yazar. Ayrıca bu çok kapsamlı bir dua ve zikirdir.
Kul, Allah'a dua ederken, sonsuz güç ve azamet sahibi Yaratanın karşısında âcizliğini itiraf ederek O'ndan yardım çağrısında bulunur.
Dua ve zikirin eşanlamlı olarak kullanılması, kulun dua ederken, Allah'a yönelmesi, O'ndan yardım dilemesi sebebiyle Allah'ı anmasıdır. Kul O'ndan yardım dilerken âcizliğini itiraf edip, O'nu yücelttiğinde O'nun güzel isim ve sıfatlarını zikreder.
Esasen dua Allah'ı zikirden başka bir şey değildir. "Elhamdülillah" demek aynı zamanda zikir lafzıdır. Biz "Elhamdülillah" dediğimiz zaman "el-Hamid" olan Allah'a hamd ederek zikretmiş oluyoruz.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Zikrin en faziletlisi, 'lâ ilâhe illallah'dır. Duanın en faziletlisi ise 'elhamdülillah'tır."
Ays b. Kâsım, rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
"Biriniz bir ihtiyacının giderilmesini istediği zaman, Rabbine senâda bulunsun, O'na hamd etsin. Çünkü bir kimse bir sultandan bir şey istediği zaman, yapabildiği kadar güzel kelimelerle söze başlama gereğini duyar. Siz de bir ihtiyacınızın giderilmesini istediğiniz zaman Aziz ve Cabbar olan Allah'ı ululayın. O'na hamd edin ve O'na senâda bulunun..."
Muhammed b. Mervan, rivâyet eder: "Ebu Abdullah'a (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) dedim ki: "Sana feda olayım, bana kapsamlı bir dua öğret.'
Dedi ki: 'Allah'a dua et. Çünkü namaz kılan herkes 'semi Allahu limen hamideh/Allah kendisine hamd edeni işitir' demek sûretiyle sana dua etmiş olur.'"
Utbe b. Ubeyd'den (radiyallahu anh); Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir adam doğduğu günden, öldüğü güne kadar Allah rız3ası için alnını yerden kaldırmasa, (Allah'ın merhameti olmadan ameli onu kurtarmaz da) Allah Kıyâmet Günü onu hakir kılar." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Hayata gelmek ilk lutuf olmak üzere, insanın gerek iç tabiatına ve gerekse dış tabiatına ait milyonlarca ikram vardır ki; bunların hepsi ve sahip olduğu daha nice imkânlar, hakkı olmadığı hâlde, Cenâb-ı Hakk'ın lutfu ile insana ikram edilmiş hediyelerdir.
Bu hediyelerin mukabilinde kula düşen Rabb'ine senâ etmesi, yani teşekkür etmesidir. Bundan olacak ki, Kur'ân-ı Kerim'in ilk sûresi; "Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" diye başlamaktadır.
Kainatı içine alan bu muazzam beyan, neyi anlatmıyor, neyi öğretmiyor ki!..
İslam itikadının temelini teşkil eden bu âyet-i kerime, Cenâb-ı Hakk'ın rububiyyetini tescil ile kâinatta ve insanda mevcut olan her oluşun ve varlığın koruyucu ve devam ettiricisinin Allah olduğunu beyan etmektedir.
Yerçekimi kanunundan suyun kaldırma kuvvetine, ısınan havanın genişlemesinden bulutun suyu taşımasına, dilin tatmasından midenin hazmetmesine, insanın hayat sürmesinden akletmesine ve evrenin mikro bütünlüğünden galaksiler çapındaki makro büyüklüğüne kadar her ân dengeleri kuran, koruyan ve devam ettiren işte o Rabb'dir.
Öyle nimetler ki!... Hakk'ın insana ikram ettiği 'zaman' nimetine baktığımızda; zaman Allah'ın tecellisidir. Tecelli bir anlamda hareket demektir. Kâinat ise en büyük (makro) cisimden en küçük (mikro) cisme kadar bir hareketin eseridir. Yani Allah'ın tecellisidir.
Tecelli durduğu ân, madde hiç olur, yok olur. Maddenin aslı, demek ki, bir hiçliktir. Bu işin cilvesine gelince, burada kanun adı verilen Allah'ın sünneti (kanunu) şudur:
Atomun karakteristiklerinden biri olan elektron (veya elektronlar), çekirdek etrafında korkunç bir hızla dönmektedir. Bu hız o kadar yüksektir ki, elektronlar, dönmekte oldukları yörüngeyi adeta kapatırlar, kaplarlar; bu yörünge (ki çoğu zaman küresel veya elipsoidktir, yani üç boyutludur) çekirdek etrafında bir elektron duvarı olarak karşımıza çıkar.
Bizim karşımızda madde olarak gördüğümüz şey aslında idrak edemeyeceğimiz kadar hızla dönen parçacıkların oluşturduğu bir görüntüdür.
Bu görüntü, aslında hareketin görüntüsüdür. Hareket ise tecelliden başka bir şey değildir. Mekâna gelince o da, hareketin görünümüdür.
Kısaca, elektronların tecelli sonucu meydana gelmeleri ânı, anların ard ard oluşu zamanı, bu görünüşte mekânı meydana getirir. Tecelli yani hareket durunca zaman ve mekânda yok olur.
Bu denli ince ve hassas hikmetli nimetlerden, en kaba idrakin bile algılayacağı nimetlere kadar bütün nimetlerde Cenâb-ı Hakk'ın "Rabb" sıfatının tecellileri vardır. İşte bu sonsuz ikramlardan dolayı kula düşen vazife de, Rabbü'l-âlemin olan Allah hamd etmesidir. İslam itikadının ilk alameti ve işareti, şahsın, üzerinde görülen bu nimetlere mukabele etmesi yani hamd etmesidir.
Cenâb-ı Hakk'ın bu sonsuz nimetlerinin birer ikram olduğunu düşünerek hamdeden kuluna, bu hassas idrakinden dolayı olan ikramı da yine sonsuzdur.
Nitekim bir mü'min kul "elhamdülillah" dediği vakit, Allah-u Teâlâ fazl-ı kereminden o kulu için bütün ölçülerin fevkinde sevap yazar. Ayrıca bu çok kapsamlı bir dua ve zikirdir.
Kul, Allah'a dua ederken, sonsuz güç ve azamet sahibi Yaratanın karşısında âcizliğini itiraf ederek O'ndan yardım çağrısında bulunur.
Dua ve zikirin eşanlamlı olarak kullanılması, kulun dua ederken, Allah'a yönelmesi, O'ndan yardım dilemesi sebebiyle Allah'ı anmasıdır. Kul O'ndan yardım dilerken âcizliğini itiraf edip, O'nu yücelttiğinde O'nun güzel isim ve sıfatlarını zikreder.
Esasen dua Allah'ı zikirden başka bir şey değildir. "Elhamdülillah" demek aynı zamanda zikir lafzıdır. Biz "Elhamdülillah" dediğimiz zaman "el-Hamid" olan Allah'a hamd ederek zikretmiş oluyoruz.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Zikrin en faziletlisi, 'lâ ilâhe illallah'dır. Duanın en faziletlisi ise 'elhamdülillah'tır."
Ays b. Kâsım, rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
"Biriniz bir ihtiyacının giderilmesini istediği zaman, Rabbine senâda bulunsun, O'na hamd etsin. Çünkü bir kimse bir sultandan bir şey istediği zaman, yapabildiği kadar güzel kelimelerle söze başlama gereğini duyar. Siz de bir ihtiyacınızın giderilmesini istediğiniz zaman Aziz ve Cabbar olan Allah'ı ululayın. O'na hamd edin ve O'na senâda bulunun..."
Muhammed b. Mervan, rivâyet eder: "Ebu Abdullah'a (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) dedim ki: "Sana feda olayım, bana kapsamlı bir dua öğret.'
Dedi ki: 'Allah'a dua et. Çünkü namaz kılan herkes 'semi Allahu limen hamideh/Allah kendisine hamd edeni işitir' demek sûretiyle sana dua etmiş olur.'"
Utbe b. Ubeyd'den (radiyallahu anh); Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir adam doğduğu günden, öldüğü güne kadar Allah rız3ası için alnını yerden kaldırmasa, (Allah'ın merhameti olmadan ameli onu kurtarmaz da) Allah Kıyâmet Günü onu hakir kılar." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.