Hendek Savaşı’nda Hz. Fatıma da cephede idi
Sünni Taberî Hz. Ali’den şöyle naklediyor: “Biz, Resûlullah (s.a.v.) ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fâtıma, Resûlullah’a bir parça ekmek getirdi ve ekmeği O’na uzattı
23.08.2023 19:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Sünni Taberî Hz. Ali'den şöyle naklediyor: "Biz, Resûlullah (s.a.v.) ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fâtıma, Resûlullah'a bir parça ekmek getirdi ve ekmeği O'na uzattı.
Resulullah (s.a.v.), 'Nedir bu?' diye sorduğunda Fâtıma (a.s.): 'Çocuklarım için pişirdiğim ekmeğin bir parçasını Sana getirdim' dedi.
Resulullah, onu yiyerek şöyle buyurdu: Kızım, bu ekmek üç günden sonra Babanın yediği ilk yiyecektir."
Hz. Fâtıma (a.s.) Babası, Eşi ve Oğulları ile hendek kazımında mücadele vermiştir.
Kısaca Hendek savaşını da verelim: "Hicretin beşinci senesi...
(...) Neticede savunma savaşı yapılmasına karar verilir. Kimi araştırmacılara göre Hz. Peygambere (s.a.v.) ilâhî bir ilham sonucu olarak veya muhtemelen Selman-i Farisi hazretlerinin teklifi dikkate alınarak şehrin kuzeye bakan kısımlarında hendek kazılmasına karar verilir.
Onar kişi halinde ashabını gruplandıran Allah Elçisi, her gruba on arşınlık bir alanı kazdıktan sonra diğer tarafa geçmesini tenbihler.
Eni 9 metre, derinliği 4.5 metre olan hendek yaklaşık 5.5 km uzunluğundadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) mühendislik işini bizzat yapmakta, aynı zamanda bir amele gibi çalışmaktadır.
Büyük mucizelere sahne olan hendek kazımında Hz. Câbir'in anlattığına göre bir ara ashab-ı kiram sert bir kaya parçasına rast gelir. Durumu Resûlullah (s.a.v.)'e haber verdiklerinde, 'Hele şöyle bir hendeğe ineyim de göreyim' buyurur. 'Ayağa kalktıklarında karnına taş bağladıklarını gördüm' der Hz. C'âbir...
Hemen izin isteyerek eve gider ve hanımı Süheyle'ye, 'Peygamberde öyle bir açlık hâlini gördüm ki, ona dayanmak mümkün değil, evde yiyecek bir şey var mı?' diye sorar. 'Biraz arpa ve bir keçi oğlağı var' cevabını alınca sevinir.
(.) Allah Resulü'nün, 'Hanımına söyle, Ben evinize gelinceye dek çömleği ateşten, ekmeği fırından ayırmasın' diye tenbihi ile yiyeceklere O teşrif edene kadar el sürülmez.
Allah Resulü, mübarek elleri ile bizzat kendileri servis yapar, yemeği takdim eder herkese. Bütün davetliler doyar. Muhacir, Ensar ve Resûlullah (s.a.v.)'in yanında bulunan herkes yemiş, yemekler artmıştır.
Allah Resulü Hz. Câbir'in hanımına, 'Geri kalanı sen yersin ve Medine halkına da dağıtırsın zira açlık halkı istila etmiştir' buyurur.
Hendek kazımı devam ederken bir ara Hz. Selman sert bir kayalıkla karşılaşır. Epeyce uğraştığı halde halledemez. Allah Resulü olaya vâkıf olur ve balyozu Selman'ın elinden alır.
Kayayı kırmaya başlar ve etraf taştan çıkan kıvılcımlarla aydınlanır. Her kıvılcım çıkışında âdeta istikbale doğru bir zaman tüneli açılır. Allah Resulü çevresindeki insanlara Şam'ın anahtarlarını, Yemen ve İran beldelerini, Kisra'nın sarayını müjdeler.
Hendek Savaşı çok çetin geçmekte idi. Hz. Ali'nin (a.s.) belirttiğine göre, bu sıkıntılı günlerin birinde Hz. Peygamber ikindi namazını geçirmişti de; 'Allah, düşmanların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun; ikindi namazını unutturdular; sonunda güneş de battı' diyerek beddua etmişti.
Savaş esnasında... Düşman cephesinde bulunan Eşça kabilesinin reisi Nuaym bin Mesud o esnada iman ile şereflenir. Bir yolunu bularak, imanını ikrar için Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzuruna varır ve şu teklifi sunar:
'Birleşik ordudaki kabileler, henüz Müslüman olduğumu bilmiyorlar. Emrederseniz İslam'a bir hizmetim dokunabilir.'
Hz. Peygamber (s.a.v.) ona bir taktik verir ve düşmanın içine yollar.
Nuaym, derhal Ben-i Kurayza Yahudilerine giderek sırf onlara olan samimiyet ve sevgisi sebebiyle bir teklif getirmek, uyarmak için geldiğini söyler ve içini döker:
'Kureyş ve Gatafan kabileleri buraya geldiler. Müslümanları imha etmeye çalışıyorlar ancak onlar da gerekli cevabı veriyorlar. Öyle sanıyorum ki bu iş yeterince uzadı, birleşik güçler sıkılmaya başladı. Sıkıntıları artarsa sizi bırakıp giderler, yapayalnız kalırsınız. Anlaşmayı bozduğunuz anlaşılınca yakanızı Müslümanlardan kurtaramazsınız. Bana sorarsanız Kureyş ve Gatafan eşrafından bir takım adamları rehin alın ki işleri bitince sıvışıp gitmesinler.'
Nuaym'ın bu sözleri Yahudilere çok uygun geldi.
Ardından Nuaym, Kureyşliler'in meclisine giderek; Yahudilerin Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozmalarından pişmanlık duyduklarını, bu sebeple tekrar gizli bir ittifak yaptıklarını suçlarını affettirmek için de Kureyş ve Gatafan'ın bazı ileri gelenlerini rehin alıp Müslümanlara vermeyi planladıklarını söyleyerek güya bir dost olarak haber verir.
Bunun üzerine şüpheye düşen Ebu Süfyan, Ben-i Kurayzalılar'ı denemek için; 'Biz buraya reislerinizin teşviki ile geldik ama siz ağır davranıyorsunuz. Bizim burada uzun süre kalacak hâlimiz de yok. Askerlerimiz aç kalmaktan şikayetçi, hayvanlarımız telef olmaya başladı. Hiç olmazsa yarın hep beraber bir hücuma çıkalım da bu işi bitirelim" dedi.
Ben-i Kurayza Yahudileri ise; 'Yarın cumartesi biz o gün iş yapmayız. Öbür gün savaşabiliriz. Ancak ileri gelenlerinizden yetmiş kişiyi rehin vermelisiniz ki, onları kalemizde tutalım ve güzellik içinde olalım" cevabını verdiler.
Böylece her iki grup da Nuaym'ın kendisine söylediğinin ne kadar doğru olduğunu anlamış oldu.
(...) Böylece Hz. Peygamberin (s.a.v.) soğuk savaş taktiğinin başarısı, kendini göstermeye başlamıştı.
(.) Müslümanların teessürü de büyüktü. Hz. Peygamber savaşın son günü ikindi namazında şöyle dua ediyordu:
'Allah'ım! Ey Kur'an'ı gönderen Rabbim! Ey düşmanların hesabını tez gören Rabbim! Şu küfür topluluğunu kır. Onları hezimete uğrat. İradelerini sars, Allah'ım!'
(.) Ve bir rüzgâr, gün doğarken yardıma koşuyordu. Melekler seferber olmuşlardı. Rüzgâr ve Allah'ın gönderdiği ordular, onlara yapacaklarını yapıyorlardı.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Huzeyfetü'l-Yeman'dan aldığı savaş raporu şöyledir:
'Rüzgâr Medine vadisinin toprağını, kumunu, çakılını savurup düşmanların yüzüne, gözüne çarpıyor. Çadırlar havada dolaşıyor, yemek tencereleri devriliyor, ateşler sönmeye başlıyordu.
Dehşete düşen yük develeri ve süvari atları birbirine karışıyordu. Harp sahası tam bir ana-baba gününe dönmüştü. Kafirler canlarını kurtarmak için tek yolu kaçmada buluyorlardı.'
'Ey mü'minler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayınız! Hani (hendek günü) üzerinize ordular gelmişti de, Biz, onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görmektedir.' (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Resulullah (s.a.v.), 'Nedir bu?' diye sorduğunda Fâtıma (a.s.): 'Çocuklarım için pişirdiğim ekmeğin bir parçasını Sana getirdim' dedi.
Resulullah, onu yiyerek şöyle buyurdu: Kızım, bu ekmek üç günden sonra Babanın yediği ilk yiyecektir."
Hz. Fâtıma (a.s.) Babası, Eşi ve Oğulları ile hendek kazımında mücadele vermiştir.
Kısaca Hendek savaşını da verelim: "Hicretin beşinci senesi...
(...) Neticede savunma savaşı yapılmasına karar verilir. Kimi araştırmacılara göre Hz. Peygambere (s.a.v.) ilâhî bir ilham sonucu olarak veya muhtemelen Selman-i Farisi hazretlerinin teklifi dikkate alınarak şehrin kuzeye bakan kısımlarında hendek kazılmasına karar verilir.
Onar kişi halinde ashabını gruplandıran Allah Elçisi, her gruba on arşınlık bir alanı kazdıktan sonra diğer tarafa geçmesini tenbihler.
Eni 9 metre, derinliği 4.5 metre olan hendek yaklaşık 5.5 km uzunluğundadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) mühendislik işini bizzat yapmakta, aynı zamanda bir amele gibi çalışmaktadır.
Büyük mucizelere sahne olan hendek kazımında Hz. Câbir'in anlattığına göre bir ara ashab-ı kiram sert bir kaya parçasına rast gelir. Durumu Resûlullah (s.a.v.)'e haber verdiklerinde, 'Hele şöyle bir hendeğe ineyim de göreyim' buyurur. 'Ayağa kalktıklarında karnına taş bağladıklarını gördüm' der Hz. C'âbir...
Hemen izin isteyerek eve gider ve hanımı Süheyle'ye, 'Peygamberde öyle bir açlık hâlini gördüm ki, ona dayanmak mümkün değil, evde yiyecek bir şey var mı?' diye sorar. 'Biraz arpa ve bir keçi oğlağı var' cevabını alınca sevinir.
(.) Allah Resulü'nün, 'Hanımına söyle, Ben evinize gelinceye dek çömleği ateşten, ekmeği fırından ayırmasın' diye tenbihi ile yiyeceklere O teşrif edene kadar el sürülmez.
Allah Resulü, mübarek elleri ile bizzat kendileri servis yapar, yemeği takdim eder herkese. Bütün davetliler doyar. Muhacir, Ensar ve Resûlullah (s.a.v.)'in yanında bulunan herkes yemiş, yemekler artmıştır.
Allah Resulü Hz. Câbir'in hanımına, 'Geri kalanı sen yersin ve Medine halkına da dağıtırsın zira açlık halkı istila etmiştir' buyurur.
Hendek kazımı devam ederken bir ara Hz. Selman sert bir kayalıkla karşılaşır. Epeyce uğraştığı halde halledemez. Allah Resulü olaya vâkıf olur ve balyozu Selman'ın elinden alır.
Kayayı kırmaya başlar ve etraf taştan çıkan kıvılcımlarla aydınlanır. Her kıvılcım çıkışında âdeta istikbale doğru bir zaman tüneli açılır. Allah Resulü çevresindeki insanlara Şam'ın anahtarlarını, Yemen ve İran beldelerini, Kisra'nın sarayını müjdeler.
Hendek Savaşı çok çetin geçmekte idi. Hz. Ali'nin (a.s.) belirttiğine göre, bu sıkıntılı günlerin birinde Hz. Peygamber ikindi namazını geçirmişti de; 'Allah, düşmanların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun; ikindi namazını unutturdular; sonunda güneş de battı' diyerek beddua etmişti.
Savaş esnasında... Düşman cephesinde bulunan Eşça kabilesinin reisi Nuaym bin Mesud o esnada iman ile şereflenir. Bir yolunu bularak, imanını ikrar için Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzuruna varır ve şu teklifi sunar:
'Birleşik ordudaki kabileler, henüz Müslüman olduğumu bilmiyorlar. Emrederseniz İslam'a bir hizmetim dokunabilir.'
Hz. Peygamber (s.a.v.) ona bir taktik verir ve düşmanın içine yollar.
Nuaym, derhal Ben-i Kurayza Yahudilerine giderek sırf onlara olan samimiyet ve sevgisi sebebiyle bir teklif getirmek, uyarmak için geldiğini söyler ve içini döker:
'Kureyş ve Gatafan kabileleri buraya geldiler. Müslümanları imha etmeye çalışıyorlar ancak onlar da gerekli cevabı veriyorlar. Öyle sanıyorum ki bu iş yeterince uzadı, birleşik güçler sıkılmaya başladı. Sıkıntıları artarsa sizi bırakıp giderler, yapayalnız kalırsınız. Anlaşmayı bozduğunuz anlaşılınca yakanızı Müslümanlardan kurtaramazsınız. Bana sorarsanız Kureyş ve Gatafan eşrafından bir takım adamları rehin alın ki işleri bitince sıvışıp gitmesinler.'
Nuaym'ın bu sözleri Yahudilere çok uygun geldi.
Ardından Nuaym, Kureyşliler'in meclisine giderek; Yahudilerin Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozmalarından pişmanlık duyduklarını, bu sebeple tekrar gizli bir ittifak yaptıklarını suçlarını affettirmek için de Kureyş ve Gatafan'ın bazı ileri gelenlerini rehin alıp Müslümanlara vermeyi planladıklarını söyleyerek güya bir dost olarak haber verir.
Bunun üzerine şüpheye düşen Ebu Süfyan, Ben-i Kurayzalılar'ı denemek için; 'Biz buraya reislerinizin teşviki ile geldik ama siz ağır davranıyorsunuz. Bizim burada uzun süre kalacak hâlimiz de yok. Askerlerimiz aç kalmaktan şikayetçi, hayvanlarımız telef olmaya başladı. Hiç olmazsa yarın hep beraber bir hücuma çıkalım da bu işi bitirelim" dedi.
Ben-i Kurayza Yahudileri ise; 'Yarın cumartesi biz o gün iş yapmayız. Öbür gün savaşabiliriz. Ancak ileri gelenlerinizden yetmiş kişiyi rehin vermelisiniz ki, onları kalemizde tutalım ve güzellik içinde olalım" cevabını verdiler.
Böylece her iki grup da Nuaym'ın kendisine söylediğinin ne kadar doğru olduğunu anlamış oldu.
(...) Böylece Hz. Peygamberin (s.a.v.) soğuk savaş taktiğinin başarısı, kendini göstermeye başlamıştı.
(.) Müslümanların teessürü de büyüktü. Hz. Peygamber savaşın son günü ikindi namazında şöyle dua ediyordu:
'Allah'ım! Ey Kur'an'ı gönderen Rabbim! Ey düşmanların hesabını tez gören Rabbim! Şu küfür topluluğunu kır. Onları hezimete uğrat. İradelerini sars, Allah'ım!'
(.) Ve bir rüzgâr, gün doğarken yardıma koşuyordu. Melekler seferber olmuşlardı. Rüzgâr ve Allah'ın gönderdiği ordular, onlara yapacaklarını yapıyorlardı.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Huzeyfetü'l-Yeman'dan aldığı savaş raporu şöyledir:
'Rüzgâr Medine vadisinin toprağını, kumunu, çakılını savurup düşmanların yüzüne, gözüne çarpıyor. Çadırlar havada dolaşıyor, yemek tencereleri devriliyor, ateşler sönmeye başlıyordu.
Dehşete düşen yük develeri ve süvari atları birbirine karışıyordu. Harp sahası tam bir ana-baba gününe dönmüştü. Kafirler canlarını kurtarmak için tek yolu kaçmada buluyorlardı.'
'Ey mü'minler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayınız! Hani (hendek günü) üzerinize ordular gelmişti de, Biz, onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görmektedir.' (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.