Millet olarak ordunun belleğimizdeki adı askerdir. Yani asker denince aklımıza “Kahraman Türk Ordusu” gelirdi. Askerlik görevini yapmak ise vatan görevinin yanında adam olmanın şartı olarak kabul edilirdi.
Günümüzde ise insanımıza öyle bir asker (ordu) aşısı yapıldı ki, artık asker denince vatandaşın aklına, ne Peygamber ocağı, ne kutsal görev, ne adamlık… bir şey gelmiyor. Ne geliyor? Darbeci, kendi milletini düşman gören, maneviyat yoksunu bir kurum akla geliyor veya getirtiliyor.
Asker bu ve benzeri icraat ve anlayışlara sahip olmadı mı? Genel anlamda “hayır”. Özelde ise “evet”. Çünkü “orman çakalsız olmaz.” Bu çakallar Peygamberimizin ordusunda da vardı. İmam Ali’nin, İmam Hasan’ın, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın ordusunda da.
Sonra diyalog vs. adlarla milletimizin itikadı üzerine oynanan oyunlarla, yaşları eski ama şöhretleri yeni birçok ilahiyatçının sözde din adına, şeytanın bile aklına gelmeyecek fikir ve yorumlarını milletin önüne koyması ile artı bazı siyasi anlayışların devlet ve millet aleyhine olması kesin icraatlara girişmesi ile ordu içinde, milletin inancına karşıt askerlerin olması arasında hiçbir fark yoktur.
Bir insan düşünün! Çok zeki, ilmi, anlayışı geniş ama omurgasında zafiyet var. Ayakta duramıyor. Hareket yeteneği kısıtlı. Bu insanın kendine ve çevresine faydası sınırlıdır. Hele bu insanı çekemeyen çakallar varsa sonu da bellidir. Ya esir olur, onlara hizmet eder. Ya da toprağın altına gömülür gider.
İnsan için omurga ne kadar önemliyse devlet içinde ordu en az o kadar önemlidir. Çünkü ordusu olmayan veya ordusu zafiyete uğramış devletler, kukla devletlerdir. Halkları ise esirdir. Ortalıkta belki prangalar, zincirler, kelepçeler göremezsiniz. Ama ülkeniz için en hayati konularda bile birilerinin iznine muhtaç olursunuz. Hareket alanınızı bir parmak işareti veya bir telefon belirler.
Hiçbir tavuğun başına gelmeyen bizim askerimizin başına geldi. Bir gazetecinin (artık nereden bulduysa!) çuvallarla getirdiği belge! ve CD’ler kapsamında bir operasyon başlatıldı. Uzman çavuşundan, Genelkurmay Başkanına kadar yüzlerce asker, açılan bu dava kapsamında içeri alındı. Yaklaşık üç yıldır içerdeler.
Bilimsel olarak malum gazetecinin iddiaları çürütüldü. Sonra geçtiğimiz aylarda bir af ve tutuksuz yargılama kanunu çıkartıldı. PKK’lı teröristler bile bu af kapsamına dahil edilirken, askerler bu kapsama dahil edilmedi.
Yaklaşık 3 yıl önce başlatılan ve birçok askerin tutuklanması ile devam eden bu dava hala devam etmektedir. Bu süreçte ilginç gelişmelerde yaşandı. Bir imzanın ıslak veya kuruluğunu tespit etmek aylarca sürdü. Bir kurum ıslak derken diğeri çok kuru, dedi. Çete kurmaktan tutuklu Genelkurmay Başkanı, hakkındaki iddiaların yalan olduğunu kanıtlamak için Cumhurbaşkanı ve Başbakanı şahit gösterdi.
Sonra ne ile suçlandığını bilmeyen ve kabul etmeyen Mustafa Önsel’in Ekim 2011’de yaptığı akli olduğu kadar duygusalda olan savunmanın cevabı bugünlerde geldi.
Savunmasında görevde olan komutanlarına seslenen Albay Mustafa Önsel; “…Çok üzülüyoruz. Hukuki süreç, sabır diyenlere, silah arkadaşlığı ölmüş, diyorum. Yönetiyorum, zannettiğiniz ordunun, sahte CD’lerle beli kırılmış. Siz kime komutanlık yaptığınızı sanıyorsunuz?” diyordu…
İşte verilen cevap…
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel (yürümekte olan davalarla ilgili olarak) “Yara kangrenleşti. Artık kangrenli kolu kesmekten başka yapacak şey kalmadı” dediği basında yer aldı.
Evet, Mustafa Albayın “Siz kime komutanlık yapıyorsunuz!” çıkışına Murat oramiral “kangrenli kolu keseriz” diyerek, kime komutanlık yaptığını açıkladı… Yani tutuklu askerler için henüz hukuk karar vermedi ama silah arkadaşları hükmü açıkladı. “Kol kesile”
6 yıl önce bir mail ile 11 asker tutuklandı. Sonra bu sayı 9’a indi. Neden? Bu askerle Başbakan ve AKP’de isim yapmışlara suikast yapacaklarmış. 6 yıl sonra hukuk bu 9 askere; Pardon! Kusura bakmayın. Çok araştırdık ama aleyhinize bir delil bulamadık, gidebilirsiniz, dedi. Ya içerde bıraktıkları 6 yıl. Ya görevden ayrı kaldıkları 6 yıl? Ya ailesinden, çocuklarından ayrı kaldıkları 6 yıl? Bunların bedelini ödeyebilecek var mı?
Sonra 3 yıl önce 2 PKK’lı takipte. Bir eve giriyorlar. Ellerinde bir rehine. Çatışmada hepsi öldürülüyor. Yıllar sonra bir asker, kasten öldürdük, diyor. Ve hukuk, kasten adam öldürmek, suçundan 1 albay 17 asker tutukluyor.
Siyasette teröristin “sayın” şehitlerin ise “kelle” olarak tariflendirildiğini biliyoruz. Ama hukuktaki “adam” tanımının ne olduğunu gerçekten merak ediyorum.
Arınç’a suikasttan, tutuklanan askerler ve bitmeyen davaları! Ama bu dava kapsamında “kozmik odadan” alınan belgelere ne olduğu, nerelerde ve kimlerle paylaşıldığı pek kimsenin merakına sebep olmuyor. Sahi o belgeler kimin elinde ve neden?
Günümüzde ise insanımıza öyle bir asker (ordu) aşısı yapıldı ki, artık asker denince vatandaşın aklına, ne Peygamber ocağı, ne kutsal görev, ne adamlık… bir şey gelmiyor. Ne geliyor? Darbeci, kendi milletini düşman gören, maneviyat yoksunu bir kurum akla geliyor veya getirtiliyor.
Asker bu ve benzeri icraat ve anlayışlara sahip olmadı mı? Genel anlamda “hayır”. Özelde ise “evet”. Çünkü “orman çakalsız olmaz.” Bu çakallar Peygamberimizin ordusunda da vardı. İmam Ali’nin, İmam Hasan’ın, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın ordusunda da.
Sonra diyalog vs. adlarla milletimizin itikadı üzerine oynanan oyunlarla, yaşları eski ama şöhretleri yeni birçok ilahiyatçının sözde din adına, şeytanın bile aklına gelmeyecek fikir ve yorumlarını milletin önüne koyması ile artı bazı siyasi anlayışların devlet ve millet aleyhine olması kesin icraatlara girişmesi ile ordu içinde, milletin inancına karşıt askerlerin olması arasında hiçbir fark yoktur.
Bir insan düşünün! Çok zeki, ilmi, anlayışı geniş ama omurgasında zafiyet var. Ayakta duramıyor. Hareket yeteneği kısıtlı. Bu insanın kendine ve çevresine faydası sınırlıdır. Hele bu insanı çekemeyen çakallar varsa sonu da bellidir. Ya esir olur, onlara hizmet eder. Ya da toprağın altına gömülür gider.
İnsan için omurga ne kadar önemliyse devlet içinde ordu en az o kadar önemlidir. Çünkü ordusu olmayan veya ordusu zafiyete uğramış devletler, kukla devletlerdir. Halkları ise esirdir. Ortalıkta belki prangalar, zincirler, kelepçeler göremezsiniz. Ama ülkeniz için en hayati konularda bile birilerinin iznine muhtaç olursunuz. Hareket alanınızı bir parmak işareti veya bir telefon belirler.
Hiçbir tavuğun başına gelmeyen bizim askerimizin başına geldi. Bir gazetecinin (artık nereden bulduysa!) çuvallarla getirdiği belge! ve CD’ler kapsamında bir operasyon başlatıldı. Uzman çavuşundan, Genelkurmay Başkanına kadar yüzlerce asker, açılan bu dava kapsamında içeri alındı. Yaklaşık üç yıldır içerdeler.
Bilimsel olarak malum gazetecinin iddiaları çürütüldü. Sonra geçtiğimiz aylarda bir af ve tutuksuz yargılama kanunu çıkartıldı. PKK’lı teröristler bile bu af kapsamına dahil edilirken, askerler bu kapsama dahil edilmedi.
Yaklaşık 3 yıl önce başlatılan ve birçok askerin tutuklanması ile devam eden bu dava hala devam etmektedir. Bu süreçte ilginç gelişmelerde yaşandı. Bir imzanın ıslak veya kuruluğunu tespit etmek aylarca sürdü. Bir kurum ıslak derken diğeri çok kuru, dedi. Çete kurmaktan tutuklu Genelkurmay Başkanı, hakkındaki iddiaların yalan olduğunu kanıtlamak için Cumhurbaşkanı ve Başbakanı şahit gösterdi.
Sonra ne ile suçlandığını bilmeyen ve kabul etmeyen Mustafa Önsel’in Ekim 2011’de yaptığı akli olduğu kadar duygusalda olan savunmanın cevabı bugünlerde geldi.
Savunmasında görevde olan komutanlarına seslenen Albay Mustafa Önsel; “…Çok üzülüyoruz. Hukuki süreç, sabır diyenlere, silah arkadaşlığı ölmüş, diyorum. Yönetiyorum, zannettiğiniz ordunun, sahte CD’lerle beli kırılmış. Siz kime komutanlık yaptığınızı sanıyorsunuz?” diyordu…
İşte verilen cevap…
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel (yürümekte olan davalarla ilgili olarak) “Yara kangrenleşti. Artık kangrenli kolu kesmekten başka yapacak şey kalmadı” dediği basında yer aldı.
Evet, Mustafa Albayın “Siz kime komutanlık yapıyorsunuz!” çıkışına Murat oramiral “kangrenli kolu keseriz” diyerek, kime komutanlık yaptığını açıkladı… Yani tutuklu askerler için henüz hukuk karar vermedi ama silah arkadaşları hükmü açıkladı. “Kol kesile”
6 yıl önce bir mail ile 11 asker tutuklandı. Sonra bu sayı 9’a indi. Neden? Bu askerle Başbakan ve AKP’de isim yapmışlara suikast yapacaklarmış. 6 yıl sonra hukuk bu 9 askere; Pardon! Kusura bakmayın. Çok araştırdık ama aleyhinize bir delil bulamadık, gidebilirsiniz, dedi. Ya içerde bıraktıkları 6 yıl. Ya görevden ayrı kaldıkları 6 yıl? Ya ailesinden, çocuklarından ayrı kaldıkları 6 yıl? Bunların bedelini ödeyebilecek var mı?
Sonra 3 yıl önce 2 PKK’lı takipte. Bir eve giriyorlar. Ellerinde bir rehine. Çatışmada hepsi öldürülüyor. Yıllar sonra bir asker, kasten öldürdük, diyor. Ve hukuk, kasten adam öldürmek, suçundan 1 albay 17 asker tutukluyor.
Siyasette teröristin “sayın” şehitlerin ise “kelle” olarak tariflendirildiğini biliyoruz. Ama hukuktaki “adam” tanımının ne olduğunu gerçekten merak ediyorum.
Arınç’a suikasttan, tutuklanan askerler ve bitmeyen davaları! Ama bu dava kapsamında “kozmik odadan” alınan belgelere ne olduğu, nerelerde ve kimlerle paylaşıldığı pek kimsenin merakına sebep olmuyor. Sahi o belgeler kimin elinde ve neden?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Papa, İznik ve Vatikan’ın hedefi / 02.06.2025
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025