Herkes konuşuyor
Bazen insanlar cehaleti münasebetiyle bu konulara ortak olurlar konuşurlar. Bazıları inanmazlar bundan dolayı konuşurlar. Bazıları da, birilerinin adına konuşurlar
22.09.2024 18:44:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bazen insanlar cehaleti münasebetiyle bu konulara ortak olurlar konuşurlar. Bazıları inanmazlar bundan dolayı konuşurlar. Bazıları da, birilerinin adına konuşurlar.
Yani burada konuşanları üç sınıfa ayırabiliriz. Birisi cahildir, işte sokakta kahvede, şurada, burada cehaleti münasebetiyle konuşur. İkincisi de, nefsinden, nefsi bu fitneydi dedikoduyu ister, bundan konuşur. Üçüncüsü de, birileri adına tutulmuştur, bundan dolayı konuşur.
Şimdi bugünkü toplumumuzda bunların her üçü de var… Bir de bakarsınız bunlar gündem olurlar… O fitne grupları, Allah ile kul arasına kimse giremez, derken, işte Allah'ın avukatlığını da yaparlar.
Madem Allah ile kul arasına girilmez (!) Sen niye, girip de, ileri geri konuşuyorsun? Sana ne! Sen demedin mi: "Aç Kur'ân'ı, bak. Kendi kafan ne diyorsa onu". Niye bunu demiyorsun da; kendin vardır, yoktur, diye hüküm veriyorsun.
Demek ki bunlar samimi değil. Asıl korkulacak olan insanlarda bunlardır. Sözüm ona, bunlar bir de hocadır. İlahiyatı bitirmişlerdir veya doktora yapmışlardır. Profesör olmuşlardır. Bunların zararı çok büyük.
Bunlar konuştuğu zaman zannediliyor ki, hakikaten böyle bir şey var. Bunun içinde bunlar bildiklerinden dolayı böyle konuşuyorlar. Hemen şunun ifade edeyim ki, böyle bir şey yok.
Bazılarını ben tanırım bunların. Bunların bazıları benim talebemken, dört yıl benden ledün ilmini tahsil eden bir adamken, bu konularda methiyelerle bizi ifade ederken, bir de baktık bu adam günün birinde kalktı Amerika'ya gitti.
Moon'un toplantılarına, biliyorsunuz Hıristiyanlığın bir moon tarikatı diye bir tarikatı var. Bunun toplantılarına iştirak etti, Türkiye'ye geldi, yepyeni bir adam oldu, vuslata erdi (!) derken işte zırvalama dönemine girdi.
Şimdi ben, o gün bugün bu adamın ismini ağzıma almam. Almamın da bir faydası yok. Haa! Demek o bugüne kadar da tiyatro oynuyordu. Ondan sonrada tiyatro oynuyor. O güne kadar tiyatro oynarken birtakım talepleri vardı. Herhâlde bu taleplerini bulamayınca, işte o dünyadan duydum ki, bir konferans veriyor bunlara bilmem ne kadar para tahsil ediyor.
Dünya menfaati daha ağır olunca bu insanlar maalesef bulundukları dünyayı, dünya karşılığı parayla beraber satıyorlar. Bunlar çok olağan. Yeni de değil bu olaylar.
Ta, bin yedi yüzlü yıllarda imparatorluğun çöküşünü hazırlamak için İngiltere'den müstemleke bakanlığı- sömürge bakanlığı- birtakım kararlar almış. Bu kararları bilhassa İslâm dünyasında özellikle de Osmanlı İmparatorluğunun tasarruf ettiği sahalarda yetiştirdiği ajanlarla bunların reklamlarını yapmaya başlamış.
Benim "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eserimde de Humpher'in hatıratından ve nice birtakım ajanların hatıralarından hareketle eserimde bunları yazmıştım.
Şimdi bu eserden bu faaliyetlerden bazılarını ortaya koyalım. Bugün ortaya çıkan fitnenin mazisine bir bakalım. Nereden kaynaklandı? Nereye kadar geldi?
Haa! Bu o gün de vardı, bugün de olacak, yarın da olacak. Zaten iman, küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecek.
O bakımdan böyle zırvalayan insanları televizyonlarda, radyolarda, bilmem şurada burada dinlemenin de bir manası yok.
Yani İslâm günümüze kadar yanlış anlaşılan bir din olacak (!) bunlar gelecekler bir araya karar verecekler…
Bu nasıl bir kafaysa bugüne kadar yetişen müçtehitler, mezhep imamları, efendim insan-ı kâmiller uleması, evliyası bu işi anlamamış, bu hilkat garibeleri bu işi anlamış!
İnsana pes doğrusu dedirttirecek tavırları görüyorsun. Sen, kim oluyorsun? Seni, onların ilminin mürekkebi bin defa tartar. Sen, nesin ya? Seni, ben tanıyorum. Altın üstün şu, on gramlık adamsın.
Nefsinden enaniyetinden farklı bir yönün de kalmadı. Yüzüne bakıp da aynada haline acıyacağına, 'eyvah ben ne rezil duruma düştüm. Allah, benden bütün nurani görüntülerimi almış, götürmüş' diyeceğin yerde, ayıkmıyorsun, o küfre devam ediyorsun.
Ha! Demek ki, bunlar hala vazifeli diye benim aklıma gelmiyor değil. Şimdi gelelim. Şimdi bu fiiller var mı?
"Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirlerine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icad ederek mezhep ihtilaflarını körüklemek."
Bugün bu var mı? Var. Yapıyorlar mı bunu yapıyorlar. Taa bu bin yedi yüzlü yıllarda başlamış, sömürge bakanlığının tâlimatnamesi. Humhper'in hatıratından bunu aldık.
"Her grup adına diğerine karşı töhmetli ve ihanetli konuları yaygınlaştırmak."
O, ona işte sen bâtıldasın, küfürdesin. O, ona sen ihanettesin gibi iftiralar dolu kampanyaları yapmak.
Devam ediyoruz: Burada çok şeyler var da onlara girmiyorum. Bizi ilgilendiren bugünkü:
"İçki, kumar, fesat, fuhşu yaymak, domuz etini yemeyi teşvik etmek."
"Domuz eti yemeyi teşvik etmek!"
Hatırlarsanız Necran Hristiyanları Aleyhisselam Efendimiz'e geldiklerinde, "Biz de sizlerle aynı dindeniz, Müslümanız. Biz de iman ediyoruz" dediğinde Peygamber Efendimiz (s.a.a.), "Hayır, siz haça tapıyorsunuz. Allah'a şirk koşuyorsunuz, domuz eti yiyorsunuz." Üç şey söyledi.
Domuz, onların dini ve milli bir simgesi. Şimdi bunların da yapmak istedikleri domuz etini yedirmek. Hangi yolla onu ben bilemem onlardan bulup sormak lazım.
Durup dururken şu Müslüman insanlara, bunların gündemine getirmenin ne manaya geldiğini bunlara sormak lazım...
Bakınız; "Din âlimleriyle halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostane ilişkileri bozacaksınız" diyor.
Din âlimlerine halkın bir itibarı vardır. Sevgisi vardır. Bunu yok edeceksiniz. Sizin göreviniz bu!
İftira edeceksiniz, dedikodu çıkartacaksınız. Keçi çaldı, diyeceksiniz. Bir ara hatırlarsanız; imamın keçisini çalmışlar, gazeteler manşetten vermiş: "İmam keçi çaldı" diye…
"Din âlimleri arasında sömürgeler bakanlığı memurlarını din âlimi kisvesi ile çalıştırmak."
"Müslümanları ibadetlerden alıkoyacaksınız ve şüphe uyandıracaksınız." "Allah'ın kulların ibadetlerine ihtiyacı yoktur." Bunu pompalayacaksınız.
E, şimdi adam geliyor, oturuyor. Konuşmaya başlıyor, öyle bir mantıkla konuşuyor ki, bir değil bin defa yapacağı ibadetten o insan endişe ediyor, şüphe ediyor. "Demek bizim hayatımız hep böyle boşa gidiyor." …
Şimdi bu adamlar bakıyorsunuz bunların vazifesi karşı tarafa geçip, camiye gidene "sakın ha gitme» der, gibi bir tavır. Allah seni ıslah etsin. Senin görevin şeytanla ortaklık yapıp insanları yoldan çıkarmak mı? Ha! Bunlar demek öyle kendi kafalarına yaptıkları bir iş değil. Belki sömürge bakanlığının değil ama nefsani bakanlıklarının vazifeli adamları. Öyle değil mi? (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Yani burada konuşanları üç sınıfa ayırabiliriz. Birisi cahildir, işte sokakta kahvede, şurada, burada cehaleti münasebetiyle konuşur. İkincisi de, nefsinden, nefsi bu fitneydi dedikoduyu ister, bundan konuşur. Üçüncüsü de, birileri adına tutulmuştur, bundan dolayı konuşur.
Şimdi bugünkü toplumumuzda bunların her üçü de var… Bir de bakarsınız bunlar gündem olurlar… O fitne grupları, Allah ile kul arasına kimse giremez, derken, işte Allah'ın avukatlığını da yaparlar.
Madem Allah ile kul arasına girilmez (!) Sen niye, girip de, ileri geri konuşuyorsun? Sana ne! Sen demedin mi: "Aç Kur'ân'ı, bak. Kendi kafan ne diyorsa onu". Niye bunu demiyorsun da; kendin vardır, yoktur, diye hüküm veriyorsun.
Demek ki bunlar samimi değil. Asıl korkulacak olan insanlarda bunlardır. Sözüm ona, bunlar bir de hocadır. İlahiyatı bitirmişlerdir veya doktora yapmışlardır. Profesör olmuşlardır. Bunların zararı çok büyük.
Bunlar konuştuğu zaman zannediliyor ki, hakikaten böyle bir şey var. Bunun içinde bunlar bildiklerinden dolayı böyle konuşuyorlar. Hemen şunun ifade edeyim ki, böyle bir şey yok.
Bazılarını ben tanırım bunların. Bunların bazıları benim talebemken, dört yıl benden ledün ilmini tahsil eden bir adamken, bu konularda methiyelerle bizi ifade ederken, bir de baktık bu adam günün birinde kalktı Amerika'ya gitti.
Moon'un toplantılarına, biliyorsunuz Hıristiyanlığın bir moon tarikatı diye bir tarikatı var. Bunun toplantılarına iştirak etti, Türkiye'ye geldi, yepyeni bir adam oldu, vuslata erdi (!) derken işte zırvalama dönemine girdi.
Şimdi ben, o gün bugün bu adamın ismini ağzıma almam. Almamın da bir faydası yok. Haa! Demek o bugüne kadar da tiyatro oynuyordu. Ondan sonrada tiyatro oynuyor. O güne kadar tiyatro oynarken birtakım talepleri vardı. Herhâlde bu taleplerini bulamayınca, işte o dünyadan duydum ki, bir konferans veriyor bunlara bilmem ne kadar para tahsil ediyor.
Dünya menfaati daha ağır olunca bu insanlar maalesef bulundukları dünyayı, dünya karşılığı parayla beraber satıyorlar. Bunlar çok olağan. Yeni de değil bu olaylar.
Ta, bin yedi yüzlü yıllarda imparatorluğun çöküşünü hazırlamak için İngiltere'den müstemleke bakanlığı- sömürge bakanlığı- birtakım kararlar almış. Bu kararları bilhassa İslâm dünyasında özellikle de Osmanlı İmparatorluğunun tasarruf ettiği sahalarda yetiştirdiği ajanlarla bunların reklamlarını yapmaya başlamış.
Benim "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eserimde de Humpher'in hatıratından ve nice birtakım ajanların hatıralarından hareketle eserimde bunları yazmıştım.
Şimdi bu eserden bu faaliyetlerden bazılarını ortaya koyalım. Bugün ortaya çıkan fitnenin mazisine bir bakalım. Nereden kaynaklandı? Nereye kadar geldi?
Haa! Bu o gün de vardı, bugün de olacak, yarın da olacak. Zaten iman, küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecek.
O bakımdan böyle zırvalayan insanları televizyonlarda, radyolarda, bilmem şurada burada dinlemenin de bir manası yok.
Yani İslâm günümüze kadar yanlış anlaşılan bir din olacak (!) bunlar gelecekler bir araya karar verecekler…
Bu nasıl bir kafaysa bugüne kadar yetişen müçtehitler, mezhep imamları, efendim insan-ı kâmiller uleması, evliyası bu işi anlamamış, bu hilkat garibeleri bu işi anlamış!
İnsana pes doğrusu dedirttirecek tavırları görüyorsun. Sen, kim oluyorsun? Seni, onların ilminin mürekkebi bin defa tartar. Sen, nesin ya? Seni, ben tanıyorum. Altın üstün şu, on gramlık adamsın.
Nefsinden enaniyetinden farklı bir yönün de kalmadı. Yüzüne bakıp da aynada haline acıyacağına, 'eyvah ben ne rezil duruma düştüm. Allah, benden bütün nurani görüntülerimi almış, götürmüş' diyeceğin yerde, ayıkmıyorsun, o küfre devam ediyorsun.
Ha! Demek ki, bunlar hala vazifeli diye benim aklıma gelmiyor değil. Şimdi gelelim. Şimdi bu fiiller var mı?
"Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirlerine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icad ederek mezhep ihtilaflarını körüklemek."
Bugün bu var mı? Var. Yapıyorlar mı bunu yapıyorlar. Taa bu bin yedi yüzlü yıllarda başlamış, sömürge bakanlığının tâlimatnamesi. Humhper'in hatıratından bunu aldık.
"Her grup adına diğerine karşı töhmetli ve ihanetli konuları yaygınlaştırmak."
O, ona işte sen bâtıldasın, küfürdesin. O, ona sen ihanettesin gibi iftiralar dolu kampanyaları yapmak.
Devam ediyoruz: Burada çok şeyler var da onlara girmiyorum. Bizi ilgilendiren bugünkü:
"İçki, kumar, fesat, fuhşu yaymak, domuz etini yemeyi teşvik etmek."
"Domuz eti yemeyi teşvik etmek!"
Hatırlarsanız Necran Hristiyanları Aleyhisselam Efendimiz'e geldiklerinde, "Biz de sizlerle aynı dindeniz, Müslümanız. Biz de iman ediyoruz" dediğinde Peygamber Efendimiz (s.a.a.), "Hayır, siz haça tapıyorsunuz. Allah'a şirk koşuyorsunuz, domuz eti yiyorsunuz." Üç şey söyledi.
Domuz, onların dini ve milli bir simgesi. Şimdi bunların da yapmak istedikleri domuz etini yedirmek. Hangi yolla onu ben bilemem onlardan bulup sormak lazım.
Durup dururken şu Müslüman insanlara, bunların gündemine getirmenin ne manaya geldiğini bunlara sormak lazım...
Bakınız; "Din âlimleriyle halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostane ilişkileri bozacaksınız" diyor.
Din âlimlerine halkın bir itibarı vardır. Sevgisi vardır. Bunu yok edeceksiniz. Sizin göreviniz bu!
İftira edeceksiniz, dedikodu çıkartacaksınız. Keçi çaldı, diyeceksiniz. Bir ara hatırlarsanız; imamın keçisini çalmışlar, gazeteler manşetten vermiş: "İmam keçi çaldı" diye…
"Din âlimleri arasında sömürgeler bakanlığı memurlarını din âlimi kisvesi ile çalıştırmak."
"Müslümanları ibadetlerden alıkoyacaksınız ve şüphe uyandıracaksınız." "Allah'ın kulların ibadetlerine ihtiyacı yoktur." Bunu pompalayacaksınız.
E, şimdi adam geliyor, oturuyor. Konuşmaya başlıyor, öyle bir mantıkla konuşuyor ki, bir değil bin defa yapacağı ibadetten o insan endişe ediyor, şüphe ediyor. "Demek bizim hayatımız hep böyle boşa gidiyor." …
Şimdi bu adamlar bakıyorsunuz bunların vazifesi karşı tarafa geçip, camiye gidene "sakın ha gitme» der, gibi bir tavır. Allah seni ıslah etsin. Senin görevin şeytanla ortaklık yapıp insanları yoldan çıkarmak mı? Ha! Bunlar demek öyle kendi kafalarına yaptıkları bir iş değil. Belki sömürge bakanlığının değil ama nefsani bakanlıklarının vazifeli adamları. Öyle değil mi? (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.