Rahmetli dedemden dinlemiştim, yaşlı gözlerini, titrek sesini dün gibi hatırlıyorum.
"Oğul, Allah o günleri bir daha göstermesin biz yaşadık, inşaallah öyle kara günleri siz yaşamayın" der başlardı anlatmaya.
Seferberlik zamanı, Rus ordusu moskof gavuru geçtiği yerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmıyor. Duyduk ki, komşu köyleri işgal etmiş ve bize doğru geliyormuş. Götürebileceğimiz kadar üç-beş parça eşya aldık, düştük yollara. Evimiz-barkımız, hayvanlarımız, ambarda unumuz kaldı arkada. Canımızı ve namusumuzu kurtarma telaşındayız. Kucağında çocuk taşıyan kadınlar perişan; bıraksa bırakamıyor, taşımaya çalışıyor, yoruldukça altı kiloluk çocuk, oluyor onaltı kilo. Yaşlı insanlar baston desteği ile yürüyen, iki büklüm ihtiyarlar... Perişanlık ve kan-ter içinde dereleri geçip, tepeleri bir bir aşarken arkamızda silah sesleri duymaya başladık -Allah'ım ne kara günlerdi o günler- Yorgunluktan takati kesilmiş olan dizlerimiz, silah seslerini de duyunca iyice taşıyamaz oldu, ayaklarımız birbirine dolaşmaya başladı. Silah sesleri artık iyice yaklaşmıştı ve yanımıza, yöremize kurşunlar düşmeye başlamıştı bile. Kurşun isabet eden canımız ciğerimiz, evladımız da olsa, durup helallik almaya dahi fırsat yok. Atlarının ayak sesleri dahi duyulmaya başlamıştı. Çok şakacı bir komşumuz vardı, herkesin can derdine düştüğü o anda bile huyundan vazgeçmedi de bana şöyle seslendi:
"Şamil Çavuş, hele bir bak ki, hiç tanış gavur yok mu, biraz mühlet versinler de nefeslenelim".
Rahmetli dedem, bir yandan gözlerini silerken bir yandan da sözlerini şöyle sürdürdü:
Oğlum, kulağınıza küpe olsun, gavurun tanışı olmaz, gavurdan dost olmaz, fırsat eline geçene kadar gavur alçaktan alır ama fırsatı yakalayınca da gördüğü yardımları da, yediği ekmekleri de, iyilikleri de bir çırpıda unutur.
Bunu biz Rusundan da gördük, Ermenisinden de gördük, İngilizinden de, Almanından da gördük.
Seferberlik hatıralarını 93 Harbini, Milli Mücadele yıllarını, Ermeni komitacılarının Anadolu'da estirdiği terörü anlatan canlı tarihlerimiz kalmadı. O kara günleri bizzat yaşayanlar kalmadı, dinleyenler ise; bir hikaye gibi dinledi ve unuttu. Dedelerinden, babalarından dinlediklerini unuttukları gibi, bugün Irak'ta, Filistin'de bizzat gördüklerini de dizi film izler gibi izliyorlar. O dehşet verici katliam sahnelerini film izler gibi izlemeseydik, o katliamları kardeşlerimize reva görenlerin din adamlarını başımıza tac etmezdik. Madem ki bunlar tanış gavurdur, madem ki diyalog kurulmuştur, onlara söylenecek bir çift söz şu olmalıydı:
Sizinle diyaloğu miyaloğu kesiyoruz, selamı sabahı da kesiyoruz. Ne zamana kadar? O dindaşlarınız mıdır, yandaşlarınız mıdır nedir. O itlerinizi kardeşlerimizin üzerine salmaktan vazgeçene kadar, İslam coğrafyasından kanlı ellerinizi çekene kadar. Müslümanların ırzına, namusuna tecavüz etme şerefsizliğinden, alçaklığından geri durana kadar.
işte Filistin, işte Irak, işte diyalog toplantıları ve naklen yayınlanan papazlar geçidi...
Yazıklar, yazıklar, yazıklar olsun.
"Oğul, Allah o günleri bir daha göstermesin biz yaşadık, inşaallah öyle kara günleri siz yaşamayın" der başlardı anlatmaya.
Seferberlik zamanı, Rus ordusu moskof gavuru geçtiği yerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmıyor. Duyduk ki, komşu köyleri işgal etmiş ve bize doğru geliyormuş. Götürebileceğimiz kadar üç-beş parça eşya aldık, düştük yollara. Evimiz-barkımız, hayvanlarımız, ambarda unumuz kaldı arkada. Canımızı ve namusumuzu kurtarma telaşındayız. Kucağında çocuk taşıyan kadınlar perişan; bıraksa bırakamıyor, taşımaya çalışıyor, yoruldukça altı kiloluk çocuk, oluyor onaltı kilo. Yaşlı insanlar baston desteği ile yürüyen, iki büklüm ihtiyarlar... Perişanlık ve kan-ter içinde dereleri geçip, tepeleri bir bir aşarken arkamızda silah sesleri duymaya başladık -Allah'ım ne kara günlerdi o günler- Yorgunluktan takati kesilmiş olan dizlerimiz, silah seslerini de duyunca iyice taşıyamaz oldu, ayaklarımız birbirine dolaşmaya başladı. Silah sesleri artık iyice yaklaşmıştı ve yanımıza, yöremize kurşunlar düşmeye başlamıştı bile. Kurşun isabet eden canımız ciğerimiz, evladımız da olsa, durup helallik almaya dahi fırsat yok. Atlarının ayak sesleri dahi duyulmaya başlamıştı. Çok şakacı bir komşumuz vardı, herkesin can derdine düştüğü o anda bile huyundan vazgeçmedi de bana şöyle seslendi:
"Şamil Çavuş, hele bir bak ki, hiç tanış gavur yok mu, biraz mühlet versinler de nefeslenelim".
Rahmetli dedem, bir yandan gözlerini silerken bir yandan da sözlerini şöyle sürdürdü:
Oğlum, kulağınıza küpe olsun, gavurun tanışı olmaz, gavurdan dost olmaz, fırsat eline geçene kadar gavur alçaktan alır ama fırsatı yakalayınca da gördüğü yardımları da, yediği ekmekleri de, iyilikleri de bir çırpıda unutur.
Bunu biz Rusundan da gördük, Ermenisinden de gördük, İngilizinden de, Almanından da gördük.
Seferberlik hatıralarını 93 Harbini, Milli Mücadele yıllarını, Ermeni komitacılarının Anadolu'da estirdiği terörü anlatan canlı tarihlerimiz kalmadı. O kara günleri bizzat yaşayanlar kalmadı, dinleyenler ise; bir hikaye gibi dinledi ve unuttu. Dedelerinden, babalarından dinlediklerini unuttukları gibi, bugün Irak'ta, Filistin'de bizzat gördüklerini de dizi film izler gibi izliyorlar. O dehşet verici katliam sahnelerini film izler gibi izlemeseydik, o katliamları kardeşlerimize reva görenlerin din adamlarını başımıza tac etmezdik. Madem ki bunlar tanış gavurdur, madem ki diyalog kurulmuştur, onlara söylenecek bir çift söz şu olmalıydı:
Sizinle diyaloğu miyaloğu kesiyoruz, selamı sabahı da kesiyoruz. Ne zamana kadar? O dindaşlarınız mıdır, yandaşlarınız mıdır nedir. O itlerinizi kardeşlerimizin üzerine salmaktan vazgeçene kadar, İslam coğrafyasından kanlı ellerinizi çekene kadar. Müslümanların ırzına, namusuna tecavüz etme şerefsizliğinden, alçaklığından geri durana kadar.
işte Filistin, işte Irak, işte diyalog toplantıları ve naklen yayınlanan papazlar geçidi...
Yazıklar, yazıklar, yazıklar olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Sahte kâr / 19.09.2025
- İhtimalleri değil ihmalleri konuşalım / 17.09.2025
- Haydutlukta hudut tanımayanlar ve… / 16.09.2025
- At izinin karıştığı izler ne seçiliyor ne de sayılıyor / 15.09.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025
- Son düzlükte her şey dümdüz / 04.09.2025
- Zalime karşı dönmeyen diller ebediyen dönmesin / 03.09.2025
- İhtimalleri değil ihmalleri konuşalım / 17.09.2025
- Haydutlukta hudut tanımayanlar ve… / 16.09.2025
- At izinin karıştığı izler ne seçiliyor ne de sayılıyor / 15.09.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025
- Son düzlükte her şey dümdüz / 04.09.2025
- Zalime karşı dönmeyen diller ebediyen dönmesin / 03.09.2025