Hollywood film ve dizi dünyasının kimlerin yönetiminde ve etkisinde olduğunu bahsetmemize gerek olmadığını düşünüyorum ama varoluş amacının kitleleri küresel bazda yönlendirme ve ABD rüyasını ve hayranlığını dünyaya yaymak olduğunu vurgulamadan da başlamayalım.
Hollywood iki binli yılların başından beri farklı bir çizgi kazanmış durumda. Olayların içinden bir kahraman yaratma hikayeleri yerini hızlı bir biçimde olağanüstü güçlere sahip süper kahramanlara bırakıverdi. Bir dönem için sadece 'süperman' ile sınırlı kalan süper kahramanların isimleri artık bir A4 sayfamızı rahatça doldurabildiği gibi son 20 yıldır çekilen filmlerin birçoğu da yenilenerek seri film niteliği kazanmış durumdadır. Ayrıca bu filmlerin bir çoğu tüm dünyada hasılat rekorları kırmış başka bir deyimle dev bütçelerle çekilip internetin tüm çekiciliğinin pazarlama için de kullanılmasıyla büyük kitlelere ulaşılmıştır.
Son birkaç yıldır ise bambaşka bir değişim yaşanmakta!
İki binli yıllar içerisinde insan ırkının yok olmanın eşiğine geldiği yüzlerce film çekilmiş ve servis edilmiştir. İster insanın doğasından (açgözlülüğünden) kaynaklansın ister dünya dışı etkenler sebebi ile olsun bu tür filmlerin genel teması Amerika öncülüğünde yeniden doğuş hikayesidir.
Son dönemlerde ise inanılmaz derecede yoğun ve etkili ama bir o kadar da tehlikeli fikir aşılama (inception) niteliği taşıyan senaryolar üretilmektedir.
Yazımıza kaynak-delil olması sebebi ile iki yapıma yer vermek durumundayız. Yenilmezler serisinin son filmi olan "Sonsuzluk Savaşı" dünya sinema tarihindeki 'en hızlı 1 milyar dolar gişe rekoru elde eden film' oldu ve sadece 11 gün içerisinde bu hasılatı yakaladı. Türkiye'de ve yalnızca sinemalar üzerinde izlenme sayısı ise 1.7 milyonu aştı.
Bu derece izlenirliliği yüksek başka bir deyimle albenisi olan filmin konusu ise oldukça manidar: Thanos isimli karakterin kendi dünyasının aşırı tüketim sebebi ile yok olmasından dolayı evrendeki uygarlıkların sağlıklı bir şekilde devam etmesi için kendince bulduğu çözümü uygulamak istemesi ki bu da yaşayan tüm akıllı canlıların rastgele bir seçimle yarısının ortadan kaldırılması. Filmin sonunda bu amacında başarılı da olmaktadır.
Rastgele soykırım ya da rastgele anlık seleksiyon şeklinde tabir edebileceğimiz yöntem aslında kendi içinde tehlikeli bir fikri de aşılamaktadır: Dünya üzerindeki kitlesel yok oluşları dünyanın geleceği için mazur görmek gerekir. Yemen'de savaş mı var? Olsun, dünya nüfusu azalır. Suriye'ye bomba mı yağdı? Nüfus planlamasından say. Tsunamide binlerce kişi mi öldü? Doğal seleksiyon. Görebilirsin, duyabilirsin ama gördüğünü kanıksa, duyduğunu kanıksa.
Komplo teorisi gibi mi göründü? Size bugünden bir örnek daha… Türkiye'de 'Arınma Gecesi' olarak bilinen filmin dizi sürümü ABD'de özel gösterime girdi. Yılın bir günü sadece 12 saat için öldürmek dahil tüm suçların yasal hale geldiği filmde; zayıfların, düşkünlerin, sığınacak yeri olmayanların ve kendini savunamayanların doğal görünümlü yapay seleksiyona tâbi tutulması konu ediliyor. Böylece sadece yaşamayı hak edenler yaşamaya devam ediyor. Hayata uyarlayacak olursak… Filme göre 'ölüyorsa yaşamayı hak etmiyordur-Tanrı böyle istemiştir.'
Şimdi teori gibi görünmüyor değil mi?
Yakın gelecekteki kitlesel kıyımları mazur göstermenin felsefî yorumu: Kitlesel yıkımların olması doğaldır + ölüyorsa yaşamayı hak etmiyordur.
İşte Hollywood'un albenili maskesi altında aşılanan fikir, planlanan gelecek.
Bir de buna küresel ısınmayı dahil edelim mi?
Küremiz ısınıyor, ekosistem düzeyinde yok oluşları yakın olduğu Güney Kore'deki panelde açıktan ilan edildi ve kimsenin de gerçekten umurunda değil çünkü zaten hedef zayıfların yok olduğu doğal bir kıyım – ya da katliam!
Küresel ısınma konusunu artık daha farklı bir açıdan ele almak gerekecek sanırım…
Küresel ısınma değil belki de 'küresel ısıtılma' diyerek ilk adımı atabiliriz.
Cem Kayalı / diğer yazıları
- Borsa İstanbul’da yeni düzenleme şart / 11.02.2021
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020