Nasıl bir devlettir ki, infial uyandıran bir cinayetin olay yeri incelemesi bile yapılamıyor ve de neticesinde öldüren mermi çekirdeği bulunamıyor?Nasıl bir yönetimdir ki, İstanbul'un göbeğinde Çağlayan Adliyesi'nde devletin savcısı, yanlış operasyonla hayatını kaybedebiliyor.Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, onca güvenlikçi arasında yüzlerce kişinin önünde öldürülüyor. Olay yeri incelemesiyle görevlendirilen Cumhuriyet Savcısı, ekibiyle birlikte mahallinde araştırma yapacaktır lakin cinayeti işleyenler saldırıya geçerek buna izin vermiyor.3 Nisan 2015 tarihinde Çağlayan Adliyesi'nde öldürülen savcı Mehmet Selim Kiraz ile ilgili görüntü, ses ve videoların yayınlandığı internet sitelerine yasak getirildi, izin verilmedi. Hükümet, gücünü medya için gösteriyor, dişini onlara geçirebiliyor, iletişime izin vermiyor. Eşkiya da gelip senin olay yeri incelemene izin vermiyor!.. Başlar ayak, ayaklar baş mı oldu ne? Bölücü unsurlar gemi azıya almış, kırsalda ve şehirde toplu silahlı eylemleriyle devleti çökertme ve dışarıdan aldıkları talimatla bir tür az şiddetli savaş ortamı oluşturma yolunu tutmuştur.Terör eylemleri: Silahlı ve bombalı saldırılar, büyük sabotajlar, etkin kişilerin kaçırılmaları ve öldürülmeleri, silahlı soygunlar, karakol ve devlet daireleri ve yerleşim yerlerine yapılan baskınlar, kurtarılmış mahalle-bölge ve köyler kurulması olarak tezahür eder. Bugün ülke ve toplum olarak terör eylemleriyle iç içeyiz. Devlet güçlerinin yetmediği ortada. Belli yörelerde devlete güven duygusunun yerini bir moral çöküntüsü ve teslimiyet hali almıştır.Bölücü unsurların içten çökertme tekniğine Devleti yönetenlerin alet olmaması, tuzağa düşmemesi gerekir.Jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye, deprem kuşağı gibi aynen bir "tehdit kuşağı" üzerinde bulunmaktadır. Bu sürekli tehdidi oluşturan güçler hedeflerine ulaşmak için şu yolları deneyebilir, denemişlerdir de;Sinsice yürütülen dostluktan, politik/ekonomik baskıya hatta savaşa kadar uzanan bir tür uygulama zinciridir bu.Günümüzde sinsi dostluklar (BOP eş başkanlığı gibi), siyasi ve ekonomik baskılar devam ederken bunların yanında, ülkeyi bölmeyi ve içerden çökertmeyi hedef alan anarşi ve terör de devreye sokulmuştur.Ahval bu iken devlet, toplumla bağını kopartırcasına hukuka, devlete güveni zaafa uğratacak duruşundan vazgeçmelidir.Baro Başkanına kurşun sıkan terörün hedefinde devlet otoritesinin zayıflığını vurgulamak olduğu kadar, halkın sindirilmesi de vardır.Yargının kurucu unsuru avukatları "komünistlik", "bölücülük" suçlamasıyla meslek alanının dışına atmaya çalışarak tasfiye etmek, dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu'nu başkanı ve yönetimiyle topyekûn mahkeme kapılarına sürüklemek, terörün ekmeğine yağ sürmektir. İnancımız odur ki, onlar kurşunla, siyasal iktidar baskıyla hukuk vicdanını yine de karartamayacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023