Özgür insanla esir insan iki zıt kutuptur. Birisi iyiliğe varışta bir basamak; diğeri çukurun dibinde bir kaybedişin görüntüsü.
Özgür insanlar her olaydan evvela özgürdür ve olaylara öncelikle bu hür bakış açısınca bakarlar.
Esir insanlarsa her şeyden evvelce esirdir ve olaylara bu pencereden bakarlar.
Peki esir insan kimdir, hür insan kimdir?
Bu sorunun cevabı kadar insanların konuştuğu başka bir cevabı bulmak enderdir, fark ettiyseniz. Zira esir insan da esaretini bir hürriyet telakki edebilir veyahut böyle sunabilir ki ekseriyetle yaşadığımız hal de budur.
Peki bu sorunun sıhhatli bir cevabı verilmemiş midir?
Elbette verilmiştir. Prof. Dr. Haydar Baş; bir ilim deryası... O'nu takip etme gayretine düştükçe insan, bir dehayı seyredişin hayretine de düşüyor. Tabii olarak da bu sorunun cevabı Prof. Baş'tan gelmiştir:
"Hürriyet, Allah'a kulluktur." Detaylı izahına bu yazı yetmeyecek lakin eserlerinde genişçe bulabilirsiniz.
"Yoksa nefsinin esiri olup canının her istediğini yapmanın adına hürriyet denmez" de diyor devam olarak.
Zira insan acizdir; esirlik insanın içinde inkar edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir. Burada fark yaratan şey esaretin kime olacağıdır.
Güçlü devletlere mi, bir hanıma mı, bir beye mi, bir yemek çeşidine mi, paraya mı, kendimize mi; yoksa Kainatın Sahibi Allah'a mı? Soru esasen budur ve birinci kısmın sonsuza uzayacak nefsanî cevaplarını reddetmedikçe insan hür olamayacaktır.
İnsansa bir kez esaret çukuruna düştü mü; ölüm korkusu, dünya sevgisi gibi kelepçelerle zifirden kara bir vahametin darlığına sıkışıverir.
Lafı uzattıysak affola...
Sonuca bağlayacak olursak; tarihe baktığımızda bu temel esprinin kesin bir çizgiyle ayırdığı iki safın sonuçlarını çok vuzuh bir şekilde müşahede ediyoruz.
Gazi, hürdü, vatana hürriyet saçtı; karşısındakiler esirdi, esareti hürriyet sunarak vatan sınırlarına bu zehri yaymaya çalıştı.
Ama kaybettiklerini gördük.
Şimdi Atatürk'ten sonra hürriyeti yine konuşanlar oldu ama esasen içlerinden sökemedikleri esaret yüzünden Türkiye her geçen gün bir kelepçeyle her yerinden bir esaretin kafesine düştü. Bugünse Prof. Dr. Haydar Baş hür; Milli Ekonomi Modeli, buna başlıca delildir. Onun karşısındakilerse küreselleşme başlıklı soygunu akladıkça aklıyor pakladıkça paklıyor. Dünkü misale benzer bir tablo doğurarak; esaretin ta kendisini "serbest piyasa" gibi lafızların ardına gizliyorlar.
Ama, benden söylemesi: Prof. Dr. Haydar Baş'la Atatürk, tarihte eşi görünmemiş bir benzerlikle birbirine benziyor. Bugün de yine, esareti savunan vahamet timsalleri değil; hürriyet örneği Prof. Dr. Haydar Baş bu zıt kutupların karşılaşmasında zaferi göğüsleyecek taraftır.
Dünyaya bu elle huzur, adalet, zenginlik gelecek.
Özgür insanlar her olaydan evvela özgürdür ve olaylara öncelikle bu hür bakış açısınca bakarlar.
Esir insanlarsa her şeyden evvelce esirdir ve olaylara bu pencereden bakarlar.
Peki esir insan kimdir, hür insan kimdir?
Bu sorunun cevabı kadar insanların konuştuğu başka bir cevabı bulmak enderdir, fark ettiyseniz. Zira esir insan da esaretini bir hürriyet telakki edebilir veyahut böyle sunabilir ki ekseriyetle yaşadığımız hal de budur.
Peki bu sorunun sıhhatli bir cevabı verilmemiş midir?
Elbette verilmiştir. Prof. Dr. Haydar Baş; bir ilim deryası... O'nu takip etme gayretine düştükçe insan, bir dehayı seyredişin hayretine de düşüyor. Tabii olarak da bu sorunun cevabı Prof. Baş'tan gelmiştir:
"Hürriyet, Allah'a kulluktur." Detaylı izahına bu yazı yetmeyecek lakin eserlerinde genişçe bulabilirsiniz.
"Yoksa nefsinin esiri olup canının her istediğini yapmanın adına hürriyet denmez" de diyor devam olarak.
Zira insan acizdir; esirlik insanın içinde inkar edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir. Burada fark yaratan şey esaretin kime olacağıdır.
Güçlü devletlere mi, bir hanıma mı, bir beye mi, bir yemek çeşidine mi, paraya mı, kendimize mi; yoksa Kainatın Sahibi Allah'a mı? Soru esasen budur ve birinci kısmın sonsuza uzayacak nefsanî cevaplarını reddetmedikçe insan hür olamayacaktır.
İnsansa bir kez esaret çukuruna düştü mü; ölüm korkusu, dünya sevgisi gibi kelepçelerle zifirden kara bir vahametin darlığına sıkışıverir.
Lafı uzattıysak affola...
Sonuca bağlayacak olursak; tarihe baktığımızda bu temel esprinin kesin bir çizgiyle ayırdığı iki safın sonuçlarını çok vuzuh bir şekilde müşahede ediyoruz.
Gazi, hürdü, vatana hürriyet saçtı; karşısındakiler esirdi, esareti hürriyet sunarak vatan sınırlarına bu zehri yaymaya çalıştı.
Ama kaybettiklerini gördük.
Şimdi Atatürk'ten sonra hürriyeti yine konuşanlar oldu ama esasen içlerinden sökemedikleri esaret yüzünden Türkiye her geçen gün bir kelepçeyle her yerinden bir esaretin kafesine düştü. Bugünse Prof. Dr. Haydar Baş hür; Milli Ekonomi Modeli, buna başlıca delildir. Onun karşısındakilerse küreselleşme başlıklı soygunu akladıkça aklıyor pakladıkça paklıyor. Dünkü misale benzer bir tablo doğurarak; esaretin ta kendisini "serbest piyasa" gibi lafızların ardına gizliyorlar.
Ama, benden söylemesi: Prof. Dr. Haydar Baş'la Atatürk, tarihte eşi görünmemiş bir benzerlikle birbirine benziyor. Bugün de yine, esareti savunan vahamet timsalleri değil; hürriyet örneği Prof. Dr. Haydar Baş bu zıt kutupların karşılaşmasında zaferi göğüsleyecek taraftır.
Dünyaya bu elle huzur, adalet, zenginlik gelecek.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018