Kelime ve rakamlarla oynamak, ekonomik alanda sıkça başvurulan aldatma yollarından biridir. Bazıları bu yolla insanları aldatmaya çalışırlar. Bu kişiler, ne yaparsa yapsınlar, olayları bire bir yaşayanları ve açlık çekenleri aldatamazlar. Böyle olmasına rağmen, aynı yol bıkmadan, usanmadan denenir. Demek ki aldananlar oluyor. Eğer öyle olmasaydı, bu işten vazgeçerlerdi. Bugünlerde yeni bir aldatma ile karşı karşıyayız. Nasıl ki, zam yerine 'fiyat ayarlaması' faiz yerine 'nema' demek tercih ediliyorsa, şimdi de 'devletlerin iflası' yerine, kulağa daha hoş gelebilecek başka bir kavram üretilmek isteniyor.
Devletin bir işletme gibi düşünülmediği ve idare edilmediği dönemlerde, genel kabul "devletler iflas etmez ve batmaz" yönünde idi. Bazılarına göre, devlat anlayışı ve işleyişi değiştiği için, artık devletlerin de iflasından ve batmasından söz edilmelidir. Bir ülke düşününüz ki GSHM'nin çok üstünde borçlanmış, borçlarının faizlerini bile, borç alarak ödeyebiliyor. Böyle bir ülkenin durumu, 'iflas' kavramından başka hangi kavramla anlatmak mümkündür. Devletlerin iflası, ticari kurumların iflasına tıpa tıp benzemez diye, başka bir kavram aramaya gerek yok. Ama aranırsa, bir değil, onlarca kavram bulunabilir veya üretilebilir. Fakat bunların hiçbiri sonucu ve sorunu değiştirmez.
Bazı ülkelerin, borçlarını ödeme imkanı tamamen ortadan kalkmış durumda. Ya, bu ülkelerin borçları, alacaklılar tarafından silinecek, ya da, borçları tahsil etme yoluna gidilecektir. Borçlar silinirse, borçlu ülkeler için sorun bitmiş olacaktır. Peki, öyle yapılmazsa, alacaklılar "ille de paramı alacağım" derlerse, borçlu ülkelerin hali ne olacaktır? İşte sorun ve tartışma bu noktada başlıyor. Uluslararası finans kuruluşları, böyle bir durumda, iflas kavramını kullanmadan ve bu işleme başvurmadan, sorunu nasıl çözebileceklerini tartışıyorlar. Bu tartışmalar ve çalışmalar, henüz kesin bir sonuca bağlanmış değil. Kimisi, "borçlarını ödeme imkanı kalmamış ülkelerin, borçlarının silinmesini" teklif ediyor. Bu teklife karşı çıkanlar ise şöyle diyorlar: "Borcunu ödemeyen bir ülkeye, her hangi bir müeyyide uygulanmazsa, diğer ülkeler de aynı yolu takip edebilirler. Bu da uluslararası finans kuruluşlarının iflası demektir" Öyle veya böyle bir iflas söz konusu. Daha doğrusu sistem, iflasın eşiğinde.
Aslında borçlu ülkelerin borçlarını ödemeleri halinde, uluslararası finans kuruluşları iflas etmezler. Belki biraz sarsılabilirler, fakat hepten yıkılmazlar. Hani yıkılsalar, onların yıkılması, insanlığın zararına değil, yararınadır. Bugüne kadar, hangi ülkeye bir hayırları dokunmuş.
Bütün gözler, uluslararası finans kuruluşlarına çevrilmiş. Bakalım, bu kuruluşlar, orta bir yol bulabilecekler mi? Borcun tanımını mı değiştirecekler? Yoksa resmi dış borçlar ile özel anlaşmalarla alınan borçları mı ayıracaklar? Artık birşeyler yapmak zorundalar. Deniz bitti, borçlu ülkeler duvara dayandı. Tabii olarak birşeyler yapmak için de, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler kaçınılmazdır. Öyle anlaşılıyor ki, gelecek günlerin tartışma konusu bunlar olacaktır.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) bu konuda şöyle bir teklifi var: "Borçlu ülkeler, için ayrıntılı iflasa başvurulmasın. Bu ülkeler, dış borç ödemelerini tek taraflı ve geçici olarak durdurabilsinler". Bu teklife hiçbir uluslararası finans kuruluşu olumlu yaklaşmadı. Öyleyse bu kuruluşlar ne yapmak istediklerini açıkça söylesinler. Bir taraftan borç verdikleri ülkelerin, boçlarını ödeme imkanını ortadan kaldırıyorlar, diğer tarftan borçlarını ödemeye zorluyarlar. Bir ülkenin dış borcunu ödeyebilmesi için, ithalatını kısması, ihracatını artırması şarttır. Halbuki bu kuruluşlar, tam bunun tersini dayatıyorlar. Peki çözüm ne olacaktır? İflasın yerine başka bir kavram koymakla işin özü değişcek midir? Hayır, öz yine aynı. Ülkeleri sömürmek ve köleleştirmek. Bu gidişe 'Hayır' diyenlerin önünde bir tek yol vardır. O da, ekonomide de milli olmak ve milli kalmaktır. Bundanu başkası yalan.
Devletin bir işletme gibi düşünülmediği ve idare edilmediği dönemlerde, genel kabul "devletler iflas etmez ve batmaz" yönünde idi. Bazılarına göre, devlat anlayışı ve işleyişi değiştiği için, artık devletlerin de iflasından ve batmasından söz edilmelidir. Bir ülke düşününüz ki GSHM'nin çok üstünde borçlanmış, borçlarının faizlerini bile, borç alarak ödeyebiliyor. Böyle bir ülkenin durumu, 'iflas' kavramından başka hangi kavramla anlatmak mümkündür. Devletlerin iflası, ticari kurumların iflasına tıpa tıp benzemez diye, başka bir kavram aramaya gerek yok. Ama aranırsa, bir değil, onlarca kavram bulunabilir veya üretilebilir. Fakat bunların hiçbiri sonucu ve sorunu değiştirmez.
Bazı ülkelerin, borçlarını ödeme imkanı tamamen ortadan kalkmış durumda. Ya, bu ülkelerin borçları, alacaklılar tarafından silinecek, ya da, borçları tahsil etme yoluna gidilecektir. Borçlar silinirse, borçlu ülkeler için sorun bitmiş olacaktır. Peki, öyle yapılmazsa, alacaklılar "ille de paramı alacağım" derlerse, borçlu ülkelerin hali ne olacaktır? İşte sorun ve tartışma bu noktada başlıyor. Uluslararası finans kuruluşları, böyle bir durumda, iflas kavramını kullanmadan ve bu işleme başvurmadan, sorunu nasıl çözebileceklerini tartışıyorlar. Bu tartışmalar ve çalışmalar, henüz kesin bir sonuca bağlanmış değil. Kimisi, "borçlarını ödeme imkanı kalmamış ülkelerin, borçlarının silinmesini" teklif ediyor. Bu teklife karşı çıkanlar ise şöyle diyorlar: "Borcunu ödemeyen bir ülkeye, her hangi bir müeyyide uygulanmazsa, diğer ülkeler de aynı yolu takip edebilirler. Bu da uluslararası finans kuruluşlarının iflası demektir" Öyle veya böyle bir iflas söz konusu. Daha doğrusu sistem, iflasın eşiğinde.
Aslında borçlu ülkelerin borçlarını ödemeleri halinde, uluslararası finans kuruluşları iflas etmezler. Belki biraz sarsılabilirler, fakat hepten yıkılmazlar. Hani yıkılsalar, onların yıkılması, insanlığın zararına değil, yararınadır. Bugüne kadar, hangi ülkeye bir hayırları dokunmuş.
Bütün gözler, uluslararası finans kuruluşlarına çevrilmiş. Bakalım, bu kuruluşlar, orta bir yol bulabilecekler mi? Borcun tanımını mı değiştirecekler? Yoksa resmi dış borçlar ile özel anlaşmalarla alınan borçları mı ayıracaklar? Artık birşeyler yapmak zorundalar. Deniz bitti, borçlu ülkeler duvara dayandı. Tabii olarak birşeyler yapmak için de, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler kaçınılmazdır. Öyle anlaşılıyor ki, gelecek günlerin tartışma konusu bunlar olacaktır.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) bu konuda şöyle bir teklifi var: "Borçlu ülkeler, için ayrıntılı iflasa başvurulmasın. Bu ülkeler, dış borç ödemelerini tek taraflı ve geçici olarak durdurabilsinler". Bu teklife hiçbir uluslararası finans kuruluşu olumlu yaklaşmadı. Öyleyse bu kuruluşlar ne yapmak istediklerini açıkça söylesinler. Bir taraftan borç verdikleri ülkelerin, boçlarını ödeme imkanını ortadan kaldırıyorlar, diğer tarftan borçlarını ödemeye zorluyarlar. Bir ülkenin dış borcunu ödeyebilmesi için, ithalatını kısması, ihracatını artırması şarttır. Halbuki bu kuruluşlar, tam bunun tersini dayatıyorlar. Peki çözüm ne olacaktır? İflasın yerine başka bir kavram koymakla işin özü değişcek midir? Hayır, öz yine aynı. Ülkeleri sömürmek ve köleleştirmek. Bu gidişe 'Hayır' diyenlerin önünde bir tek yol vardır. O da, ekonomide de milli olmak ve milli kalmaktır. Bundanu başkası yalan.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018